TARİHİN ÖTEKİ YÜZÜ

İkinci Dünya Savaşı’nı müteakip kurulan ve Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle duvarları çatlamaya başlayan Yeni Dünya Düzeni’nde öncesiyle kıyas kabul etmeyecek kadar farklı bir zihin iklimine girildiğini söylemek gerekir. Dünyada adeta bir paradigma değişimi yaşanmıştır.

Yahudi ve Siyonist güdümlü medya ve beyin yıkama makinaları savaş sonrasında filmler, basın, radyo ve televizyonlar vasıtasıyla hem Amerikan kamuoyunu, hem de ulaşabildikleri dünyanın diğer bölgelerinin üzerinden bir silindir gibi geçti. Savaşın sona erdiği 1945 sonrasında başlayan Soğuk Savaş döneminin olan bitenin üzerine tuz biber ektiğini söyleyelim. Bu dönemde Avrupa ve ABD tarihi yeni baştan yazıldığı gibi, mazlum konumuna oturtulan Yahudilerin de tarihin nazarında masumlaştırılıp karşıtlarının alabildiğine canavarlaştırıldığını biliyoruz.

Tabii bu muazzam propaganda makinasının 7 Ekim 2023’te yeni bir dalgası başlayan Gazze soykırımı esnasında dünyaya nasıl bir hilaf-ı hakikat imaj bombardımanı yaptığını ve yaşananların tam da tersini servis edip sözde aydınlanmış Batılı beyinleri basın-yayın ve sosyal medya üzerinden nasıl yıkadığını gözlerimizle görüyoruz. Adeta bir tiyatro oynanıyor dünyada: One Man Show.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bu maksatla piyasaya sürülen Siyonist kurgu kitaplardan biri de Anne Frank’ın Hatıra Defteri idi. Binlerce film, roman, haber, televizyon programı, belgesel vs. ile masum Yahudiler-canavar Naziler denklemi üzerinden Siyonistler kendilerini dokunulmaz kılacak haksız bir imtiyaz kazandı. Sonucu görüyorsunuz: Kameraların gözü önünde vahşice katliam yaptıkları halde sözüm ona ‘modern’ devletler İsrail’in arkasında tam siper.

Neden peki? Çünkü sözde özgür kamuoyları İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yoğunlaşan Siyonist propagandalarla sessizleştirilmiş durumdadır. Yükselen tek tük itiraz sesleri de kendilerini duyurmaktan acizdir.     

Bu modern beyin yıkama söyleminde ırkçılık Nazi Almanya’sıyla özdeşleştirilmiştir gerçi ama tam da Nazilerin iktidara geldiği yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’nde ırkçılığın zirveye çıkmakta olduğunu kimseler bilmez, bilse de söylemek için ağzını dahi açamaz.

İşte James Q. Whitman 2017 yılında neşredilen Hitler'in Amerikalı Modeli (Hitler’s American Model) adlı sarsıcı kitabında tam da ABD'de Jim Crow yasalarının gözde olduğu bir dönemde Almanya'da Nazilik zafer kazanmıştı diyor ve aralarındaki irtibatı ikna edici delillerle ortaya seriyor. 1970’lere kadar süren Amerikan ırkçı baskı rejimi şu veya bu yolla Nazilere ilham verdi mi? sorusunun cevabı, yazara göre rahatsız edici de olsa “evet”tir. 

Okuyacağınız yazıda Hitler'in Amerikalı Modeli adlı kitabı ekseninde bu kritik meseleyi gündeme getireceğiz.

Hitler Amerikan Model 85

Amerikan ırk politikaları

Yale Üniversitesi hukuk profesörlerinden olup 2017 yılında Amerikan Sanat ve Bilim Akademisi (AASS) üyesi seçilen James Q. Whitman Hitler'in Amerikalı Modeli adlı kitabında ABD’nin, Nazi rejiminin Yahudi aleyhtarı yasalarının en önemli parçası olan Nürnberg Yasaları üzerindeki etkisine ilişkin ayrıntılı bir araştırma sunmaktadır. Hem Amerikan vatandaşlığını hem de ırkların karışmasını önleme yasalarının iki temel Nürnberg Yasası olan Vatandaşlık Yasası ve Kan Yasası ile doğrudan ilişkili olduğu kanıtlanmıştır.

