İkinci Dünya Savaşı’ndan uzun yıllar sonra, küresel savaşın sürdüğünü zannederek gözden ırak yerlerde saklanan pek çok insan bulunmuştu. Bunların en ünlüsü Filipinler’deki Lubang adasına görevli olarak gönderilen ve savaşın bittiğine inanmadığı için adadaki ormanın derinliklerindeki bir mağarada saklanan Hiroo Onoda idi. Yıllardır giydiği için yıpranan üniformasını üzerinden çıkarmamış, elinde samuray kılıcıyla beklemişti. Kendisine adada kalması emrini veren komutanının otuz yıl sonra adaya giderek, artık savaş bitti, adadan ayrılabilirsin sözleriyle ikna olmuş ve ülkesine geri dönmüştü.

Şimdilerde çevreme bakıyorum ve çok sayıda Hiroo Onoda görüyorum. Bunun neresi tuhaf, adamcağız gerçek bir yurtsever olarak ülkesine hizmet için hayatını vermiş diyenler çıkabilir. Japon askerin durumuna uzaktan bakınca görünen manzara bu. Ama biraz yaklaşınca detaylar fark ediliyor. Otuz yıl “bilgi” akışı olmayan bir ortamda yaşamak, kendisine yeni “bilgi” geldiğinde de ortamını değiştirmek. Yaşanan bu. Ülkesi için, kendisine verilen eğitim ve talimatlar doğrultusunda yaşadığını düşünerek, hiç bir şey yapmadan geçen uzun yıllar. Elbette buradaki anahtar kelime “bilgi”. Eğer bilgi alabilseydi, muhtemelen o kadar sene ormanda beklemeyecekti.

Çevremde çok sayıda benzer Japon askeri görüyorum derken aslında “bilgi” ye direnen insanları kastediyorum. Okumamak, araştırmamak, izlememek, gözlemlememek ama sadece yemek içmek, uyumak. Hiroo Onoda, kendisine bilgi ulaştığı andan itibaren mağarasından çıktı. Otuz yıl sonra, gelişmiş bir Japonya ile karşılaştı. Teknolojide dünya devlerine sahip ve küçücük arazisiyle büyük işler başarmış bir Japonya. Bizim Onodalar ise bir türlü mağaralarından çıkamıyor dersem abartmış olmam.

Bilgiye ve öğrenmeye açık olmak, önemli bir hususiyet. Yeni durumlara adapte olmak da bilgi sayesinde mümkün. Bu satırları yazarken, bir yandan da Orhan Kemal’in Murtaza adlı romanındaki Bekçi Murtaza karakteri aklıma geliyor. Eğitim aldığı yıllardaki toplumsal düzenin yanında yer almış ve empoze edilen kalıpları körü körüne benimsemiş bir bekçi karakteri. Hayallerinin sürekli yıkıldığını görerek, hep diğer insanları suçlamak... Oysa, gün be gün farklılaşan bir dünyada insanları anlamaya çalışmak, sosyal, siyasal ve hatta teknolojik gelişmeleri yakından takip ederek, toplumun içinde bulunduğu şartları gözlemlemek ve güvenini kaybetmemek, kısacası mağaradan çıkmak gerekiyor.

Eskiye göre bilgi kaynaklarımız çok artmış durumda. Geçmişte bize öğretilen pek çok şeyin aslında öyle olmadığını yeni öğreniyoruz. Çok uzağa gitmeye gerek yok, daha dün insanlık tarihini beş bin yıl olarak belirlemiş birilerinin söyledikleri şeyler, Göbeklitepe’de yapılan kazılarla boşa çıkmış oldu. Onbir bin yıl önceye ait kalıntılarla. Hatta kazılara devam edilse, belki daha eski olanlarda bulunacaktı. Hiç seslerini çıkarmıyorlar, biz size yalan yanlış şeyler söylemişiz demiyorlar. Ama güçleri Göbeklitepe’deki kazı alanını turistik bir gezi yeri haline getirip, kazıları da otuz sene erteletmeye yetti. Belli ki birileri, bilginin insanlara ulaşmasının önünde bir bariyer, bir engel olmaya kararlı. Göbeklitepe’deki buluntular tahminimizden çok daha ileri bir uygarlığın izlerini taşıyor, geleceğe kalabilmesi için özellikle en dayanıklı malzeme olan taşlarla yapılıp, zamana bırakıldığı da çok belli. Taş sütunlardaki kabartmalarda net olarak görülen çanta şekillerinin, aynı zamanda Irak’ta ve Meksika’daki duvar oymalarındakilerle aynı olmasını, kadınların tarih boyunca modaya olan düşkünlüğü ile açıklayanlara isterseniz siz inanın, ben gülüp geçiyorum. Bilgilerin saklanmasından ve değiştirilmesinden bıktık. Ayrıca sadece saklamakla kalmıyor, bilgiyi kurgulayarak çok başka şekillerde insanlara sunuyorlar. Mağaradaki Japon askeri, ya da Bekçi Murtaza olmamızı isteyenlere itirazımız olmalı.

Son örneğini günümüzdeki Suriye olaylarında gördük. İşkenceci bir diktatörlüğün, uyuşturucu ticaretiyle döndürmeye çalıştıkları bir paravan devletin on gün içerisinde yıkılışına, halkın büyük bir devrim gerçekleştirdiğine şahit olduk. Mezhepçi nefretle şehirleri bombalayıp, demografiyi zorla değiştirmeye çalışan, milyonlarca insanı yerinden yurdundan eden, onbinlere işkence edenlerden alınacak çok büyük ibretler var. Hala ülkesinde bayram ilan eden, baskıcı rejimden kurtuldukları için kutlamalar yapan milyonları görmezden gelen, halkın zaferine kulp takmaya çalışan Bekçi Murtazaları görüyoruz. Gerçekler gözünün önünde yaşansa bile kabullenemeyenler, belki de mağaralarından çıkmak için Japon askeri Hiroo Onoda gibi birilerinden komut bekliyorlar. Oysa bilmiyorlar ki, o komut hiç gelmeyecek. İnsanın gerçekleri görmek için kendisinin çaba göstermesi gerekiyor. Yeni bilgilere açık olmak ve eldekileri güncellemek hiç zor değil.

İnsanlığın yakın geçmişine baktığımda, her yüzyılın ilk çeyreğinde dünya üzerinde bir yeniden yapılanma gözüme çarpıyor. Birinci Dünya Savaşından önceki ve sonraki dünya bambaşkaydı. Şimdi de yeni bir yüzyılın ilk çeyreği bitmek üzere ve belli ki yeni bir dünya kuruluyor. Türkiye’nin yeni dünyada alacağı yere şimdiden kendimizi hazırlamakta fayda var. Türkler tarihe damgasını vurmuş büyük bir millet ve zincirlerini kırmak üzereler. Ormandaki mağarasında otuz sene saklanan Japon askeri Hiroo Onoda olarak kalmanın hiçbir anlamı yok.