Son zamanlarda hakkında pek çok makale, video, tartışma, söyleşi yayınlanan dizi: “Üç Cisim Problemi” İlk sezonu küresel bir medya platformunda yayınlandı. Bu tür materyallerin içeriği kadar, nerede, hangi mecrada yayınlandığı da önemli. Eğer zemin hakkında bilginiz yoksa, onun üzerinde yürüyen, koşanlar hakkındaki düşünceleriniz de farkı oluyor.
Dünya, 11 eylül 2001 salı günü farklı bir güne uyandı ve o sonrasında hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Üzerinde güneş batmayan Büyük Britanya İmparatorluğu’nun hakim olduğunu bildiğimiz bir dünya düzeninden, başka bir gücün varlığını öğrendiğimiz yeni bir “ortama” geçtik. Bu gücün ismini Amerika’da onlara karşı mücadele eden cumhuriyetçilerden öğrendik: “Küreselciler”.
Bildiğimiz manadaki ulus-devletler ve imparatorluklardan farklı, küresel sermaye destekli, devletler üstü bir entegrasyondan bahsediyoruz. Belirli bir ideolojileri yok, her ideolojiye mensup kişilerle, örgütlerle, kurumlarla hatta devletlerle çıkarları doğrultusunda işbirliği yapabiliyorlar. Ancak işbirliğinin ötesine geçildiği anda, kendilerine entegre edecekleri devlet, kurum ve kuruluşlarda bazı vasıflar arıyorlar. Bunlardan ilki ve en önem verdikleri, liberal ekonomik düzenle barışık veya serbest piyasa ekonomisini benimsemiş olmak. Kendileri için bazı hedefler belirlemişler. Daha fazla sayıda kuruluş ve devletle entegre olmak, yani büyümek istiyorlar. Bunun için de devletlerin yönetimindeki kişilerin, istedikleri doğrultuda davranacak “görevliler” olmasını istiyorlar. Bu maksatla, ülkelerin içerisindeki politik ortama müdahil olarak, kendilerinden olmayan yönetimlere alternatif olabileceğini düşündükleri kişileri, örgütleri ve partileri destekliyorlar. İşte tam bu noktada medya devreye giriyor. Küresel yayın yapan kablo haber şebekesi şeklinde kurdukları televizyonlardan sonra, küresel platformlar dediğimiz yeni mecraları devreye soktular. Sadece haber kanalları yetmedi, toplumları istedikleri kültürel ve fikri zemine çekebilmek için film, dizi ve belgesel yayınlayan platformlar oluşturdular. Burada yayınlanan materyallerin içeriğinin küreselci hedeflere uygun olmasını istiyorlar. Bazı ülkelerde üretilenler pek istedikleri nitelikleri taşımasa da, kendilerine uyan veya dünyaya mesaj vermek istedikleri yapımları bilhassa ön plana çıkararak, milyarlarca insanın izlemesini sağlayabiliyorlar. Örneğin 2021’de “Yukarı Bakma”, 2023 yılında da “Dünyayı Ardında Bırak” adlı yapımları çok izlenir yapmışlardı. Politik sinema kategorisinde sınıflandırabileceğimiz her iki yapımla izleyiciye gerekli gördükleri mesajları çok net şekilde verdiler. Bu filmlerle ilgili detaylara girmeyeceğim, gündemde oldukları sırada değişik mecralarda fikrilerimi açıklamıştım.
Küreselciler, kozmopolit toplumlar ve ona uygun bir dünya kültürü oluşturup, gelecek için planladıkları tek dünya devletinin “bireylerini” yetiştirmek amacındalar. Bu anlamda yayıncılık onlar için para kazanmanın ötesinde, amaçlarına uygun sosyal altyapı oluşturma çalışmasıdır. Mesela, artık tarih sahnesinden çekilmesini istedikleri İngiliz Kraliyetinin ve Windsor hanedanının toplumsal desteğini zayıflatmayı amaçlayan bir diziyi çoktandır yayınlamaktalar. Belki gelecekteki yıllarda eğer Vladimir Putin hala görevde kalırsa Rusya’da geçen bir yapımla karşımıza çıkacaklar.
