Atatürk Üniversitesi Erzurum Valiliği ve Erzurum Büyükşehir Belediyesi’nin paydaşlığında 6 Aralık’ta üniversitenin 11. Rektörü olan Prof. Dr. Mustafa Kemal Bıyıkoğlu’nu geniş katılımlı bir sempozyumla andı.
Rektörlük Kültür Merkezi Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu Salonunda düzenlenen programda İçişleri Eski Bakanı Prof. Dr. Beşir Atalay, Milli Eğitim Eski Bakanı Prof. Dr. Ömer Dinçer, Cumhurbaşkanlığı Eski Genel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa İsen, İslâm Âlimleri Vakfı Başkanı Prof. Dr. Nasrullah Hacımüftüoğlu, Bıyıkoğlu Hocanın oğulları Nadir ve Yusuf Bıyıkoğlu, Prof.Dr. Selçuk Coşkun, Prof.Dr. Hasan Seçen, Prof.Dr. Adem Tatlı, Prof. Dr. Ömer Akbulut, yazar Yakup Çelik, Cumali Ünaldı, Adem Kaplan ve Memiş Okuyucu birer sunum yaptı.
Atatürk Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Ahmet Hacımüftüoğlu’nun açılış konuşması da sunum yapan hocalarınki kadar nefisti.
Kemal Bıyıkoğlu kimdi ve yaptı ki ülkenin en köklü üniversitelerinden biri olup bugün “üniversiteler kuran üniversite” unvanını kazanan Atatürk Üniversitesi’nde kendisinden evvel 10, sonra 6 rektör hizmetini tamamlamasına rağmen şehrin ve üniversitenin gönlünde ve hafızasında Kemal Bıyıkoğlu yer etti?
Üniversitenin ilk rektörü Ahmet Özel’den (1958) Kemal Bıyıkoğlu’nun rektör olduğu 1969’a kadar, yani 11 yılda tastamam 10 rektör vazife yapmıştı. Her rektörün ortalama hizmet yılı bir. Demek ki Türkiye’nin o günkü şartlarında kimse Anadolu’nun yıllarca savaş meydanı olan bu kadim şehrinde durmak istememiş. Kemal Bıyıkoğlu Hoca tastamam yedi yıl (1969-1976) üniversitede görev yapmış.
Kemal Bıyıkoğlu Hoca öğretim üyesi olarak 1961’de geldiği Erzurum’dan 1980’de ayrılmak zorunda kaldı. Kısa ömrünün yaklaşık yirmi yılı Erzurum’da geçti.
Prof.Dr. Kemal Bıyıkoğlu ne yaptı ki şehir onu bağrına bastı?
Atatürk Üniversitesi’nin çiçeği burnunda Rektörü Prof.Dr. Ahmet Hacımüftüoğlu’nun açılış konuşmasında vurguladığı gibi Bıyıkoğlu Hoca Atatürk Üniversitesi’nin mensubu olup üniversiteye rektör olan ilk hocaydı. Rektör Prof.Dr. Hacımüftüoğlu’nun vurguladığı çok önemli bir husus daha vardı: Bıyıkoğlu Hoca Atatürk Üniversitesi için “Nihai Gelişme Planı” hazırlamıştı. En mükemmel eğitimin ve bilimsel gelişmenin olması için üniversitenin öğrenci sayısı, fakülte sayısı ve yerleşke inşası ile ilgili nihai hedef. Onun döneminde Diş Hekimliği ve İslami İlimler Fakülteleri açılmış, Tıp Fakültesi Erzurum’a taşınmıştı.
Eski Milli Eğitim Bakanı Prof.Dr. Ömer Dinçer yöneticileri ikiye ayırmıştı. Bir, operasyonel yönetici ki günlük işleri çözmeyle uğraşır bir de vizyoner (stratjik) yönetici… Vizyoner yönetici sadece olduğu günü değil geleceği de inşa eder. İşte Bıyıkoğlu Hoca böyle bir rektördü. Ömer Dinçer Yusuf Has Hacib’den alıntı yaparak yöneticide üç şeyin olması gerektiğini söyledi:
- Akıl (Doğru işi yapmak için)
- Bilgi (İşi doğru yapmak için)
- Ar/Ahlâk (İşin meşruiyeti için)
İşte Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu bu üç hasleti de kendisinde bulunduran kıymetli bir yöneticiydi. O, hedefleri ve yaptıklarıyla adeta üniversiteyi yeniden kuran rektördü. Sunum yapan hocaların altını çizdiği husus şuydu: Görev yaptığı dönem ülkenin siyasi ve sosyal şartları dikkate alındığında Rektör Bıyıkoğlu Anadolu insanının değerleriyle çatışmadı, bilakis sürekli cemiyetin içinde, sahada halkla beraber eğitim yuvasını yönetti. O devrim yapan bir rektördü.
