Yıllar önce televizyonda “Alacakaranlık Kuşağı” adlı bir dizi vardı. Senarist Rodman Edward Serling’in yazdığı gizemli hikâyelerden oluşuyordu. Kelebek Etkisi kavramı sözünü ettiğim diziden kalma. Daha sonra bu isimle bir film de yapıldı. Ayrıca bilim adamları tarafından yine aynı isimle, filmden bağımsız bir kaos teorisi de geliştirildi.

Diziyi izlemeyenler için küçük bir hatırlatma yapalım. Üç binli yıllarda insanlık, zamanda yolculuk yapabilen bir makine keşfetmiştir ve isteyenler ücreti karşılığında bu makineye binerek zamanda yolculuk yapabilmektedirler. Genellikle dinozorlar çağına gidilmekte, yeşillikler içindeki dünyayı görmek isteyen meraklılar ilgi göstermektedir bu turistik seyahatlere. Dev eğrelti otlarının arasından dinozorları gizlice izlemek insanlara heyecan vermektedir. Ancak bir gün, dinozorlardan birisi zaman makinesinden uzanan platformun üzerinde çevreyi izlemekte olan insanlara saldırır. Apar topar araca geri gelip, kendi zamanlarına dönerler.

Filmin kahramanı yolculuk esnasında giymesi için kendisine verilmiş olan ve dizlerine kadar uzanan deriden yapılmış botun tabanına yapışmış minik bir dağ kelebeğini ezdiğini fark eder. Dinozor saldırısı sırasında çıkan arbede esnasında, bir anlık da olsa platformdan düşerek ayağını toprağa bastığını ve kelebeği orada ezmiş olabileceğini hatırlar. Oysa zaman yolculuğu kuralları gereği, çevreye hiçbir etki bırakmamaları, sadece izlemeleri gerekmektedir. Kurallara aykırı bu davranışını gizlemek için, kelebeğin cansız bedenini kimseye belli etmeden ayağının altına saklar.

Geri döndüklerinde, zaman yolculuğu için bilet aldıkları bankoya koşar ve görevliye sorar, “biz yolculuktayken yapılan seçimlerin sonucu ne oldu”. Görevli kendisine boş boş bakarak “ne seçimi” der. Kamera geriye doğru kayar ve bankonun üzerinde Hitler benzeri bir diktatörün portresinin asılı olduğu görülür. Ayağıyla ezdiği bir küçük kelebeğin yok oluşu, geçen zaman içerisinde pek çok şeyi zincirleme etkilemiş ve değiştirmiştir. Ülkeyi artık bir diktatör yönetmektedir.

Kaos teorisine gelince; matematikçi ve meteoroloji uzmanı Edward Norton Lorenz, yaptığı çalışmalarda bir kasırganın detaylarının, uzaktaki bir kelebeğin birkaç hafta önce kanatlarını çırpması gibi küçük bir hareketten etkilenebileceğini hesaba katar ve buna kelebek etkisi adını verir. Başka bir deyişle; başlangıç koşullarındaki çok küçük bir değişiklik, önemli ölçüde farklı sonuçlar alınmasına yol açabilir.

Pek bunun bizimle ne alakası var, diyebilirsiniz. Bir kelebeği yıllar önce görmüş şehir insanı için kelebeğin ne etkisi olabilir ki?  İşin şakası bir yana, insanlık tarihini ve geçmişle ilgili bilgileri yeniden ele alma zamanımız geldi ve geçiyor. Bilgi teknolojileriyle işlenen bilgilerin, insanlarca gözden geçirilmesinin yetmediği, yapay zekânın devreye girdiği günlere geldik. Ama hayatımızın pek çok alanını bizden yüzlerce, hatta binlerce yıl önce yaşamış insanların bilgi, görgü ve hayal gücüne göre tanzim ediyoruz. Biz şimdi onlardan daha çok bilgiye sahibiz. Hayal gücümüz, kültürümüz ve bilgilerimiz, bakış açılarımızı oluşturan kriterler çok daha gelişmiş durumda. Kainatı ve dünyayı çok daha farklı algılıyoruz. Ama geçmiştekilerin farkında olmadan bir kelebeği ayaklarıyla ezmiş olabilecekleri ihtimalini düşünemiyoruz. Daha da kötüsü, yanlış iliklemiş olabilecekleri bir düğmeden sonra gelenlerin de yanlış iliklenme ihtimalini görmezden geliyoruz. Hayatımızı olumsuz etkilese bile.

