Bu bir 31 Ağustos yazısı. 34. Osmanlı Padişahı 113. İslam halifesi II. Abdülhamit’in tahtta ilk cülüsü 31 Ağustos 1876 ve 33 yıllık Hamidiye devrinin başlangıcı.
Osmanlı İmparatorluğu'nun son sarayı olan ve birçok tarihi olaya tanıklık eden Yıldız Sarayı, 100 yıl sonra ziyarete açıldı. "Hamid Bahçesi", "Limonluk," "Hamam," "III. Selim Çeşmesi," "Ada Köşkü", "Cihannüma Köşkü" ve Abdülhamid’in sandalla gezerek yıldızları gözlemlediği doğal nehir görünümündeki su yolu sarayın en merak edilen ve en güzel alanları.
YILDIZ PARKI; SARAYI DENİZE KAVUŞTURURDU
Yıldız Sarayı, ilk kez Sultan III. Selim'in (1789-1807) annesi Mihrişah Sultan için yaptırılmış, özellikle Osmanlı padişahı II. Abdülhamit (1876-1909) döneminde Osmanlı Devleti'nin ana sarayı olarak kullanılmıştır. Dolmabahçe Sarayı gibi tek bir yapıdan oluşmayıp, Marmara Denizi sahilinden başlayarak kuzeybatıya doğru yükselip sırt çizgisine kadar tüm yamacı kaplayan bir bahçe ve koruluk içine yerleşmiş saraylar, köşkler, yönetim, koruma, servis yapıları ve parklar bütünüdür. Üç büyük kısımdan meydana gelmektedir. Birincisi devlet yönetimini ilgilendiren yapıların bulunduğu asıl saray, ikincisi Sultan’ın kendisine ve haremine ait olan bölüm, üçüncü kısım ise dış bahçe ve çevre yapılardan oluşmaktadır. Dış bahçe denilen yer bugünkü Yıldız Parkı’dır, buradan günümüze sadece Çadır, Malta ve Şale köşkleri ulaşmıştır. Yıldız Saray kompleksinin tarihi her ne kadar 18. yüzyıla dayansa da II. Abdülhamid’in Dolmabahçe Sarayı yerine burayı hem ikamet hem de yönetim mekânı olarak kullanması sarayın popülerliğinin başlıca sebebidir.
BİRİNCİ SINIF BİR SANATÇI
II. Abdülhamid, şehzadeliği döneminde erken yaşta saraydan ayrılarak Kâğıthane’deki çiftliğinde, Tarabya’daki yazlığında ve daha sonra Maslak Köşkü’nde oldukça bağımsız bir yaşam sürmüştür. O gençliğinde spora meraklı olup iyi bir yüzücü ve avcıdır. Padişah olana kadar günlerini okuyarak, marangozluk yaparak ve bahçe işleri ile uğraşarak geçirmiş, kendisi tahta çıkma ihtimali yüksek olmayan bir şehzade olduğu için eş ve çocukları ile Dolmabahçe Sarayı dışında bir hayat sürmüş, siyasi tartışmalardan, sarayın kimi zaman karmaşık sosyal ortamından uzak durarak kendi ilgi ve zevkleri doğrultusunda kurduğu çevrede hayatını sürdürmüştür.
Sultan II. Abdülhamid’in sanatçı kişiliğinin şekillenmesinde ve devlet idaresinde belirlediği siyasetinin oluşmasında babası Sultan Abdülmecid, babasından sonra tahta çıkan amcası Sultan Abdülaziz, çok erken yaşta vefat eden annesi Tîrimüjgân Kadınefendi ve ona annelik eden Perestû Hanım’ın etkisi büyüktür. Amcası Sultan Abdülaziz, onun devlet yönetiminde ve kişiliğinin şekillenmesinde diğer bir önemli şahsiyettir. Abdülaziz’in şehzade Abdülhamid’i özgür bırakması, onu Mısır ve Avrupa seyahatlerine götürmesi ve yönetim anlayışı ile derinden etkilemiş, Abdülhamid’in geniş bir vizyon kazanmasına katkı sağlamıştır.