Whitman kitabında Nazilerin Amerikan ırk politikalarına gerçek, sürekli, anlamlı ve açıklayıcı bir ilgi duyduklarını gösterir. Nazilerin Amerikan uygulamalarını reddetmelerinin bazen onları çok aydınlanmış değil, çok sert buldukları için olduğunu gösteren çirkin ironiye işaret eder. Amerikan ırk yasalarını Almanya'daki Nazi politikalarının şekillendirilmesine inkâr edilmez bir şekilde bağlayan Hitler'in Amerikalı Modeli adlı kitabı Amerika'nın dünyadaki ırkçı uygulamalar üzerindeki etkisine ilişkin bildiklerimizi alt üst edecek mahiyette.

Hitler'in Amerikalı Modeli adlı kitaba göre iki dünya savaşı arasındaki dönemde (1918-39) ırkçılık alanındaki çalışmalarda Almanya asla istisna değildi. Yüzyılın başından itibaren Alman öjenikçiler, yani insanların genetik açıdan kontrol altında tutulup ayıklanarak insan ırkının ıslah edileceğine inanan ve bunun için çalışan bilim adamları Amerikan Öjeni Kurumuyla, özellikle Harriman demiryolundan akan paralarla desteklenen New York’a bağlı Long Island'daki Öjeni Kayıt Ofisi'nin kurucusu Charles Davenport'la akademik ve kişisel ilişkiler kurdular. Diğer bazı hayırsever Amerikan kuruluşları 1929 dünya ekonomik bunalımının başlamasından sonra bile Alman ırk biyolojisine yüzbinlerce dolarlık cömertçe fonlar sağlamaktan geri kalmadı.

Almanya ise bu sırada kendi öjenik bilgi birikimi ve kütüphanesini geliştirmişti. Ancak Alman okuyucuların gözü hâlâ Amerika'nın öjenik başarılarını model olarak yakından takip ediyordu: Biyolojik mahkemeler, zorla kısırlaştırma, sosyal açıdan yetersiz olanların tutuklanması, ötenazi tartışmaları... Amerika'nın seçkinleri toplumsal açıdan değersiz ve ataları uygun olmayanları "bakteri", "haşerat", "melez" ve "gayri insanî" diye tanımlarken, İskandinavların üstün ırkı dünyanın öjenik sorunlarına cevap olarak görülüyordu. ABD yasaları, öjenik araştırmalar ve ideoloji Almanya'nın yükselen ırk biyologları ve ırk temelli nefret tacirleri dalgasının planları haline geldi.

Benzer bir provokatör Alman ordusundaki hoşnutsuz bir onbaşı olan Adolf Hitler’di. 1924'te bir mafya eylemi sebebiyle hapse düşmüştü. Hitler oradayken zamanını Davenport, Popenoe ve diğer Amerikalı etnoloji uzmanlarından kapsamlı alıntılar içeren öjenik ders kitaplarını inceleyerek geçirmişti. Amerikan Öjeni Derneği başkanı Leon Whitney ve İskandinav ırkını öven ve bu ırkın Yahudiler, Zenciler, Slavlar ve sarı saçları ve mavi gözleri olmayan diğerleri tarafından "yozlaşmasından" yakınan Madison Grant'in yazılarını yakından takip etmişti. Hatta onlardan birine hayran mektubu bile yazmıştı. Madison Grant 1916 tarihli The Passing of the Great Race (Büyük Irkın Çöküşü) adlı kitabında şu satırları kaleme almıştı:

"İlahi yasalar olduğuna inanılan şeylere yanlış saygı gösterilmesi ve insan hayatının kutsallığına duyulan duygusal inanç, hem kusurlu bebeklerin ortadan kaldırılmasını hem de kendileri gibi yetişkinlerin kısırlaştırılmasını engelleme eğilimindedir. Bunun toplum için hiçbir değeri yoktur. Tabiat kanunları uygun olmayanların yok edilmesini gerektirir ve insan hayatı ancak topluma veya ırka faydalı olduğunda değerlidir."

Hitler’in Amerikalı ustaları

Amerikan Öjeni Derneği başkanı Leon Whitney 1930'ların başında bir gün Almanya'dan yeni aldığı, artık hapisten çıkmış ve Alman siyaset sahnesinde yükselmekte olan Adolf Hitler adlı onbaşı tarafından yazılan bir mektubu göstermek için Grant'i ziyaret etti. Grant yalnızca tebessüm etti. O da kendisine yazılan mektubu çıkardı. Yine genç Hitler’den gelen mektupta Büyük Irkın Çöküşü’nü yazdığı için Grant'e teşekkür ediliyordu. Hayran mektubu Grant'in kitabına "Öjeninin İncil’i" adını veriyordu. 

