Geçtiğimiz bir ay içerisinde dünya çapındaki orman yangınları milyonlarca hektar yeşil alanı harap etti, binlerce kişiyi evinden, yurdundan ayrılmak zorunda bıraktı.

Orman yangınları, insan için bir tehdit, aynı zamanda bütün ekosistemlere, biyolojik çeşitliliğe ve hava kalitesine de çok fazla zarar veriyor.

Biz son zamanlarda sadece kendi ülkemizde olan bitenle ilgilenir olduk. Kitle iletişim araçları çoğaldı, ama nedense dünya ile iletişimimiz tam tersine, azaldı. Küresel olayları takip etmiyoruz. İlgilensek bile, gözümüze konulan bir mercek, hadiseleri doğru yerde değil, ya çok yakın ya da çok uzak gösteriyor. Farkında değiliz.

Orman yangınları konusu da böyle. Komşumuz Yunanistan’da büyük bir alanda, çok büyük bir zarar yaşanırken pek ilgilenmedik. Şimdi sıra bize geldi. Ortalamanın üzerindeki yüksek sıcaklıkların görüldüğü temmuz ayında ülkemizde bir kaç orman yangını yaşanmıştı. Ama bu defa çok farklı. Aynı anda ve iki yüz kırkyedi farklı yerde başlayan bir orman yangınları silsilesi söz konusu. Bilim adamları kötücül ihtimalleri göz ardı edip, ormana izmarit atmayın, kırık şişe bırakmayın dese de, farklı düşünenler için böylesi bir yangın serisinin başlaması kesinlikle bilinçli bir terör eylemi anlamına geliyor. Tesadüf olma ihtimali hemen hemen hiç yok. Herşeyi göz önünde bulundurup doğal dezavantajları da hesaba katmak gerekiyor; kuvvetlice esen ağustos rüzgârları ve rutubetsiz kuru hava yangın riskini daha da artırıyor. Temmuz ayının değil de, bu günlerin seçilmesi de zaten bu yüzden.

Orman yangınlarının sebebi, oradan geçmekte olan birisinin, dalgınlık anına denk gelerek kuru otların üzerine attığı sönmemiş bir sigara izmariti de olabilir elbette. Ama nasıl oluyorsa, aynı anda iki yüz yetmiş kişi farkında olmadan izmaritini ormanlık alana atıvermiş. Üstelik orman bölgesine girişlerin yasak olduğu bu aylarda. Baksen şu işe.

Farkındalığımız, tesadüfe dayalı masalları reddediyor. İki yüz kırk küsur yerde aynı zamanlarda yangın başlatılması tesadüf olamaz, belli ki devlet imkânlarının yetemeyeceği büyüklükte bir yangın eylemi planlanmış. Biri bitip diğer yerdeki başlasa helikopterler, uçaklar oradan intikal ettirilerek söndürme çalışmaları çok daha etkin yürütülecekti. Hepsine birden yetmeye çalışınca, nerede kaldı bizim buraya uçaklar niye gelmiyor çığlıkları yükseldi. İnsanlar haklı olarak diğer yerlerdeki yangınları bilmedikleri ve o an kendi yaşadıkları bölgedeki dehşeti hissettikleri için öncelikle kendilerine istedikleri yardımın beklentisine girdiler. Oysa aynı anda başlatılan bu kadar fazla sayıdaki yangının amacı, bu beklenti içerisindeki insanların yaşadığı alanlara devletin ulaşmasını engellemek içindi. Bugüne kadar dünyada en çok yangına uğramış Amazon ormanlarında bile aynı anda yirmiden fazla yangın çıkmadı. Kayıtlara ulaşıp bakabilirsiniz.

Bir kaçının duyarlı olmayan vatandaşların ihmali veya dikkatsizliği yüzünden çıkmış olması, bu işin organize bir çalışmanın sonucu olmadığı anlamına gelmiyor. Köylünün kovandan çıkan kızgın arıları yatıştırmak için kullandığı dumanlı düzenekten çıkan kıvılcımların ormana sıçraması da genel kaideyi bozmuyor. Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada dört gün içerisinde tam 247 orman yangınına devletimiz tarafından müdahale edildiği açıklandı. Bu kadar kısa sürede, bu kadar fazla sayıda yangın kendiliğinden olamaz, belli ki maksatlı bir çabanın eseri.