Bilim şemsiyesi altında topluma empoze edilen bilgiler yeniden gözden geçirilmeli. Yeni bulunan pek çok kanıt, bilinen insanlık tarihinden çok ötedeki eski zamanlara kadar gidildiğini gösteriyor. Göbeklitepe ve Karahantepe’deki bulgularla insanlık tarihi hakkındaki bilgiler değişmişti, şimdi bilim adamları daha da eskiye ait, yirmi bin yıl öncede kıtalar arası göçlerin yapıldığına dair kanıtlar buldular.

Bilim olarak kabul edilenlerin dışında farklı düşünceleri kabul edenler, akıl dışı ilan ediliyorlar. Artık bu tür ön yargıların yok olması gerekiyor. Mesela insanın maymundan geldiği bilimsel olarak hiç bir zaman kanıtlanmamıştır. Buna rağmen bilimsel veriymiş gibi çocuklara öğretmekten vazgeçmeyenler var.

Dünyadaki tüm canlılar evrim geçiriyor olabilirler, ama insan bu dünyaya sonradan gelmiş bir varlıktır ve bu evrime asla dâhil olmamıştır. Tabii bunun için insanın dünyaya gelmeden önce başka bir yerde var olduğu fikrini kabul etmeniz gerekiyor. Bilimsel araştırmalar bunu kanıtlamıyorsa, bu bilginin bilim dışı olduğunu değil, bu konuda bilimin yetersiz kaldığını gösterir. Aslında bunun için bilimsel araştırmalara bile gerek yok. Çevrenize şöyle bir bakarak insanın bu gezegene ait olmadığını, uyumsuzluğunu gözlemleyerek anlayabilirsiniz.

Geçmişten gelen bilgilerin pek çoğu aslında birilerinin bize empoze ettiği yanlış bilgiler. Elektriği, ampulü kimin bulduğu bile bize yanlış öğretildi. Gerçeği öğrendiğiniz zaman zihninizde soru işaretleri oluşmadı. Çünkü algılarınız ona göre ayarlanmıştı. Şimdilerde dünyaca ünlü bir zenginin, ağaçların gereksiz olduğu, ağaç dikmenin hiçbir bilimsel faydası olmadığını anlattığı videolar internette dolaşıyor. Aynı şahsın çevreci örgütlerce el üstünde tutulan, desteklenen birçok vakfın da kurucusu ve yöneticisi olduğunu biliyoruz. İnsanlık bu adamın üzerinde hiçbir ağaç olmayan bilgisayar ekranını on yıllarca kullandı. Hatırlarsınız dümdüz, ağaçsız bir çayır görüntüsü.

İnsanlık tarihi George Orwell’in 1984 adlı romanından hiç farklı değil. Okuyanlar bilirler, düzenin efendilerinin çıkarlarına ters düşen bilgiler gazetelerden silinip değiştiriliyor, gerekirse gazeteler yeniden basılıyordu. Bazı bilgilerin internetten kaldırıldığını, tamamen silindiğini biliyor muyuz? Bazen internetin var olduğu zamanlarda gazetelerde, medyada gördüğüm bir fotoğrafın şu an internette yer almadığını, her yerden silindiğini fark ediyorum. Aynı durumu fark eden birkaç kişinin daha sosyal medyada yazdıklarını okudum. Araştırma yapmayanlar fark edemiyorlar

Geçmişe ait bir bilginin, kadim geçmişte veya yakın zamanda değiştirilmiş olması, tıpkı kelebek etkisi misali günümüzdeki hayatımızı olumsuz etkiliyor. Bu işleri yapanlar insanlığın iyiliğini istemiyorlar. Gerçi bilgileri değiştireceklerini ve sözünü ettiğimiz kelebek etkisi gibi bir sonuç oluşturarak insanları yanlış yöne götüreceklerini kendileri de beyan etmişlerdi.

O yüzden gerçeğin ve bilginin sahibi, gerekli gördüğünde bilgileri insanoğluna yeniden gönderdi. Şimdi elimizde en son gönderdiği değişmemiş hali mevcut. Kıymetini bilelim. Unutmadan aklımdaki bir şeyi de hemen yazayım, artık şu ağaçtan elma koparıp ısırma, vs. mevzularını da doğru tercüme etme zamanı gelmedi mi? Kimdir, nedir bu bahsedilen “şecere” doğrusunu öğrenelim.