Hitler yazı ve konuşmalarının çoğunda Amerikan öjenisi hakkındaki birikimini ortaya koymuştu. Örneğin Kavgam adlı kitabında şunları ilan etmekten çekinmemişti:

"Kusurlu insanların eşit derecede kusurlu nesiller üretmesinin engellenmesi talebi çok açık bir mantığa dayanır ve eğer sistematik olarak uygulanırsa insanlığın en insanî eylemini temsil eder. Bu, hak edilmemiş milyonlarca talihsizi kurtaracaktır. Acılara yol açacak ve sonuç olarak bir bütün olarak sağlıkta artan bir iyileşmeye yol açacaktır."

Hitler aynı zamanda yakın zamanda kabul edilen ve öjenik kotalar gerektiren ABD Millî Köken Yasası’na da aşina olduğunu gösteriyordu şu satırlarda:

"Bugün, daha iyi bir göç anlayışına yönelik en azından zayıf başlangıçların göze çarptığı bir devlet var. Elbette bizim modelimiz Alman Cumhuriyeti değil, akla danışmaya çaba gösterilen ABD'dir. En azından kısmen. Prensip olarak göçmenleri sağlık durumu kötü olan unsurlara karşı reddederek, yalnızca belirli ırkları vatandaşlığa kabul etmeyerek Halk Devleti'ne özgü bir görüşü savunmaktadır."

Hitler yoldaşlarına Amerikan öjenik mevzuatını ne kadar yakından takip ettiğini gururla anlatmıştı. Bir Nazi arkadaşına şöyle demişti:

"Artık kalıtım yasalarını bildiğimize göre sağlıksız ve ileri düzeyde engelli varlıkların dünyaya gelmesini büyük ölçüde önlemek mümkün. Birkaç Amerikan eyaletinin bu yasasını ilgiyle inceledim. Soyları büyük ihtimalle hiçbir değer taşımayacak veya ırkî kökene zarar verecek kişilerin üremesinin engellenmesi."

Hitler Kavgam’ın yayımından önce Alman öjenik çevrelerinde tartışılan bir mesele olan gazın öjenik potansiyelini ve ölüm odasını kavramayı başaramadı. Kendisi de savaş alanında gazdan zehirlendiği için hastaneye kaldırılan Hitler şunları yazmıştı:

"Eğer savaşın başında ve savaş sırasında yüzbinlerce Yahudinin başına geldiği gibi halkı yozlaştıran İbranilerden 12 veya 15 bini zehirli gaza tutulsaydı, sahadaki en iyi Alman işçilerimiz olsaydı cephede milyonlarca insanın fedakârlığı boşa gitmezdi. Tam tersine: Zamanında ortadan kaldırılan 12 bin alçak, gelecek için değerli olan bir milyon gerçek Alman'ın hayatını kurtarabilirdi."

30 Ocak 1933’te Hitler iktidarı ele geçirdi. 12 yıllık Reich iktidarı boyunca kimlik belirleme, tecrit, kısırlaştırma, ötenazi, öjenik mahkemeler ve sonunda ölüm odalarında toplu imha gibi öjenik doktrinlerden asla taviz vermedi. 

Reich'ın ilk 10 yılı boyunca Amerika'nın dört bir yanındaki öjenistler Hitler'in planlarını kendi onlarca yıllık araştırma ve çabalarının mantıklı bir şekilde gerçekleşmesi olarak memnuniyetle karşıladı. Gerçekten de Hitler'in hızla yüz binlerce kişiyi kısırlaştırmaya ve Ari olmayanları sistematik olarak yok etmeye başlamasını kıskandılar. Buna Yahudiler dahildi. Virginia eyaletinin 1924'te kısırlaştırma yasasını kabul etmesinden 10 yıl sonra Virginia'daki Batı Devlet Hastanesi'nin müdürü Joseph Dejarnette Richmond Times-Dispatch'e şöyle yakınıyordu: "Almanlar bizi kendi oyunumuzla yeniyor."

Amerikan ırkçılığı Hitler’e rehberlik etti

Hepsinden önemlisi, Amerikalı ırkbilimciler Nazilerin inşa ettiği katı öjenik devlete ilham vermiş olmaktan gururluydu. Üçüncü Reich'ın ilk yıllarında Hitler ve onun ırk hijyenistleri Amerika çapında hâlihazırda uygulamaya konulan ve yüksek mahkeme tarafından onaylanan yasalara dayalı öjenik yasaları dikkatlice hazırladılar. Nazi doktorları, hatta Hitler'in kendisi bile New York'tan California'ya kadar Amerikalı öjenistlerle muntazaman iletişim kurarak Almanya'nın ABD'nin açtığı yolu titizlikle takip etmesini sağladı. Amerikalı öjenikçiler yardım etmeye hazırdı.

