Türk fotoğrafçılığının simge isimlerinden biri olan İzzet Keribar, göz alıcı kareleriyle Türkiye’yi dünyaya tanıtan sanatçılarımızdan.
1936 yılında İstanbul’da doğan Keribar, 70 yılı aşkın bir süredir fotoğraf sanatıyla uğraşarak hem Türkiye’nin zengin kültürel mirasını hem de dünya çapındaki çeşitli coğrafyaları izleyiciyle buluşturuyor. Objektifinin ardındaki bu ustayı tanımak, yalnızca fotoğrafçılığı değil, aynı zamanda bir yaşam felsefesini keşfetmek anlamına geliyor.
Bir İstanbul Hikayesi
İzzet Keribar, 1936’da İstanbul’da doğar. Varlıklı bir ailede büyür. Babası Rıfat Bey İstanbullu Musevi aileye mensuptur. Annesi Ema Hanım’ın ailesi ise aslen Dedeağaçlı. Balkan Savaşı’ndan sonra önce Edirne’ye, daha sonra 1920’li yıllarda İstanbul’a göç ederler. Keribar 1953 yılında Saint Michel Fransız Lisesi'den mezun olur.İyi derecede fransızca ve ingilizce öğrenir. Annesinin teşvikiyle 12 yaşında piyano çalmaya başlar sık sık konserlere giderler , klasik plak koleksiyonu yapar. Fakat sanat ile tanışmasını abisi Leon’nun teşviki ile olduğunu şöyle ifade ediyor; “ en büyük fırsatı ağabeyim Leon Keribar sayesinde buldum. Onun benim için taşıdığı anlamı tarif etmek zor. Bisiklete binmeyi, yüzmeyi, resim yapmayı ve fotoğraf çekmeyi ondan öğrendim. Ağabeyim, sadece ailemden biri gibi değil, aynı zamanda benim için bir rehber gibiydi. İstanbul’u birlikte keşfetmek, okuldan kaçıp fotoğraf çekmek için gizlice dolaşmak gibi birçok anımız oldu. Özellikle Fatih bölgesi, Kapalıçarşı ve çeşitli camiler, fotoğraf çekmekten büyük keyif aldığımız noktalardı. Arkadaş çevremde bu ilgimi her zaman bilirdi. Hatta okul yıllığına bile, “Eğer İzzet’i arıyorsanız, muhtemelen fotoğraf stüdyolarının vitrinlerini inceliyordur.” Liseden iftiharla mezun olduğunda babasının Leica IIIf makineyi Almanya’dan sipariş etmiştir. Bu onun fotoğrafçılığında dönüm noktalarından biri olur.
Kore’ de Leicalı Günler
Saint-Michel Fransız Lisesi’ni bitirdikten sonra Ankara Yedek Subay Tank Okulu’na gider. Bir gün yüzbaşı sınıfa gelir “İngilizce imtihanını başarıyla geçtiniz ve tercüman olarak atanacaksınız.” der. Ardından Kore’ye gitmek için gönüllü olur Keribar. 22 günlük yolculuktan sonra Kore’ye varır. Kuzey Kore’nin Güney Kore’ye saldırmasıyla 25 Haziran 1950 tarihinde başlayan savaş 1953 yılında bitse de, o dönemde Kore’de büyük bir fakirlik ve açlık hüküm sürmektedir. Kore’de bulunduğu süre boyunca fotoğraf makinesini her zaman yanın taşır ve çektiği fotoğraflar dikkat çeker. Bilinirliği böylece artar ve adı “fotoğrafçı İzzet Keribar”a çıkar . Sık sık Türk tugaylarının fotoğraflarını çeker. Tercümanlık görevinin yanı sıra Foto Film Subayı olarak da faaliyet gösterir. Bu deneyim, onun fotoğrafçılıkla kurduğu bağı daha da güçlendirir. Kore’deki günlük hayatı, insanları ve doğayı da objektifine yansıtırken, fotoğrafın kültürler arası bir köprü olabileceğini fark eder. Bu farkındalık, kariyeri boyunca Keribar’ın çektiği her kareye yansıyan bir anlayış haline gelir. Keribar askerlik dönüşü evlenir fotoğrafa ara verir. koleksiyonculuk tutkusu ağır basar. Pul, iç dekorasyon eşyaları ve Viyana porselenleri toplamaya başlar. Bu koleksiyonlar ile yurt dışında Türkiye’yi temsilen birçok sergiye katılır. Bronz, gümüş ve altın madalyalar alır.
20 Yılın Ardından Fotoğrafa Dönüş
Zamanla Keribar, Anadolu’nun büyüleyici renklerine ve insanlarının yalın hikayelerine odaklanır. Her fotoğrafı, bir zaman kapsülü gibi geçmişi günümüze taşırken, aynı zamanda geleceğe bir miras bırakıyor. Keribar’ın eserlerinde, İstanbul’un karmaşasıyla Anadolu’nun huzuru yan yana gelir; tarihi yapılarla insan yüzleri adeta iç içe geçer. Onun sanatı, sınırları aşan bir dille bizlere geçmişi fısıldar.
Bu eşsiz bakış açısı, ona 2011 yılında verilen “Devlet Sanatçısı” unvanını ve 2018’de Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu tarafından takdim edilen “Onur Ödülü”nü getirir. Keribar’ın eserleri, Paris’ten Tokyo’ya, New York’tan İstanbul’a pek çok önemli sergide izleyiciyle buluşarak dünya çapında takdir toplar.
Izzet Keribar, hayatın her anını bir sanat eseri gibi görerek bize yalnızca fotoğraf değil, bir yaşam felsefesi sunuyor. O, objektifinin ardında bir tanık; anları yansıtan bir ressam; zamanın gölgesinde duran, ona ruhunu veren bir şair. Onun eserlerinde yakaladığımız hayatın özü, Keribar’ın sanata ve insana duyduğu sonsuz saygının bir yansımasıdır.
İzzet Keribar şu günlerde “Renklerin dansı” sergisi ile İstanbul Modern’de ziyaretçilerle buluşuyor. Kore günleri, eski İstanbul fotoğrafları ve anadoluya ait 125 fotoğraftan oluşan seçki 25 mayıs 2025 tarihine kadar açık.