Yazmak gizemli bir mıknatıs gibi, her yazarı kendine çekmiştir. Onlarca sayfa okunmadan, bir sayfa yazılmaz. Güçlü bir yazar hem konuşurken hem yazarken sözü gereğinden fazla uzatmaz. O konuyu dağıtmadan, anlatmak istediğini, yalın bir dille anlatır. Onun yazdıklarında ne bir cümle eksik ne bir cümle fazladır. Etkili yazarın satır aralarında, büyük boşluklar vardır. Aradaki boşlukları doldurmak okuyucuya kalmaktadır. Etkili yazarlar okumayı yazmayla, yazmayı okumayla bütünleştirmişlerdir.
Mehmet Akif, Yahya Kemal,Necip Fazıl, Nurettin Topçu, Ahmet Hamdi Tanpınar, Peyami Safa, Ahmet Haşim, Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu, Akif İnan, Rasim Özdenören, Nuri Pakdil, Türkiye’de sözü edilen yazarların başında gelirler. Onlar bir deneme, bir oyun, bir roman, bir şiir, bir öykü yazma ustasıdırlar. Goethe’den Steinbeck’e, Rilke’den Nuri Pakdil’e kadar, usta yazarlar yakınlarına kitap boyutlarına ulaşan binlerce mektup yazmayı da, elden bırakmamışlardır.Bunun için dünyada, her usta yazar, çağının putlarını kırmayı bilen, elinde balta olan bir İbrahim olmayı bilmiştir.
Kitaplarıyla, şiirleriyle, mektuplarıyla, yazarlar arkalarında, kendilerini izleyenlere, yön gösteren pusulalar bırakırlar. Yazarların doğumlarıyla ölümleri arasındaki fırtınalı yürüyüşleri, düşünceleri eylemlere, eylemleri düşüncelere dönüştüren, kitaplarıyla anlam kazanır. Onların yazdıklarını yaşadıkları, yaşadıklarını yazdıkları edebiyat ürünleri, insanlığın bilgi ve bilgelik dünyasında, ayrı bir yer tutar ve kalıcı renkler bırakırlar. Onlar insanları eyleme çağırmak, karamsarlık, kötümserlik ve ümitsizlik bulutlarını dağıtmak için, edebiyatın her alanından yararlanmışlardır.
Başarılı yazarlar iyiliği arayan, iyilikte yarışan,yazdıklarıyla iyilikleri özendiren yazarlardır. Onlar kitaplarıyla, insanların dünyasını karartan karamsarlık bulutlarını dağıtırlar, okumaya, düşünmeye, eyleme yeni açılımlar kazandırırlar. Ve sürekli düşüncesiz eylem, eylemsiz düşünce olmaz uyarısında bulunurlar. Onlar yazarken okuyucularıyla konuşuyormuş gibi, söyleşi yapıyormuş gibi yazarlar. Bu yüzden onların yazdıklarının satır aralarında, doldurulması okuyuculara bırakılmış, uzun boşluklar vardır.
Edebiyat eserleri okuyanlara, akıl vermeyi değil, akıllı olmayı öğretmelidir. Edebiyatta amaç, okuyucuları bilgili olmaktan önce, bilge olmaya yönlendirmektir. Edebiyat eserini, edebiyat eseri yapan, sözünden önce özüdür. Bilgi toplumları bilgelik toplumlarına, edebiyatçıların eliyle dönüşecektir.Edebiyatçılar kitaplarıyla, toplumun bütün kesimlerine ulaşırlar.
Edebiyatcılar sanatı hayatla, hayatı sanatla bütünleştirerek, ölümsüz eserleriyle, ölümsüzlük çağrısını, bütün insanlığa ulaştırırlar. Bir edebiyatçının başta gelen görevi, günlük hayatın dışında olmak değil, günlük hayatın üstünde olmaktır,günlük hayata yol ve yön gösteren kutup yıldızı olmaktır.
Dünyanın edebiyat birikimi, denizler gibi, atmosfer gibi, bütün insanlığın ortak mirası, ortak kaynağıdır. Edebiyatçıların ölümsüz eserlerinde, bilgiler bilgeliklere, düşünceler duygulara, duygular eylemlere yol haritası olurlar. Bunun için edebiyatçılar kelimelere döktükleri, düşünce ve eylemlerinde, toplumları dönüştürecek ateşin küllerinde değil, korlarınde yoğunlaşmak zorundadırlar.
Edebiyatın bütün alanları, birbirleriyle her konuda yardımlaşan, birbirlerine yeni açılımlar kazandıran dostlardır.
Medeniyetler kuşaklardan kuşaklara, her çağın diliyle konuşan, edebiyat eserleriyle taşınır.
Edebiyatçılar geçmişin dünyasından daha çok, geleceğin dünyasını anlatırlar.