Yaşamı uçsuz bucaksız yer yer dağdağlı yer yer selametli bir ummanda karaya varma umudu ile durmadan kürek çekmekle ika ettiğimiz bir següzeşte benzetebiliriz.

Vazifedar olduğumuz iş yalnızca kürek çekmek değil çekilen her kürekte yaşamın tadını yudum yudum duyumsayarak kendi varoluşumuzun biricikliği ile mümtaz olmaktır.

Yaşamak bir özge uyanıştan kuvvetle hakiki bir gayeye yönelişin sarsıcı sancısı ile kabına sığmayan bir heyecan ile üst yaşam diyalektiği mahalindedir. Basit veyahutta genelgeçer olması düşünülemez. Yaşadığımız her an yüksek bir amaca hizmetin medarı olmayı tâbi kılar. Çünkü bir seçimde bulunmamız gereken yalnızca iki seçenekten biridir : "Ya ölmek için çabalarız ya da yaşamak için..." Yaşamak için olan çabamız, hayatımız herhangi bir sebeple son bulmadığı müddetçe - tabi  canımıza kastetmek gibi bir girişimde de bulunmadığımız sürece - göstermiş olduğumuz hakiki bir yaşam mücadelesi elbette değildir. Kastettiğimiz salt nefes alıp vermekten ibaret olan bir eylem değildir. Sürdürdüğümüz hayatın bu serüveninde mücadelemiz nefes almak mahareti ile kaim olamayacak derecede mühimdir. Aslında iki seçeneğin de dayandığı tek bir çıkış noktası vardır; mutlak sona vuslat... Çünkü nihayetinde değiştirilmesi namümkün bir yazgımız vardır. Ölüm her şeyin ötesinde ve en büyük acziyetin ifadeleri taşıran gerçekliğidir.

Bizler yaşarken de yaşayamazken de füturlu fütursuz ölümün soğuk kimliğini varoluşumuza katık ederiz. Yaşamak adına kayda değer bir aksiyonun olmadığı bir hayat şekli yaşıyor olmak ölümün yalnızca farklı bir biçimde müteşekkil etmiş hali olabilir ancak. Çünkü insanın fıtratında çağlar açıp çağlar kapatan yüksek istidat mevcuttur. İnsan bu mevsufta iken diğer yaratılmışlar ile aynı çarkın herhangi bir dişlisi olmak insan soyuna verilmiş olan değerin hakettiği değildir.

İnsan yalnızca "Doğup-büyüyüp- ölmemelidir." Cihanda ayak bastığı toprağı yeşillendirme gayretini taşımadan öylece üzerinden geçmiş olmak, varoluşunu kanıtlayan nitelikte bir iz bırakmamış olmak yer işgalinden başka vasıf yüklenememiş olmaktır.

Anlaşılmalıdır ki varoluşun kırık dökük kağnısında  yaptığımız zorunlu bir sefer olmamalıdır yaşamak... Ve aynı zamanda bizim için yalnızca mukadder bir son olmamalı ölüm... Bir nihayete varış bir doğuşun ihtişamında olmalı ve yaşamak gayreti varlık sancısının hirası mesabesinde olmalıdır.