Beşir Ayvazoğlu 1992'de Atatürk Üniversitesi'nde "Arabesk / Orhan Gencebay" konulu konuşma yapacaktı.
Gençlik yıllarımızda okuduğumuz kitaplar, yaşadıklarımız gördüklerimiz gibi Gencebay şarkıları da ruhumuza ilmek ilmek nakışlarını bırakıyordu. Sözlerindeki (diğer arabesk şarkılarına göre) derin manalar, aşk, felsefe, erdem, toplumsal vicdan gibi kavramlarla bizi ruhumuzdan yakalamıştı onun müziği. Onun şarkı sözlerinde hikmet yüklü, ahlâkî-didaktik bir dil vardır ve şarkılarının çoğu bir nasihatnamedir, aşknamedir…
Tercüman gazetesinde zaman zaman yazılarına rastladığım Ayvazoğlu'yla da ilk defa karşılaşacaktım. Salon hıncahınç dolu. Ayvazoğlu kürsüde oldukça ciddi bir edayla, salona çok nadir bakarak (başını metinden kaldırsa da bakışları hep boşluğaydı, salonla göz teması kuramıyordu), bir askerî beyanname okur gibi bir metin okudu ve kürsüden indi. Hayal kırıklığı yaşadım, o günlerde Ayvazoğlu için "buz gibi kibirli bir adam" tanımı oluştu zihnimde.
Konferans sonrası Ayvazoğlu'nun o dönem bende “biraz derleme, dağınık, sentezleme eser” algısı bıraktığı için su gibi okuyamadığım "Aşk Estetiği"ni yeniden okumaya başladım. İtiraf ediyorum (o konuşmadaki beden diliyle) soğuk ve kibirli adamın "aşk estetiği"nden bahsetmesi bana zorlama gelmişti ve hâlâ o kitabına ısınamayışımın nedeni belki de geçirdiğim bu travmadır.
(Daha sonraki yıllar Ayvazoğlu'nun her araştırmasını ve kitabını kütüphaneme ekledim. Bilhassa biyografi çalışmaları muhteşemdir Ayvazoğlu’nun…)
Arabeskin üniversitede konuşulması ve salondaki nitelikli kalabalık beni ziyadesiyle mutlu etmiş, Orhan Gencebay dinleyen (Orhancı) biri olarak kendimi onamış, yücelmiş hissetmiştim.
Gencebay’ın 1975’te çıkardığı “Batsın Bu Dünya” kasetinden 1994’teki “Yalnız Değilsin” kasetine kadar tüm kasetlerini temin etmiştim. Lisedeyken onun şarkı sözlerini (mühim bir kısmı Cemal Safi’ye aittir.) yazdığım bir de defterim vardı. Şarkı sözleri, şiirlerdeki cümle yapıları ve kelime zenginliği dönemin arabesk şarkılarıyla mukayese edilmeyecek kadar derindi, ileriydi. Onun kasetlerini, halâ 1990’lardan kalan bir bond çantada saklarım.
Gencebay’ın şarkılarındaki felsefeyi en iyi veren “Ben Topraktan Bir Canım” şarkısının başında okuduğu mısralardır:
Ben toprağın sinesinde insan denilen bir canım
Hem düşünür hem severim, budur taştan farklı yanım
Her maddenin zerresini bedenimde taşıyorsam
Ben ne bir taş ne bir ağaç, insanlığımla insanım
Şarkılarının bir ikisini (kadere ve Allah’a isyan sözleri olan şarkılar) dinlemez, dinlediğimde de sözleri kendimce değiştirirdim. “Batsın Bu Dünya” bunlardan biriydi.
Dinleyen arkadaşlarım vardı; lâkin gençliğimde Müslüm Gürses dinlemedim hiç. Çok isyankâr bulurdum şarkılarını -haşa- Allah'a meydan okuyan, O'nu sorgulayan... Komşulardan, caddeden sokaktan, çokça dolmuşlardan kulağıma gelirdi buğulu sesi... En azından benim muhitimde en çok içki müptelâsı arkadaşlar dinlerdi Müslüm'ü...