Gelelim günümüze ve “Üç Cisim Problemi” adlı diziye. Bu defa rejimini değiştirip serbest piyasa ekonomisine geçmesini istedikleri bir ülkeyi ele almışlar: Çin. Aslında küresel sermayenin fason üretimlerini yaptırdığı, ucuz iş gücünü kullanıp en çok fayda sağladığı ülkelerden birisi. Ancak onlar Çin ile işbirliğini aşarak, böylesi büyük bir potansiyele sahip ülkeyi küresel entegrasyonlarına dahil etmek istiyorlar. Bunun için rejim değişikliğini gerekli görüyorlar. Öyleyse, Çin komünizminin bilinen en yumuşak karnı olan Kültür Devrimi günleriyle başlayan bir dizi film yapılmış. Ünlü Çinli yazar Liu Cixin’in roman üçlemesinden birisinden alıntılaanan "Üç Cisim Problemi"nin başarısının nedeni hakkındaki soruya Liu Cixin, "Bugüne kadar başarısının nedenini hala çözemedim" şeklinde cevap vermiş. Kültür Devrimi hakkında neden yazdığı sorusuna ise: "Çünkü hikayede modern Çin insanının insanlık konusunda tamamen hayal kırıklığına uğradığı bir olaya ihtiyaç vardı." Anlaşılan o ki; yazar kitabının ve dizinin küresel medya tarafından nasıl gündeme getirildiğini gözden kaçırmış. Kültür Devrimi konusundaki sözleri de, küreselcilerin Çin’in komünist rejimi ile ilgili dünyaya vermek istedikleri mesaj ile uyumlu. Demek ki filmin küresel bir platformda öne çıkarılması boşuna değil. Hem Çin halkının rejimi sorgulaması, hem de dünya halklarının komünizm ile ilgili görüşlerini yeniden değerlendirmesi için yapılmış. Komünizmde kitleler, kolaylıkla algılarıyla oynanarak insanlık dışı cinayetler işleyebilir, katliamlar yapabilirler. 18 Ağusto 1966’da Çin lideri Mao’nun kışkırttığı üniversiteli gençler 10275 kişiyi katlettiler. 85196 aile de yaşadıkları yeri terkedip başka yere göç etmek zorunda kaldı. Mao, zaman içerisinde güçlenen, kendisine muhalefet eden kim varsa üniversiteli gençleri onlara karşı kullanarak ortadan kaldırmıştı. İnsanları karşı devrimci olmakla suçlayarak katleden “devrimci” gençlerin içinde olup olayları gözlemleyen birisi şu an Amerika’da yaşıyor. İsmi Xi van Fleet, bir kadın yazar. Çin’deki insan isimlerinin kadın ya da erkek ismi olduklarını bilemediğimiz için kadın yazar diye belirtmek zorunda kaldım. Aslında bu bile, Çin konusunda ne kadar az bilgiye sahip olduğumuzu gösteren bir ipucu. Çin’de yaşananları öğrenmek ve ibret almak şansını kaybetmemeliydik. Xi van Fleet’in Amerika’da yayınlanan son kitabının ismi çok ilginç “Mao’nun Amerikası”. Amerikadaki bazı olaylar ile Çin’deki Kültür devrimini karşılaştırıp benzerlikleri ortaya koyan bir kitap yazmış. Kendisiyle yapılan bir söyleşide, 1966’da Pekin’deki Tiananmen Meydanı’nda yaşananları anlatırken kullandığı ifadeler dikkat çekici: “Bize, Mao'nun kurtarıcımız olduğu öğretilmişti. O bizim daha iyi bir hayat yaşamamızı mümkün kılmıştı. Çünkü o Çin halkını ezen üç büyük "dağ"ı yok etmişti. Bunlardan birincisi yabancıların emperyalizmi, ikincisi eski feodalizm ve üçüncüsü de burjuvazi yani kapitalizm. Mao üçünü de yok etti. Bu yüzden çok daha mutlu bir hayatımızın olduğunu düşündük. Ama aslında onun bizden nefret ettiği asla aklımıza gelmemişti. Bizden nefret ediyordu, ama biz ona minnettar olmamız gerektiğini düşünüyorduk. Kültür devrimi gerçekleşirken Mao sadece kurtarıcımız değildi, aynı zamanda Tanrı'mız olmuştu.”
“Üç Cisim Problemi” dizisi böylesi bir ortamda, fizik profesörü babasının karşı devrimci olarak gösterilip, kalabalıklar önünde katledilmesine şahit olan Ye Wenjie’i merkeze alan bir serüven ile başlıyor. Genç kızın, bir karşı devrimcinin evladı olarak yaşadığı sorunlar ve ardından diziye bilim-kurgu niteliği katan uzaylılarla iletişim kurmak da eklenince, giderek ilginçleşen akışa kendinizi kaptırıp diziyi izlemeye devam ediyorsunuz.
Üç Cisim Problemi ile ilgili yazmayı sürdüreceğim. Çünkü sadece Çin’de yaşanan kültür devrimini değil, küreselcilerin kitlelere benimsetmek istediği “bilim” adlı dinin, insanlığın ve kainatın varoluşu ile ilgili çok eskiden beri süren empozelerini yazmak, konuşmak gerekiyor. Gündemde kalması istenen, kainatın varoluşu ile ilgili bing bang teorisi adlı ispatsız iddianın yanı sıra, insanın kutsal kitaplarda bahsedilen kozmik kökenlerini gözden ırak tutmaya yarayan dünyadan habersiz insan dışı akıllı varlıklar anlayışı da konuşulması gereken konular arasında. Devam edeceğiz, şimdilik bu kadar.