1980’lerden sonra nüfusun ve ulaşım imkânlarının artmasıyla, istihdam ve ekonomik şartların da tetiklemesiyle köylerden şehre, bilhassa Türkiye’nin doğusundan batısına hızlı bir göç başladı.

Yüzlerce yıllık alışılmış hayatları değişti ailelerin. Oturmuş bir yaşama biçimi içerisinde kadın, erkek, çocuk, aile, komşu ve akrabalık ilişkileri ve sosyal hayat tüm rolleriyle kendisini tekrarlar dururdu. Kadın istihdamı hızla arttı. Terbiye eden köy, mahalle, kasaba kültürü dağıldı, aileler parçalandı ve Türk insanı ruh ve gönül disiplinini kaybetmeye başladı. İnternetin yalnızlaşan insanı küreselleştirmesi daha büyük savrulmalara neden oldu. İnsanın dinî ve içtimaî normları değişti, bireylerin ve ailelerin öncelikleri değişti. Boşanmayla biten evliliklerin sayısı arttı.

Okullarda değerler eğitiminin vurgulanması değerlerini terk etmiş ailede ve cemiyette yetişen çocuklar ve gençler üzerinde tesirli olmadı. Fetö terör örgütünün yaşattığı travma cemaatlere, sivil toplum kuruluşlarına insanların mesafesini artırdı. Aktif gibi görünen bazı STK’ler de politize olmaktan kurtulamadı. Nesil hızla uçuruma sürüklenirken Türkiye’de mesuliyet duygusunu kaybetmemiş az sayıda samimi ve fedakâr insanın gayreti az da olsa insanımıza ve ailelere millî ve dinî şuur vermeyi hedefliyordu ki bu gayretlerin merkezinde insanın ilk muallimi olan kadınlar olmalıydı. Milletin, toplumun, cemiyetin insan kaynağını yetiştiren anneleri ve anne adayı genç kızlarımızı dijital çağın girdabından kurtaracak ve İslam ahlâkıyla ahlâklanmalarını sağlayacak alternatif eğitim programları üzerine düşünen sivil toplum kuruluşlarından biri de Erzurum’da yaklaşık elli yıldır insanımızın manevî kalkınması için aralıksız çalışan Abdurrahman Gazi Vakfı’dır.

12 Eylül 1980 İhtilalinde orası da kapatıldı ve Karasu Kütüphanesi’nin maddî ve manevî birikimi birkaç yıl sonra Abdurrahman Gazi Vakfı’nı doğurdu. İlk olarak Erzurum İHL Ortaokulu’ndayken Mumcu Caddesi’nde bir binanın üst katında tanıdığım AGV yıllar içerisinde Millî Görüş çizgisinde dinî-ilmî şuurun verildiği sivil eğitim merkezi olmuştu. Birçok değerli ismin emeği vardı. Bugün akademide, iş dünyasında, siyasette, yurt içinde ve yurt dışında nice insan bu eğitim yuvasında yetişti, çevre edindi, kendisini var etti.

Evet, ülkemizde Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan öncülüğünde, eğitimde ve kamusal alanda Müslümanlar üzerindeki baskılar kalksa da nesillerimizi başka tehlikeler bekliyor: zenginleşme, şehirleşme, adına özgürlük denilen savrulma, ekran ve dijital dünya…

Siyonist ve masonik güçler ile kapitalizm canavarının kontrolündeki internet teknolojisinin ve sosyal medya platformlarının dünyayı ahlâksızlığa, tek mahalleye, tek kültüre, tek yaşama biçimine, aynı alışkanlıklara ve tek inanca sürüklediği bir dönemde resmî okullar ve örgün eğitim maalesef Müslüman aileyi inşa etmede ve korumada çok da yeterli olmadı. Dünyanın her yerinde ve ülkemizde kendisini küresel akışa bırakan insan cinsi türedi. İnsanımızı uyandırmaya serdengeçtiler, delibaşlar lâzım, hayatını hesapsızca İslam davasına vakfeden gönül ve hizmet erleri lâzım… Öğrenciden ziyade talebeler lâzım, talep edenler…

