Tüketim toplumu olduk sonunda. Kapitalizmin istediği noktadayız. Ama sadece gıda, tekstil, elektronik vb. ürünleri tüketmiyoruz. Hayatımızda değerli ne varsa, onları da tüketip çöp haline getiriyoruz. Kıymet bilmiyoruz. Değerlerimiz uçup gidiyor. Kendimize ait olan şeylerin hiç birisinin gözümüzde değeri yok. Kapitalizm de bunu istiyor zaten.

Yıllar önce politik paylaşımlarıyla dikkatimi çeken bir Hollywood aktörünü sosyal medyada takibe almıştım. Trump’ın “Make Amerika Great Again” (Amerika’yı tekrar Büyük Amerika Yapmak) sloganının gündemde olduğu bir politik dönemdi. Tecrübeli aktör paylaşımında şu sözleri yazmıştı. “Amerika, içerideki Amerikan düşmanlığına rağmen büyüyor.” Biraz düşününce aynı şeyin bizde de var olduğunu fark ettim. Türk ve Türkiye karşıtlığını meziyet olarak gören insanlar aramızda yaşıyor. Toplumsal eleştiri yapmak, hükümet politikalarını beğenmemek gibi şeylerden bahsetmiyorum. Eleştirilecek çok yönümüz elbette var ama zaten onlar eleştirmiyorlar. Kökten karşılar. Bize ait ne varsa karşı onlar. Dini ve milli bayramlarımızı kutlarken bile toplumun en azından bir kesimine ayrımcılık ve nefret saçan sözler etmekten kaçınmazlar. Bu topluma ait iyi bir şeye dair övgü ve sevgi dolu sözler duyamazsınız onlardan. İnsanlarımızın diğer toplumlar karşısında aşağılık kompleksine kapılması için ellerinden geleni yaparlar. Bir sporcumuz, bir bilim adamımız uluslarası alanda büyük başarı kazandığında o kişinin bu ülkeye ait olmayan kökenlerden geldiğini ispatlamaya çalışırlar, eğer insanlarımızı buna ikna etmeyi başaramazlarsa bu defa okuduğu bir okulu göstererek boşuna sevinmeyin o size ait birisi değil demeye getirirler. Bu ülke insanının mutluluğunu asla istemezler. Hele birlik beraberlik içinde bir Türkiye görmek onları kudurtur.

Yanlış anlaşılmasın, bu tavrın belli bir etnisiteyle, dini inaçla, mezheple bir alakası olduğunu düşünmüyorum. Türkiye’de pek çok etnik kökenden gelmiş insan yaşıyor, çeşitli inanç sistemlerinden insanlarımız var. Hem üniversite yıllarımda, hem de televizyonculuk hayatımda hepsine mensup insanlarımızın bu ülkeye nasıl sahip çıktıklarına, ülkelerini sevdiklerine bizzat şahit olmuşumdur.

Bu iş tamamen zihinlerde bitiyor, bir zihniyet meselesi. Peki bu zihniyet nasıl oluştu ve yaygınlaştı? Bu sorunun cevabını bulmak kolay değil. Çünkü pek çok etmene bağlı, tek bir sebepten kaynaklanmıyor. Belki kısaca, politik aktörler, ideolojik örgütlenme biçimleri, medya ve küreselci propagandanın etkisi diyebiliriz.

Mesela siz Türk parasının diğer ülke paraları karşısında değeri düştüğünde bundan dolayı Türkiye’de yaşayanları mı suçlu olarak görüyorsunuz? Eğer öyleyse karşılıksız basılan, yeşile boyalı kağıt imparatorluğunun dünya halklarını nasıl kendisine borçlandırdığı konusunda hiç bir bilginiz yok demektir. Ama filan ekonomist hoca bundan bize hiç bahsetmedi. Karşılıksız basılan para ne demek? Ne çabuk unuttunuz, siz bu tür konulardan bahsedenleri önemsemeyip, dikkate almamıştınız. Değer kaybeden Türk lirasını yere atıp üzerinde tepinecek hale geldiyseniz, bilin ki bu başka birilerinin başarısı, Türklerin değil. Bir cep telefonuna doksanbeş bin lira ödeyip sonra da cari açığımız çok fazla diyen ve ülkesini suçlayanlardan mısınız?

Ormanlık bölgelere girişler yasaklandı. Ama hala orman yangınları çıkıyor. Yoksa siz hala piknikçilerin kırıp bıraktıkları cam şişenin dibinden yansıyarak kuru yapraklara odaklanan güneş ışığıyla yangın çıktığına mı inanıyorsunuz? Başka bir deyişle yine bizim insanlarımız mı suçlu? Ormanları yakmak, siloları patlatmak, ekin dolu biçilmeye hazır tarlaları yakmak, üretim yapan fabrikalarda yangın çıkarmak kendi insanımızın kötülükleri mi? Eskiden olsa hemen inanırdık. Bunlar deklare edilmemiş yeni bir savaş modelinin etkili yöntemleri. Ülkeniz hep geri kalıyorsa bu sebepsiz değil. Yine kendi insanlarımıza atfen, otel yapacaklar mavrası var. Ona değinmek istemiyordum çünkü fazlasıyla politik malzeme yapıldı. Hatta bazıları televizyonda orman yangını haberi gördüğünde “otomatik olarak” filanca otel yapacak o yüzden” diyecek hale geldiler. Orman yangını=Otel. Ne otelmiş ama.

Başka konular ve örnekler de var ama uzatmak istemiyorum. İşin ilginci bahsettiğim tarzda olaylarda kendi insanımızın bir etkisi olmadığını söyledikçe kendi insanımızdan tepki alıyoruz. Türkleri savunduğunuz an, önce Türkler tepki gösterir hale gelmişler. Algılarımızla bu derece oynanıyor. Bunu kim başarıyor? Bizden sandığımız ama bizden olmayan kişiler olmasın sakın. Her Türkçe konuşanı iyiliğimizi istiyor zannetme huyumuzdan vazgeçme zamanı gelmedi mi? Sosyal medyada binlerce örneği var, biraz dikkat edin, yeni kriterler geliştirin, görürsünüz. Unutmayalım, bizim olanları değersizleştirme her konuda ülkemizin insanını suçlamakla başlıyor. O noktada biraz durup düşünelim.