Zengezur Koridoru… Son zamanlarda Güney Kafkasya'da gündemi belirleyen, tartışmaların odak noktası haline gelen bir kavram.

Peki, nedir bu koridorun önemi ve neden bu kadar konuşuluyor?

Bir yandan, Azerbaycan ve Türkiye, Zengezur Koridoru'nun açılmasını, bölgedeki ekonomik entegrasyon için bir dönüm noktası olarak görüyor. Düşünsenize; Azerbaycan'ın batı bölgeleriyle Nahçıvan ve oradan Türkiye'ye uzanan bir kara bağlantısı... Tarihsel açıdan baktığımızda, bu koridorun Sovyetler dönemindeki sınır düzenlemeleriyle kapatıldığını görüyoruz. 1920'lerde Stalin'in bu bölgeyi Ermenistan'a vermesiyle Azerbaycan ve Nahçıvan arasındaki doğrudan bağlantı kesilmişti. Bugün, Karabağ Savaşı'nın ardından Azerbaycan’ın yeniden gündeme taşıdığı Zengezur Koridoru, aslında bu eski bağlantının canlandırılması anlamına geliyor.

Ancak mesele sadece ekonomik ya da ulaşım ile sınırlı değil; işin içinde büyük bir jeopolitik denklem var. Ermenistan, bu koridorun kendi toprak bütünlüğüne ve egemenliğine tehdit oluşturduğunu düşünüyor. Onlara göre, koridorun açılması, ülkeyi bölünmüş gibi hissettirebilir ve kendi kararlarını alma yetkisini zayıflatabilir. Bir diğer yandan İran, Azerbaycan ve Türkiye arasındaki bu olası bağlantının kendi bölgesel etkisini azaltabileceğinden endişeli. Rusya ise arabuluculuk rolünü oynarken, bir yandan da kendi çıkarlarını koruma çabasında.

Peki, bu koridor açılmalı mı, açılmamalı mı? Bana kalırsa, meseleye biraz farklı bir pencereden bakmamız gerek. Diplomasi ve müzakere, burada anahtar kelimeler. Tarafların masaya oturup, gerçek bir barış planı çerçevesinde konuşmaları gerekiyor. Üçlü Ateşkes Anlaşması'nın şartları çerçevesinde, Azerbaycan ve Ermenistan'ın haklı kaygılarını giderecek güvence mekanizmaları oluşturulabilir.

Örneğin, uluslararası kuruluşlar devreye girip, taraflar arasında arabulucu rolü oynayabilir. Ekonomik olarak da, bölgenin tüm aktörleri fayda sağlayacak şekilde altyapı projeleri geliştirilmeli. Belki de ortak bir ekonomi bölgesi oluşturulabilir; herkes kazanır, herkesin endişeleri azalır.

Sonuçta, bu tür meselelerde "kazan-kazan" çözümüne ulaşmak zor olsa da imkânsız değil. Tarih bize gösteriyor ki, savaş ve çatışmaların sonunda, masada çözüm aranıyor. Peki, bu kez neden masaya daha erken oturmayalım? Zengezur Koridoru, Güney Kafkasya’da yeni bir gerilim noktası olmak yerine, bölgesel işbirliğinin sembolü haline gelebilir mi? Bu sorunun cevabı, sadece liderlerin değil, halkların da elinde…

Sonuç olarak, Zengezur Koridoru'nun açılması meselesi bir "yol"dan çok daha fazlasını temsil ediyor; bu, bölgede barışın ve işbirliğinin yol haritası olabilir. Ama her şeyden önce, birbirimizi anlamak ve karşılıklı kaygılara saygı duymak gerekiyor. Yoksa tarih, bize hep aynı dersi yeniden ve yeniden öğretmeye devam edecek.