Kendi tercihimle, irademle Müslüm'ü ilk defa üniversitedeyken dinledim. Doksanlı yılların başı… Batıdaki illerden gelen eli ayağı, huyu suyu temiz iki arkadaşımın (Kayserili Mustafa ile Karabüklü Erdal) Müslüm dinlemesi etkili oldu sanırım. Müslüm'ün "Zalim" kaseti çıkmıştı ve üniversiteden sınıf arkadaşlarımın volkmanlarında bu şarkı çalıyordu hep: "Nereden sevdim o zalimi" Bu şarkıyı sevmiştim. Arkadaşlarımın tesiriyle daha sonra birçok şarkısını sevmiştim Müslüm’ün… Onun “Yıllar Utansın” şarkısının müziğini de çok beğenirim.
Orhan Gencebay senede yahut iki senede bir kaset çıkarırken Müslüm senede birkaç kaset çıkarırdı, kıskanırdım... Keşke Orhan abimiz de senede bir iki kaset çıkaraydı, diye düşünürdüm. Yaşım on yedi, on sekiz… Ferdi Tayfur bizim gibi mahallenin ağır delikanlılarına çok “ağlak” gelirdi ve kulağımızda sadece Yeşilçam filmlerindeki şarkıları kalmışt: Derbeder, Çeşme, Huzurum Kalmadı, Sen de mi Leyla, Yadeller… Bir de bir arkadaşımın çok sık dinlemesiyle “Emmoğlu” kasetindeki tüm şarkıları…
Orhan'ın da "Batsın Bu Dünya"yı söylemeye dilim varmadı hiç. O şarkı da isyânkârdı. "Ben mi yarattım" derken. "Şaşıran sen mi yoksa ben miyim, bilemedim!" derken...Yakıştıramaz, içten içe Orhan’a kızardım… 1998’de “Orhan Gencebay Klasikleri/Sizin Seçtikleriniz” albümünün tanıtımında Orhan bu şarkısının isyan halini yaptığı açıklamayla yumuşatmaya çalıştı ama... Cık dinlemedim: "Daha güzel, daha mutlu, daha adil, sevgi dolu bir dünya için, barış için, insanlık için BATSIN BU DÜNYA!"
1993’te Bahadır Aydoğan isminde bir genç şarkıcı “Kan Yağmuru” adlı bir kaset çıkarmıştı. Sesi ve gırtlağı Orhan’a benziyor diye o kaseti de almış ve Aydoğan’ın tüm şarkılarını dinleye dinleye ezberlemiştim.
Gencebay'ın kasetini en son 1994'te almıştım. 1995 arabeskin hayatımdan çıktığı tarihtir. Zaten 1990’ların ikinci yarısından itibaren Türk müziğinde temeller sarsıldı, bir bütün olarak yozlaşma başladı. Arabesk, pop, rock iç içe girdi, karıştı sözler, duygular, notalar, enstrümanlar… Naylondan, muşambadan zorlama şarkılar türedi… Ceylan’ın “Şantaj montaj” şarkısı gibi…
Orhan Gencebay'ın 1991'de çıkardığı "Hasret Rüzgârı" kasetinde "Nikriz Rüyası" adlı şarkı vardır. Sözleri bir yana... Bir bağlama tüm makamları derdest edip tel tel çözer mi? İşte "Nikriz Rüyası" kalbin, gönlün, vaktin her halinin, makamının ve ritminin bir demlikte pişmesidir.
Beşir Ayvazoğlu o asık yüzlü konuşmasında Gencebay müziği için "Akdeniz" dedi, "çok kültürlülük" dedi, "eski-yeni / doğu-batı" dedi, "Anadolu" dedi. Doğru da dedi. Evet, sadece "Nikriz Rüyası" bile Ayvazoğlu'nun dediklerinden daha çok şey dedi. Orhan Gencebay'ın parmaklarından nefes alan bağlama üç kıtanın ruhunu, zevkini, sesini birbirine bağladı gitti...
Musikişinaslar ne der, bilmiyorum; ama bağlamanın muhteşem zaferi, iktidarıdır “Nikriz Rüyası”