Hep hayatta aldığımız kararları, attığımız adımları hangi insanî vasfımızla yapmamızın daha doğru olacağını hesap etmekle geçmiştir ömrümüz. Aslında önce bizi gerçekten insan kılan melekemizi idrak etmekle başlayabiliriz işe.
Bizler Allah'ın bizim ayağımıza tüm bir kâinatı hizmete medâr olarak yaratıp eşref-i mahlukat sıfatı ile şereflendirmesinin yüksek bilinciyle beraber dağların taşların taşıyamayıp parçalandığı yükü sırtlanmamızın pek cahilane tavrını baz alarak mi nitelendirelim kendimizi yoksa tüm bir alemin ayaklarına serildiği mücerred bir mevcudat olarak mı düşünelim varın buna siz karar verin.
Aynı anda birbirine tezat oluşturan bu iki ayrı mevhuma aynı canda aynı ruhta sahip olmanın etkisi hayatımızda attığımız adımlarda bu iki mevhumun birbiri ile güreşmesi misali bazen birinin diğerini devirmesini bazen ötekinin sırtını yere sermiş verilen kararda muzaffer oluşunun hissiyatı en derinlerimizde hissedilir münasebette. Bizler insanlar olarak yalnızca aklımızı kullanarak neticelere varmış olsaydık bize en başta verilen idrak sahibi olma, sorumluluk sahibi olma gibi bir durumu kabule yanaşmazdık. Fakat bizlerin yol gösterici olarak hatta bazen aklın da önüne geçmeyi becerip bizlere -aklımız başımıza gelince- nasıl da bunu yapmışım böyle demişim dedirten pek mümtaz hislerimizin bizlere tesiri yer yer aklın da önüne geçecek nisbette olabiliyor.
Bir de tabi hayatımızda kesinlikle aklın egemen olması gereken durumlar vardır aynı şekilde hislerimizin egemen olması gereken durumlar. Mesela en basitinden evlilik gibi bir müessesenin temel taşını oluşturan şey iki kişinin duygudaşlık ediyor olmasıdır. Daha sonra atılacak adımlar mantık çerçevesi içerisinde sağa sola çekiştirilerek tam uygun koşullar sağlamasa bile bir şekilde rayına oturtulabilecek hale geliyor. Hayatımızda işimizi de seçerken bize ne derece maddi dayanak sunup sunamayacağı önceliğiniz olur. Ama farkettiniz mi bilmiyorum aklımızı egemen olarak kullandığımız yerlerde bile akıl bizi sadece bir yere kadar götürebiliyor ondan sonrası çıkmaza varan bir sokak misali. Yani bize en müreffeh bir yaşam biçimi sunan bir işi bile sevmeden yapınca bir süre sonra eziyete dönüşmekten öteye gitmiyor. Fakat yalnızca hislerin hakimiyetinde yürünülen yol aklın sınırlarını aşmış oluyo. Hem ne diyor Yunus Emre "Aşk ile yürüyen sırtında dünyaları taşır, aşksız yürüyen beden diye bir ceset taşır"
En güzeli akılla hisleri dengede ve kıvamında tutabilmekte elbette. Bunun için yüksek yaşama becerisi geliştirmek elzem hale geliyor. Biz yine de ne aklımızdan yoksun ne aşkımızdan beri kalalım. Vesselam hoşça kalalım.