Onun döneminde üniversitede yaşanan bazı ilkler ve enler:
- İmam Hatip Liseleri ve meslek liseleri üniversiteye giremiyordu. Onun döneminde meslek liselerine üniversite kapıları açıldı. Bu liselerin not ortalaması en başarılı öğrencileri sınavsız üniversiteye alındı. Eğitimde fırsat eşitliği sağlaması Rektör Hoca’yı rol model yapmıştı. Türkiye’nin her yanından milliyetçi/muhafazakâr akademisyenler Atatürk Üniversitesi’nde toplanmış bu durum şehrin kimliğini iyice belirginleştirmiş ve kuvvetlendirmiştir.
- İlk defa müstakil İslami İlimler Fakültesi açıldı. Fakülte hadis binası, tefsir binası ve İslam hukuku binası olmak üzere üç bina olarak tasarlandı.
- 1959’da gittiği ABD’de Nebraska Üniversitesi yerleşkesinde çok sayıda kilise görünce bu durumu sorgular ve rektör olduğunda Türkiye’de ilk defa bir üniversite yerleşkesine cami inşaatına müsaade eden rektör olur. Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu Prof.Dr. Lütfü Ülkümen Hocayla fikir birliği yaparak öğrenci yurtları, üniversite eğitim binaları ve üniversite lojmanları üçgeninde uygun bir konumda cami yeri belirler. Yıl 1970, yine ağustos yine bir cuma günü, dönemin Diyanet İşleri Başkanı Lütfi Doğan Hoca, Üniversite Rektörü Prof. Dr. Kemal Bıyıkoğlu, Mimar Ömer Kirazoğlu, Hafız ve Mevlithan Kani Karaca, şehrin yöneticileri, öğretim üyeleri ile öğrencilerin esnaf ve çiftçilerden oluşan 40 bin kişinin katılımıyla cami temeli atılır.
- 1980’lere kadar İstanbul ve Ankara’daki üniversiteler ve Ege Üniversitesi’nde akademik kadrolar kendisini seçkin gören bazı ailelerin ve ideolojik kliklerin tekelindeydi. Meselâ gerçek bir akademisyen ve felsefeci olan Nurettin Topçu’yu İstanbul ve Ankara üniversiteleri kadrolarına dahil etmemişler, Topçu bir lise öğretmeni olarak mesleğini sürdürmüştü. Böyle bir ortamda Anadolu’nun zeki gençleri, yurt dışı doktoralı akademisyenler, istidatlı ve çalışkan isimler için Atatürk Üniversitesi’nin kapılarını ardına kadar açan Rektör Prof.Dr. Bıyıkoğlu idi. Üniversite kelimesinin kökü “unıversal”dir ki “evrensel” demektir. Üç büyük şehrin belli kesimlerin inisiyatifinde kalması, özerkliğin ideolojik asabiyeye dönüşmüş olması Atatürk Üniversitesi’ni gerçek manada evrensel/unıversal bir konuma yükseltmiştir. Üniversitelerin yerelleşmesi bilime ve evrenselliğe terstir. Belki de hemşehricilik/yerellik en son üniversitelerde düşünülebilir; hatta hiç düşünelemez. Anadolu’nun kabiliyetli bilim adamlarının toplandığı bir üniversite olmuştur Atatürk Üniversitesi. Şöyle ki 1995 Edebiyat Fakültesi mezunuyum. Hocalarımızın hemen tamamı Erzurum dışındandı, Erzurumlu olanlar ise gerçek manada şehirli ve ilim/bilim insanlarıydı. Orhan Okay, Kaya Bilgegil, Recep Toparlı, Muhan Bali, İhsan Süreyya Sırma, Saim Sakaoğlu, Şerif Aktaş, Haluk İpekten… Hiçbiri Erzurumlu değildi. Rektör Bıyıkoğlu döneminde 22 dili akıcı konuşabilen dünyanın tanıdığı Hintli Müslüman bilim insanı Muhammed Hamidullah, sonradan Müslüman olan İngiliz Hamid Algar Atatürk Üniversitesi’nde ders vermişlerdir. Türkiye’nin dört bir yanında Erzurum’a gelen hocalar ve aileleri Erzurum’un sosyal hayatını da zenginleştirmiştir. Uzun yıllar bürokraside, siyasette, bilim dünyasında ve toplumun her katmanında hem yurt içinde hem yurt dışında yolu Erzurum’dan geçen insanlarla karşılaşmak hiç zor değildi. Atatürk Üniversitesi sayesinde Türkiye’de birçok ailenin hikâyesinde Erzurum önemli bir yer tutuyordu.