Orman yangınları terör örgütünce, propaganda amaçlı kullanılmak üzere çıkarılıyor. Propaganda meydanlarda pankart asmak, metroda el ilanı dağıtmak olarak düşünülmemeli. Amaç, devleti zayıf göstermek ve vatandaşlarının gözünden düşürmek. Şu an içinde bulunduğumuz günler, rüzgarların güçlü estiği, havadaki rutubetin en düşük olduğu zamanlar. Hesabı yapılmış eylemler söz konusu. Yangın söndürme amaçlı kullanılan uçak ve helikopter sayısına göre hesaplanarak, sayısı bile önceden belirlenmiş.

Terör örgütlerinin saldırısıyla karşı karşıya kalan bir devlet, onların propagandasına katkısı olmasın diye isimlerini bile anmaz, açıklamaz. Ancak suçluları yakalamak için soruşturma başlatır, failleri yakalar, cezalandırır. Şu an yaşadığımız süreç de budur. Türkiye Cumhuriyeti, kendisine karşı yürütülen bütün terör faaliyetlerinin sonuna kadar takipçisi oldu ve faillerini cezalandırdı. Bu kararlılık net şekilde ortaya konuldukça, terör örgütlerini besleyenler de teröristlere verdikleri desteğin miktarını artırıp, niteliğini de değiştirdiler. Ormanları yakmak gibi, hem insanlara hem hayvanlara ve hem de gezegene zarar veren kötücül bir fikrin ortaya çıkması, bazılarımızın zannettiği gibi bir üst aklın işi değil, şeytani bir aklın devrede olduğunu gösteriyor. Terör örgütü üyeleri, Türkiye Cumhuriyeti ile mücadele ettiğini zannederken, aslında tüm gezegen için kötücül planları olan şeytani bir akla hizmet ediyorlar. Bu konuyu bağımsız araştırmacılara bırakalım ve işin kitle iletişim araçları ve toplumsal tepki yönüne bakalım.

Yangınlar başladığı andan itibaren sosyal medyayı takip ettim. Başlangıçta aynı anda başlayan yirmi iki yangın olduğu bilgisi geldi. Ardından Tarım ve Orman Bakanı yangınların tam ikiyüz kırkyedi farklı yerde birden çıktığını canlı yayında açıkladı. Türkiye Cumhuriyeti’ne yapılan bir saldırı olduğu çok bariz. Bu satırları yazarken aklıma başrolünü Tom Cruise’un oynadığı Topgun filmi geldi. Filmde Amerikan Hava Kuvvetlerinde filoya görev emri verilirken kullanılan bir ifade dikkatimi çekmişti. Nereye saldıracağız diye soran pilotlara, isim verilmeden “başına buyruk davranan bir devlete” saldıracaksınız denilmişti. Kısacası bağımsız olup, kendi çıkarları için davranan tüm devletler bu “başına buyruk” kategorisine giriyor. Türkiye Cumhuriyeti de bağımsız bir devlet ve dünya hegemonyası peşindeki emperyalist güçlerle pek çok konuda ters düşebiliyor. Mesela Türkiye, dünyanın çeşitli yerlerinde bitmek bilmeyen, sürekli körüklenen ve bitmemesi için desteklenen bölgesel savaşlarda, her zaman barışı sağlamak yönünde adım atan ülke oldu. Ukrayna ve Filistin bunun en yakın örneği. Onlar barış için çaba sarf eden değil, savaşlarda kendilerinin emrinde olacak bir Türkiye istiyorlar. Terör örgütlerini başımıza sarmaları da bu yüzden. İkiyüz küsur yangın bir terör tertibidir derken, pek çok kişiden farklı düşündüğümün farkındayım. En başta akademisyen dostlarım, sigara izmariti veya piknikçinin bıraktığı cam şişenin dibidir diyorlar.

