TARİHİN ÖTEKİ YÜZÜ
Bazı insanlar yaşarken ölür. Geldiği nokta itibariyle İlber Ortaylı tarihçiliğimiz adına ağır bir kayıptır.
Nitelikli bir tarihçi kumaşına ve tefekkür kabiliyetine sahipti ama maalesef “Şöhret afettir” sözünü kim bilir kaçıncı kez doğrulamayı tercih etti.
2000’li yılların başına kadar okuruna tarihçilik sahnesini zenginleştireceği umudunu zerk eden pırıltılı biriyken “Parayı veren düdüğü çalar” tezgâhına yuvarlandı. Velhasıl her ota konmanın bedelini ödüyor. Zira her devrin çiçeği olma arzusu çiçeklik vasfınızı da zedeler.
Geçen Cumartesi akşamı Sultan 2. Abdülhamid’in dördüncü nesilden torunu Şehzade Orhan Efendi’nin kerimesinin düğünündeydik. Hazirun epey renkliydi doğrusu. Bir yanda ailenin Şam’daki akrabaları, diğer yanda Türkiye tablosundan ilginç portreler... Hanedan reisi Harun Efendi’nin masasında diğer hanedan üyesi Osman Selahaddin Osmanoğlu ile Halil Konakçı hoca ve İlber Ortaylı yan yana oturmaktaydı.
Nikâh merasiminde Refah Partisi eski milletvekili Şevki Yılmaz’ın hanedanı sürgüne gönderenlere gösterdiği tepki ile İlber Ortaylı’nın buna mukabele etmeyişi sosyal medyayı çalkalıyor şu dakikalarda.
Öncelikle bu millete asırlarca hizmet etmiş kutlu bir hanedanın namerde muhtaç edilmesinin tasvip edilir tarafı yoktur. Hanedanın yaşadıkları, Kadir Mısıroğlu’nun deyişiyle tam bir dramdır. Üstelik sürgün kararını alanlar vaktiyle hanedanın nimetleriyle perverde olanlardı ne yazık ki. Nitekim karar alındığı tarihte Reisicumhur olan Mustafa Kemal de Samsun’a çıktığında “Fahrî yâver-i hazret-i şehriyârî”, yani Sultan Vahdettin’in “onursal yaveri” unvanına ve kordonlarına sahipti.
İlber Ortaylı’nın ilk çok satan kitaplarını yayına hazırlayan bu satırların yazarıdır. İlber Ortaylı ile Tarihin Sınırlarına Yolculuk (2001), Gelenekten Geleceğe (2001), Osmanlı Barışı ((2002) ve Taha Akyol’la konuşmalarından oluşan Osmanlı Mirasından Cumhuriyet Türkiye’sine (2002) adlı kitapları benim imzamla, hatta ikisi benim sunuşumla yayınlanmıştır. Önsözlerinde bana teşekkür etmiştir.
O tarihte kendisini önemsiyordum, makul çizgisinde yoluna devam etseydi bugün de aynı şeyleri söylerdim. Ancak aradan geçen 20 yılda o kadar savruldu ki, yer yer propagandist bir Kemalist partizana dönüştü, yeni yonttuğu kalemi eskiden söylediklerini de itibarsızlaştırdı. Osmanoğullarınınkine benzer bir dramı yaşadı, yaşıyor... Bir farkla ki bu dram başkası tarafından dayatılmadı: kendisi tercih etti.
Sadece yazılarındaki maddi hataları değil (ki bu hatalar bir kitap oluşturacak kadar çoğaldı, Y. Hakan Erdem’in Tarih-i Lenk adlı kitabında gösterdiği feci hatalarına yüzlercesi eklendi), ciddiyetten uzak konuşma şekli ve dogmatik üslubu da bu tarihçi aydını diri diri gömmeye yaradı sadece.
Dışkısever prof.la ‘ekran kankası’ olması, jeologdan tarih dersi dinlemesi ise sevenleri tarafından pek yadırganmadı. Bu yüzden iş Şevki Yılmaz’ın yanındaki suspusluğuna gelince isyan etmeleri mantıksız. Çünkü İlber Ortaylı hiçbir mühim meselede kesin tavrını ortaya koymamış, yuvarlak konuşmalar ve cümlelerle vaziyeti idare eden biri haline gelmiştir.
Babala TV’de “Filistinliler toprak sattı dedim diye bana saldırıyorlar” diyen moderatöre “Zaten Filistinliler öteden beri toprak satıp parasını yemesiyle meşhurdur” diye abes bir cevap vermesi ancak vicdan yoksunu birinin verebileceği sefalet derecesindeydi. İşgalci İsrail’in vahşetini iki kelamla olsun kınamayan birinin “Oh olsun” der gibi, “Zaten dedeleri de toprak satmıştı” gibilerinden dijital fanatiklerin damarına göre şerbet vermenin âlemi neydi?
Her tarihçi hata edebilir. Maddî bilgi hataları bir şekilde affedilebilir, çünkü işin bu tarafı meslekten tarihçileri ilgilendirir ama insan olmanın gereği olan mazlumun yanında olma vasfını kaybetmiş birinin ahlakî sorunu da var demektir. Henüz ismi konulmadan hayatı söndürülen binlerce Filistinli bebeğin ahını almayacaktınız.