İşte böyle bir ortamda Erzurum’da ilim ve irfan adına çok mühim ve kıymetli bir ilim meclisi, bir inisiyatif meclisi oluştu. (Evet, nasıl ki Hıristiyan dünyası için Türkiye Asya’nın anahtarıdır, mülk-i İslamın kilidi olan mübârek ve mürebbi şehir Erzurum da Türkiye’nin anahtarıdır.) Yüklendikleri mesuliyet ve talip oldukları ilmî derinlik bakımından bana Osmanlı’daki Enderûn’u hatırlatan 40 Hocahanımın, muhterem Mustafa Ağırman hocamızın rehberliğinde Abdurrahman Gazi Vakfı’nda bir münevver hareketi başlatması beni ziyadesiyle etkiledi. Kimi lisans kimi yüksek lisans mezunu Hocahanımlar AGV’nin hizmet binasında Prof.Dr. Mustafa Ağırman, Prof.Dr. Nasrullah Hacımüftüoğlu, Prof.Dr. Zeki Koçak, Prof.Dr. İsmail Altun, Prof.Dr. Osman Gürbüz, Prof.Dr. Tuncay İmamoğlu başta olmak üzere birbirinden değerli yirmi hocadan ve Erzurum’a yolu düşen münevver ve ulemadan Fıkıh, Tefsir, Arapça, İlmihal, Dilbilim, Mantık vb. İslâmî ilimler konusunda ciddi dersler alıyorlar. Hocahanımlar hem ders alıyor hem ders veriyor.

Hocahanımlar da şimdiye kadar yaklaşık iki yüz hanım talebe yetiştirmiş. Her biri Arapça, Peygamberler Tarihi, Ortadoğu Ülkeleri, Çağdaş İslam Akımları, Cemaatler ve Cemiyetler, İslam Coğrafyası, İslâmî İlimler sahasında bir konuda uzmanlaşmış. Her biri kendi ihtisaslaştığı kürsüde ders veriyor, makale yazıyor, sunumlar yapıyor. Hem çağın ruhunu okuyorlar hem ilmî araştırmalar yapıyorlar.

Tastamam “Münevver Mektebi” olup gönüllülüğe dayalı bu İslâmî hareketin Hatuniye Medresesi’nin (Diğer adı Çifteminareli Medrese) olduğu Erzurum’da başlatılıp yürütülmesi nasıl da şehrin ruhuna münasip olmuş.

Evet, insanın ve bir milletin ilk muallimi olan annelerin, hanım kızların dinî ve beşerî ilimlerle, sanat ve edebiyatla kuşanmaları bizi istikamete çekecek çok mühim bir harekettir, beklenen talim ve terbiye metodudur. İlimde ve sanatta kendilerini yetiştiren hanımların her biri hezarfendir, desek yanlış olmaz. Onlar ki kaneviçe işler, oya yapar gibi nesillerin ruhunu motif motif, desen desen, renk renk işlerler. Çocuklar anneler elinde şereflenirler.

Müslüman bir ailenin temel taşı; ilim ve irfanla donatılmış, şahsiyeti güçlü, İslâmî hassasiyeti yüksek hanımlardır.

Hayatını ilme, aziz milletimizin ve ümmetin selametine adayan, derin bilgisi ve görgüsüyle Bacıyân-ı Rûm’u hatırlatan hanımlar bayram sonrası yaş grubu fark etmeksizin cemiyetten kendilerine başvuran genç kızlara, her meslekten hanımlara ve annelere yönelik eğitim programı başlatıyor. Bu eğitim programından istifade etmek isteyen hanımlar Abdurrahman Gazi Vakfı’nın (AGV) sosyal medya hesaplarından programa başvurabilirler.

Rabbim başta hayatını cemiyete ve ümmete adayan muhterem Mustafa Ağırman Hocamız olmak üzere bu mukaddes hizmetlerinden dolayı emeği geçen herkesten razı olsun, Rabbim muvaffak eylesin, her bir hocahanımı iki cihanda aziz eylesin.