Her birimiz ruhlarımızı perdeleyen kalın örtülerin hapsettiği kainat kürrelerinin zerreleriyiz.
Zamanın içinde zamansız kaybolan, bir hortumun basıncıyla varlıkla yokluk arasındaki araftayız. YOK değiliz çünkü vazifelerle memuruz.
Var olmak bir kaideyi devam ettiren bir döngünün parçası olmaktır. Ve bizim de döngüyü sürdüren sorumluluklarımız vardır.
Biz olmasak deveran edip duran bu muazzam düzen bir yerde çatlak verecektir.
Bizler böyle mühim bir konum icra eden bir noktada olmamıza rağmen de YOK olmamamızın aksine VAR da değiliz. VAR değiliz çünkü asıl derdimiz hiçbir zaman tek başına ferdi varlığımız değildir.
Biz varsak insan olarak değil insanlık olarak varız. Yani bize öz varlık kazandıran insanlık binasının bir tuğlası olmaktır.
Göz ardı edilmemesi gereken bir önemli husus da bireysel olgunluğa erişemeyen insanın insanlık soyunu bozma tehlikesi oluşturan çürük zihniyetin sancaktarı olma nadanlığıdır. Bozuk olmak bozgun olmaya açılan kapının eşiğidir.
Bir toplum içerisinde varlığımızı sürdürme ve dahi varlığımızı sürdürürken varlığı yüceltme gayreti içerisinde olmak öncelikli olarak kendi içerimizdeki bozukluğu giderip boz bulanık suları berraklığa kavuşturduktan sonra o tertemiz pınarı denize ulaştırmakla mümkün olur.
Asıl muhayyilemiz okyanusla bir olmaktır. Şunu çok iyi bilmeliyiz ki varlıktan ayrılan birliğe kavuşamaz. Birliğe kavuşamayan da hiç var olmamıştır.
Varlık sahasının neferi olmak okyanusa kavuşmanın derdiyle yol olmaktır.