Bu, özellikle milletin kısırlaştırılmasına öncülük eden ve Hitler rejimine en bilimsel desteği sağlayan California'daki öjenikçiler için geçerliydi. 1934'te Almanya'daki kısırlaştırma sayısı ayda 5 binin üzerine çıkarken, Californialı öjeni lideri ve göç aktivisti C.M. Goethe, Hitler'in çalışmaları üzerindeki etkisinden dolayı San Diego merkezli İnsan İyileştirme Vakfı'ndan E.S. Gosney'i heyecanla tebrik etmişti. Goethe 1934'te Almanya'daki öjenik araştırma misyonundan döndükten sonra Gosney'e bir övgü mektubu kaleme aldı. Vakıf, Goethe'nin mektubundan o kadar gurur duydu ki, 1935 yıllık raporunda onu yeniden neşretmek ihtiyacını duydu. Mektupta şöyle yazıyordu:

"Çalışmalarınızın, bu çığır açıcı programda Hitler'in arkasındaki aydınların fikirlerini şekillendirmede güçlü bir rol oynadığını bilmek ilginizi çekecek. Her yerde onların fikirlerinin düşünce ve özellikle İnsan İyileştirme Vakfı'nın çalışmaları ile Amerikalılar tarafından muazzam bir şekilde teşvik edildiğini hissettim. Sevgili dostum, hayatının geri kalanında bu düşünceyi yanında taşımanı istiyorum; 60 milyonluk büyük bir hükümeti gerçekten harekete geçirdiğin için."

(Yukarıdaki satırlar Edwin Black tarafından yazılan ve Turnaround tarafından yayınlanan, Zayıflara Karşı Savaş: Öjenik ve Amerika'nın Üstün Irk Yaratma Kampanyası adlı kitaptan alıntılanmıştır. Edwin Black New York Times'ın en çok satan kitabı IBM and Holocaust'un da yazarıdır.)

James Q. Whitman'ın ses getiren kitabı Amerika ve Nazi Irk Yasasının İmali alt başlığını taşıyor. Whitman, ABD ırk yasalarının (Jim Crow yasaları, ayrı ama eşit hukuk doktrini) Eylül 1935'teki Nürnberg Yasalarını formüle ederken Nazi Rejimini ne ölçüde etkilediğini sergilemekte.

1933–34'te Arkansas Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okuyan Nazi hukukçusu Heinrich  Krieger orada ABD genelindeki yasaların Yerli Amerikalıları, Afro-Amerikalıları ve Asyalılar, Filipinliler ve Porto Rikolular gibi diğer dezavantajlı grupları nasıl ayırıp haklarından mahrum bıraktığını araştırmıştı. Krieger Haziran 1934'teki toplantıda Nürnberg Yasaları olarak bilinen Nazi ırk yasalarını inceleyen muhtırayı kaleme aldı. Tıpkı Jim Crow Yasalarının beyazlar ile siyahlar arasındaki evlilikleri yasaklaması ve suç sayması gibi, Nürnberg Yasaları da Yahudilerle evliliği yasaklayıp cezayla tehdit ediyordu.

Naziler ise ABD modelini çok sert bulmaları dışında ABD modellerinden fazla uzaklaşmadı. Tek bir "zenci" atası bile olan, beyaz olmayan herkes olarak sınıflandırılan sözde tek damla kuralı. Bu kural, içerdiği 'insanî sertlik' karşısında ürperen Nasyonal Sosyalist politika yapıcılarını bile rahatsız ediyordu. Nürnberg Irk Yasalarına göre, "tam bir Yahudi" yalnızca üç veya dört Yahudi büyükanne ve büyükbabası olan kişiydi; Nazi terminolojisine göre “yarı Yahudi” ve “çeyrek Yahudi” de vardı, ancak onlar aynı ayrımcılıktan etkilenmedi.

Tarihin bilinmeyenlerle dolu olduğu, hatta bilinenlerin bilinmeyenlerin yanına yaklaşamadığı cümlenin malumu. Yalnız Nazilerin ırkçılığı Amerikalı rehberlerinden aldığı bunlardan biri olmakla birlikte nedense dile getirilmez. “Siyonist sessizlik” bunu gerektirir çünkü.