Son zamanlarda her kesimden ferdi tahakkümü altına alan bir melankoli furyasıdır almış başını gidiyor.
Dokunduğunuz herkesin psikolojik sorunları var ve herkes dünyanın en elem hadisesi kendi başına gelmişçesine bahtsız bedevi rolünün sabit kademi. Kendi karanlığının derinliğinde kaybolmuşçasına avare bir halin müdavimi nispetinde ömürler heba olmaya namzet...
Binbir türlü hali olan binbir türlü sıkıntı ile karşı karşıya olduğumuz dünyada pek tabii bizi yeis ve zulmete sürükleyen saikalar yaşantımıza eşlik edecektir. Zaten Kur'an' da da belirtildiği gibi "Doğrusu biz insanı imtihan etmek için döllenmiş yumurtadan yarattık ve onu işiten ve gören bir varlık yaptık." (76/2) ayeti Allah'ın bizlere bahşettiği işitme görme (ve daha birçok ihsan) nimetlerini öylesine değil bir amaca binaen yaratılışının ifadesidir.
Gönderilmiş olduğumuz şu fani dünyada imtihan kaçınılmazdır. Kimimizin ailesiyle kimimizin işiyle kimimizin sağlığı ile imtihanı kişinin o zorluğu aşabilecek gücü nispetindedir. Nitekim yine Allah kitabında kişiye kaldıramayacağı yükten fazlasını vermeyeceği( kuran 2/286) hususunda insana dünyada uğradığı her eza ve cefanın üstesinden rahatlıkla gelebilme misyonu yüklemiştir.
Dünyanın bu tabii döngüsünde bizi buhranlara gark eyleyen asıl şey bize vadedilenin üstünde beklentiler içerisinde oluşumuzdur. Nasıl ki yemek-içmek- uyumak insan olmanın anlaşılır gerekleri ise aynı şekilde sıkıntı yaşamak da bu gerekliliğin bir parçasıdır.
Burada bizi sıkıntıya karşı dirençsiz kılan bir diğer husus da başımıza gelen sıkıntının hiç geçmeyeceğine ittiba ediyor oluşumuzdur. Hâlbuki hayatımız tıpkı yazdan sonra sonbahar kışın; kıştan sonra ilkbahar yazın gelişi gibi birbiri ardınca gerçekleşen döngünün numunesidir. Yani ömrümüzde ne taze çiçekler daimidir ne de karlar boranlar...
Bir başka çerçeveden bakıcak olursak da insanoğlunun zorluğa karşı mukavemetsizliği bir anlamda kibrinin dışavurumudur. Özellikle bir zaman her şeyin rayında olduğu bir hayat sürdürüyorken bişeylerin rayından çıkması kişinin iç dünyasında " Nasıl olabilir?", "Olamaz" şeklindeki karşı koyuşları da beraberinde kendisinin başına gelenleri haketmediği düşüncesi ile birleşince ruhsal bunalımı kaçınılmaz kılmaktadır.
Elbette yaşanılan zorlu durumlar karşısında üzülmemiz ve ruh halimizin dalgalanması beklenir fakat bunu hayatımızın her hücresine teşmil ederek bütün bir ömür sermayesini ah vahla pasif ve edilgen bir tavır içerisinde geçirmenin hiçbir kıymeti harbiyesi olmayacaktır.
Mahlukatin yaratılmış en şereflisi olarak irade sahibi olmanın mükellefiyetini iktiza etmek mecburiyetindeyiz. Dünyanın imarı ile memur isek geçici sebeplerin mağdurları konumunda olmak kanımıza dokunur cihette olmalıdır. Hayata karşı durumuşumuz "Bu da geçer ya Hu!" vecizesinin gölgesinde devrilmez bir saltanatın hükümdarı mesabesinde olmalıdır.