II.Abdülhamid şehzadeliğinde aldığı genel kültür ve yabancı dil eğitimi sırasında tüm Osmanlı şehzadelerine verilen sanat eğitimine de başlamıştır. Kendisi Aleksan Efendi, Guatelli Paşa, Lombardi Bey ve Dussap Paşa’dan musiki dersleri almış, piyano ve keman çalmayı öğrenmiştir. Ayrıca Şehzadegân Mektebi hocaları ile manzara, çiçek ve porte resmi etütlerinde bulunmuştur. Resim ve müzik eğitiminin dışında Dolmabahçe Sarayı’ndaki saray tiyatrosu yanında İstanbul’daki diğer tiyatrolara da gitmiş ve sanatçılar ve sanat dalları hakkında bilgi edinmiştir. Kazasker Mustafa İzzet Efendi’den hat dersi alan Abdülhamid, asıl ustalığını göstereceği ahşap sanatı eğitimine ise Dolmabahçe Sarayı’ndaki atölyede başlamıştır. O’nun marangozluğa olan merakı babası Abdülmecid zamanında ve bizzat onun sayesinde başlamıştır. Abdülhamid şehzadeliğinde marangozluk eğitimine babasının hocası Halil Efendi adında bir sanatkârla başlamıştır.
SANAT OKULLARININ AÇILMASI
II. Abdülhamid bu sanat dallarıyla uğraşmanın ötesinde bu alanlarda okullaşmanın, kurumsallaşmanın önünü açmış, özellikle sanatçıların yurt dışına eğitime gönderilmesi, yurt dışından sanatçıların getirilmesi ve sarayda himaye edilmesi gibi konularda önemli bir destek sağlamıştır. Aynı zamanda müzecilik, arkeoloji, fotoğrafçılık, tiyatro, sinema gibi alanlarda görülen gelişmelerin çoğu bu dönemde hız kazanmıştır. Özetle, Sultan II. Abdülhamid yaptığı sanat eserleri ve sanatçılara verdikleri destek ile Osmanlı sanat tarihinde özel bir yere sahiptir.
TARİHİ AN BİR SANAT ESERİYLE ÖLÜMSÜZLEŞTİ
Tarihin tarihe benzemesi ... belki de bu yüzden Halife Abdülmecid Efendi “Hâl” tablosunu yapmak istemiştir. Babası Sultan Abdülaziz’ de hal yolu ile tahttan indirilmiş, hapsedildiği Çırağan Sarayının Feriye dairesinde intihar ettiği idda edilmiştir. Henüz 8 yaşında olan Abdülmecid Efendi hiçbir zaman bu söyleme inanmamıştır. Babasının vefatından sonra II. Abdülhamid’in şehzadeleri ile birlikte Şehzadegan mektebinde çok geniş bir eğitim almıştır.
Osmanlı tarihinin en hüzünlü sahnelerinden birini “Hâl” tablosu ölümsüzleştirmiştir. Abdülmecid Efendi’nin tablosu, Yıldız Sarayı’nda Mabeyn-i Humayun’da beş kişilik heyetin, Sultan’ın huzuruna çıkmasını ve hal’ kararını tebliğ etmesini resmeder. Tabloya baktığınızda ‘hal’ bildirisinin okunması esnasında heyette bulunan Emanuel Karasso, sağ eliyle ceketinin altındaki silahını tutuyor. Diğer üyelerden olan Aram Efendi ise iki elini önünde bağlamış, Arnavut Esad Toptani, ‘hal’ kararını okuyor ve sağ eli hareketli olarak çizilmiş. Gürcü Arif Hikmet ise ellerini iki yana salmış bir durumda resmedilmiş. Resimdeki son kişi olan Mabeyinci Cevad Bey ise heyete İttihat ve Terakkî Cemiyeti tarafından atanmıştı.
Abdülmecid Efendi tabloyu oluştururken orada bulunmuyordu fakat belli ki bu anın tarih sahnelerinde yer alması en büyük hedefiydi. O tüm bilgileri aldıktan sonra tuvalin başına geçmiş ve tablosunu yapmıştı. Tabloya baktığımız zaman heyette bulunan iki kişi arasında en ilginç simaya sahip gayrimüslim iki milletvekilinden birisi olan Emanuel Karasso idi. Karasso’nun duruş şekline baktığımızda, Sultan’ın huzurunda, sanki bir aleti göğsüne sokacakmış gibi durmaktadır. Durumu bizzat Karasso’ya soran Abdülmecid Efendi, ondan ilginç bir cevap almış: “Ben, Abdülhamid Han’ın atıcılıktaki maharetini biliyordum. Onun elinin cebinde olduğunu görünce, her iki elinde birer tabanca olduğunu düşündüm. Bende de var fikrini vermek için böyle bir hareket yaptım.” demiştir. Abdülmecid Efendi hali bildiren resmi fotoğraftan da yararlanarak tarihi bir evrak bırakmıştır.