- Rektör Prof.Dr. Kemal Bıyıkoğlu’nun oluşturduğu imkânlarla okuyan millî ve yerli isimlerin çoğu sadece akademide değil hem bürokraside hem siyasette milliyetçi veya muhafazakâr iktidarların önemli insan kaynağını oluşturdu. Programda Prof.Dr. Mustafa İsen’in Gogol benzetmesi tam da Bıyıkoğlu Hocayı anlatıyordu. Rus hikâyeciler şöyle derlermiş: “Biz hepimiz Gogol’un paltosundan çıktık.”
- Rektör Bıyıkoğlu döneminde üniversite ve şehir iç içeydi. O, şehrin meselelerini kendi meselesi olarak görürdü. Şehirde okumayan veya ailesi tarafından okutulmayan kızların meslek edinmeleri için Atatürk Üniversitesi bünyesinde “Halıcılık ve El Sanatları Enstitüsü” kurdu. Şehirle duygu birlikteliği oluşturdu, birçok konuda şehrin önünde lokomotif oldu. Şehrin ardından giden vagon olmadı.
- Darbelerin, sağ sol çatışmaların olduğu dönemde şehrin dinamikleriyle beraber üniversiteye anarşinin girmesine engel oldu. Asaleten göreve başladığı ilk yıl 1971 Muhtırası yaşanmış, 12 Mart darbesinin komutanları ve bilhassa dönemin Milli Eğitim Bakanı Şinasi Ögel, Rektör Bıyıkoğlu’nu hesaba çeker gibi sorgulamışlardı. Bu dönemde Rektör Hoca İzmir’deyken bazı marjinal sol gruplar üniversitede olaylar çıkarmış, rektörlüğü basmış ve Rektör Bey’in koltuğunu yakmıştı ki Erzurum halkı toplanıp üniversiteye yürümesi üzerine bu sol gruplar şehri terk etmek zorunda kalmıştı. Rektör Bey İzmir’den döndüğünde de şehir halkı çok sevdikleri Rektör Hocalarına koltuk hediye etmişti.
- Rektör Prof.Dr. Kemal Bıyıkoğlu üzerinde çalıştığı “Nihai Gelişim Planı” doğrultusunda Atatürk Üniversitesi’ni bir şantiyeye dönüştürmüştü. Ona göre Atatürk Üniversitesi Çifteminareli Medrese’nin ve Yakutiye Medresesi’nin bir devamıydı. Aynı ruh dünyasının ve geleneğin parçası.
Bir şehrin önünü açan, moda tabirle “yerli ve milli” insan kaynağını akademiye ve bürokrasiye kazandıran, ilk defa üniversite yerleşkesine cami inşa eden rektör olan Prof.Dr. Kemal Bıyıkoğlu tüm yaptıklarının bedelini fazlasıyla ödedi. Rektörlüğü bıraktıktan sonra Atatürk Üniversitesi’nde, sonra Selçuk Üniversitesi’nde ve Uludağ Üniversitesi’nde hak etmediği muamelelere maruz kaldı. Sıkıyönetim komutanları ve onların akademideki kuklaları ona çok eziyet çektirdiler. Yorgun kalbi 18 Nisan 1986’da durdu. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.
Evet, o yaptığı devrimlerle mevcudu ürkütmüştü ve İslâm Âlimleri Vakfı Başkanı Prof. Dr. Nasrullah Hacımüftüoğlu hocamızın dediği gibi “maznun”du. O, nesilleri ve Türkiye’nin vizyonunu etkileyen kararları ve uygulamalarıyla vefatından sonra da capcanlı kaldı, Üstad Sezai Karakoç’un “Şahdamar” şiirinde “Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız” dediğiydi.