Orman yangınlarını söndürme çalışmalarında devlet imkanlarının yeterince kullanılmadığı, devletin yeterince uçak almadığı, uçakları doğru yönlendirmediğini düşünenler var. Hatta bazılarına göre, yangınları devleti yönetenler çıkartıyor ve oralardaki arazileri daha sonra otel motel yapılması için sattıracaklar ve kendileri de pay alacaklarmış. Böyle olduğuna inanıyorlar. Sosyal medyada orman yangını arazisine yapıldığı söylenen bir motel resmi sürekli paylaşılıyor. Turizm Bakanlığının bu otelin otuz iki sene önce yapıldığına, böyle bir şeyin artık söz konusu olamacağına dair açıklaması beş yıl önce yayınlandı. Ama insanlar inanıp altına devlete/hükümete küfür sözleri yazmaya devam ediyorlar. Bu noktada ülkemize yapılan terör tertibini görmezden gelip, kendi devletine delilsiz ispatsız suç atanlarla yollarımız ayrılıyor. Her kötülüğün sebebi benim ülkem ve benim ülkemde yaşayanlar derseniz, kendinizi oldukça ilginç bir yerde konumlandırıyorsunuz demektir.

Gerçeklerin konuşulmasından yana olmak zor iş, ideolojik düşünenlerle anında ters düşüyorsunuz. Çünkü ideoloji gömleğini giymenin bir bedeli var ve gerçeklerle çatışmak pahasına, görüş alışverişinin bile yolunu kapatıyor. Yüzlerce yerdeki yangın otel için çıkarıldı derseniz, artık gülüp geçmiyoruz. Çünkü bu tavır, terör örgütüne arka çıkmaya kadar gidiyor. Otellerle motellerle işimiz olmaz ama terör örgütü lafı geçince orada duruyoruz. Yangını çıkaranlarla değil, yangını söndürmeye çabalayanlara çatışıyorsanız, artık sizin de biraz durup düşünmeniz gerekiyor.

Küresel lordların insanlara sunduğu nefret objeleri her ülkede farklı. Kimisinde dini ya da sosyal kurumlar, kimisinde devleti yönetenler, kimisinde azınlıklar, kimisinde göçmenler veya belli bir etnik grup, kimisinde belli bir mezhep mensupları. İnsanları bütün sorunlarının tek bir sebepten veya tek bir kişiden kaynaklandığını düşünür hale getiriyorlar. Medyaları bunun için var. Fazla düşünmenize araştırmanızı gerek yok, biz sorunların kaynağını belirledik, işte bu adam. Ormanları da o yaktı, hayvanları da o öldürüyor, ülkede yaşanan her kötü olayın sebebi de o kişi. Öyleyse her vesile ile ona saldırmalıyız. Ağaç, orman, hayvan, yangın hepsi malzeme, hadi hep birlikte saldıralım ve şu adamı yok edelim.

Bu kadar basit mi? Kötülüklerin sebebi tek bir kişi mi? Derdimiz birilerini savunmak değil, ama gerçekleri örten küresel lordların algılarına da tabi değiliz. Zaten Türkiye Cumhuriyetinin tarafındaysanız, küresel lordlarla sorununuz var demektir. Dünyanın kanını emen sistemin sahipleri, sizin kendi ülkenizdeki insanları düşman olarak görmenizi istemekle kalmayıp tavizsiz bir telimiyet talep ediyorlar. Bakınız medya hemen göreve başladı, arıcılık yapan köylülüler arılarla uğraşırken orman yakmış diyorlar. Hadi birisi öyle çıktı, ya geri kalan 246 yangın ne olacak? Ağaçlar kendiliğinden yanmaya mı karar verdiler. Rüzgar esti, hava kuruydu yandı. Bu mu 247 yangını açıklıyor?

İdeolojilerin üretildiği günlere kadar tarihte geri giderseniz, yine benzer suçlamaları görürsünüz. Çok uzakta sayılmaz, Çin’de ülkenin yetişmiş aydınlarını üniversite öğrencilerine Kültür Devrimi diye bir mavra üretek katlettirdiler. Daha sonra da o gençlerin hayatını kararttılar. Çin, yüzyıl geriye gitti. Yeni yeni toparlanıyor. Bırakalım artık kendi ülkemizden ve insanlarından, bir başka yerde üretilmiş sebeplerle nefret etmeyi.

Kısacası yangını çıkaranları görmezden gelip, yangını söndürmeye çalışanlara nefret kusanlara mesafeliyiz. Yerimiz belli olsun.