John Malkovich'in başrolünde oynadığı "The Infernal Comedy: Confessions of a Serial Killer" geçtiğimiz eylül ayında Zorlu PSM’ye geldi.
Üst üste iki gün sahne alan oyun gerçek bir hayat hikayesi olan Avusturyalı seri katil Jack Unterweger'in yaşamını ve suçlarını anlatıyor. Müzikal ve dramatik unsurları bir araya getirerek izleyicilere sıra dışı bir deneyim sunuyor . Unterweger'in karmaşık kişiliği ve suç dolu geçmişi, sahnede Malkovich'in güçlü oyunculuğu ile can buluyor. Oyun, sadece bir katilin hikâyesini anlatmakla kalmıyor, katil popülerliği sorunsalı ile aynı zamanda suç, ceza, pişmanlık ve insan ruhunun derinliklerine dair önemli sorular ortaya atıyor.
Jack Unterweger’in Hikayesi
Jack Unterweger, 1950 yılında Avusturya'da doğar ve genç yaşta birtakım suçlara karışmaya başlar. İlk büyük suçu 18 yaşındaki Margret Schafer cinayetidir ve 1974'te hapse girer. Cezaevinde geçirdiği süre boyunca yazarlığa başlar ve bu yeteneğini gittikçe geliştirir. Hapishanede yazdığı otobiyografik roman “Fegefeuer: Eine Reise ins Zuchthaus” (Araf: Bir Hapishane Yolculuğu) ile Avusturya'da edebi çevrelerde dikkat çeker ve bazı edebiyatçılar tarafından Jack’in artık rehabilite olduğu düşünülmeye başlanır. Ünlü yazarlar ve entelektüeller, onun tahliyesi için kampanyalar düzenler ve Unterwegwer 1990'da serbest bırakılır.
Ancak serbest bırakılmasından kısa bir süre sonra tekrar kadınları hedef alan bir dizi cinayet işlemeye başlar. Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa'da işlenen bu cinayetler polis tarafından uzun süre yakalanamaz. Jack bu sırada cinayetleri araştıran bir gazeteci olarak kariyer yapmaya çalışır. Hatta kadın cinayetleri hakkında makaleler yazar. Bu şekilde, bir anlamda kendi suçlarının haberini yapan bir "seri katil muhabiri" haline gelir ve bu onun için bir korunma olur. Fakat 1992 yılında tekrar tutuklanır ve bir yıl sonra suçlu bulunur. 1994'te intihar ederek hayatına son verir.
"The Infernal Comedy": Sahnedeki Seri Katil
“The Infernal Comedy", Unterweger'in hikâyesini sahneye taşıyan bir tiyatro ve müzik prodüksiyonu. Avusturyalı yazar ve yönetmen Michael Sturminger tarafından yazılan ve yönetilen bu eser, tiyatral anlatıyı barok müzikle harmanlıyor. Oyunda Malkovich, Unterweger'in ruhunu ve psikolojik durumunu temsil eden baş karakter olarak yer alıyor. Hikâye boyunca Unterweger'in suçlarını itiraf eden bir anlatıcı gibi davranıyor, izleyicilere onun zihnine ve yaşamına dair içgörüler sunuyor. Zaman zaman da seyircilere sorular sorarak dikkati dağıtmamaya çalışıyor.
Eserin dikkat çeken yönlerinden biri, Unterweger'in hikâyesinin klasik müzikle iç içe geçmesidir. Vivaldi, Beethoven ve Mozart’tan barok dönemin tanınmış eserleri, hikâyenin farklı evrelerine eşlik eder. Özellikle soprano şarkıcılar, Unterweger'in öldürdüğü kadınları simgeleyen figürler olarak sahneye çıkar. Müzikal elementler, hikâyenin dramatik yapısını güçlendirmeyi ve seyircilere bu soğukkanlı katilin içsel dünyasını derinlemesine hissettirmeyi hedeflemiştir. Barok müziğin trajik ve dramatik yönü gösterinin başlarında etkili olsa da zamanla etkisini yitiriyor. Kurbanları temsil eden iki opera sanatçısının liberettoları altyazıda verilmediği için olay örgüsü eksik kalıyor. Gösterinin büyük bir bölümü kurban edilen kadınların yaşadıkları ve Unterweger’e olan hislerini dile getirdikleri aryalara ayrılmış olmasına rağmen seyirci bu diyalogları anlayamadığı için hikâye eksik kalıyor.
John Malkovich'in Performansı
Malkovich'in oyundaki karakteri, sahnede hem bir katil hem de bir performans sanatçısı gibiydi. Oyundaki Unterweger, adeta kendi hayatını sahneye koyan bir yazar ve oyuncu gibi davranıyordu. Kendi suçlarını ve içsel karanlığını seyircilere sunarken, zaman zaman izleyiciyi yanıltıyor ve duygusal olarak manipüle ediyordu. Bu da seyirciyi, Unterweger'in cazibesine kapılmak ile ondan korkmak arasında bir ikilemde bırakıyordu.
"The Infernal Comedy”, sadece bir seri katilin hayatını anlatmanın ötesine geçerek daha derin temalara da dokunuyor. Oyun, suç, ceza, pişmanlık ve insanın içsel karanlığı gibi evrensel temaları da işliyor. Unterweger'in hapishanede geçirdiği süre boyunca yazar olarak rehabilite olduğu düşünülmüş, ancak gerçek kimliği ve içsel karanlığı sonradan ortaya çıkıyor. Oyun, sadece bir katilin hikâyesini anlatmakla kalmıyor. Bu bağlamda oyun, toplumun bir suçluyu nasıl algıladığı ve affettiği üzerine de düşündürüyor. Rehabilitasyonun gerçekten mümkün olup olmadığı, bir insanın değişip değişemeyeceği gibi sorular oyunun merkezinde yer alıyordu.
Oyun, sadece bir katilin hikâyesini anlatmakla kalmaz, aynı zamanda suç, ceza, pişmanlık ve insan ruhunun derinliklerine dair önemli sorular ortaya atıyor. Burada en büyük etken şüphesiz Malkovich’in usta oyunculuğu.