"Kur'an 
Mekke'de indi, 
İstanbul'da yazıldı, 
Mısır'da okundu, 
Hindistan'da anlaşıldı!" sözünün tarih içerisinde bir illiyet bağı olmalı.

Hindistan... Asya'ya yayılmış birçok dinin, din kültürünün (tasavvuf, tarikat, cemaat...), felsefî düşüncenin beşiğidir.

Tarihi baharat ve ticaret yollarıyla kervanlar Hindistan'dan tüm dünyaya, dünyadan Hindistan'a sadece ticarî değer değil, düşünce, felsefe ve inanç sistemleri de taşımıştır.

Hindistan 700'lerde, İslam ordusunun büyük kumandanı Halid Bin Velid'in yeğeni Sekâfî tarafından fethedilerek İslâm toprağı yapılmıştır.

1857'de yönetime İngilizlerin el koymasına kadar yaklaşık 900 sene (Gaznelilerle 1030'da başlayan) Türk hakimiyetinde kalmıştı.

Hindistan'daki son büyük devlet Babürlüler, devlet başkanı da II. Bahadır Şah'tır ve Müslüman Türktür. Bu nedenle İngilizler Hint coğrafyasında en sert müdahaleyi idareye, yani Müslüman Türklere yapmıştır. Ayrıca Hintli Müslümanlar, Hilafet merkezi İstanbul'u (Osmanlıları) yakından takip edip destek verdikleri için İngilizlerin Anadolu-Mısır ve Hicaz bölgesindeki işgal ve politikaları için de tehlike arz ediyorlardı.

Hindistan'da; öncesinde Moğol baskısından Hindistan'a kaçan Müslüman-Türk ulemanın çalışmaları, medreseler, ilmi heyetleri çok ileriydi. Müslümanlar çok dinli ve dilli bu coğrafyada 1857'den sonra İngilizler'in işgaline karşı direnç ve İslamî şuur oluşturmak için daha çok teşkilatlanmış, eğitim faaliyetlerine önem vermişlerdir. (Osmanlıdan yaklaşık bir asır evvel işgale uğrayan coğrafyada Müslümanlar hem geleneksel eğitim kurumlarıyla hem İngilizlere karşı modern eğitim kurumlarıyla İslamî eğitime ve ilmî araştırmalara eğilmişler, çağın sıkıntıları içerisinde Kur'ân'ın yeniden anlaşılması üzerine eserler ortaya koymuşlardır.)

Bu dönemde tüm İslam coğrafyasının dertleriyle bir "vakıf" anlayışıyla ilgilenen "Cemaât-i İslam", "Cemaât-i Tebliğ" ile "Aligarh Okulu", "Hindistan Müslümanları Birliği", Osmanlıyı doğrudan destekleyen "Hindistan Hilafet Hareketi" teşkilatlanmaları gerçekleşmiştir. Bu teşkilatlanmalar modernist İslam düşüncesini etkilemişlerdir.

Whatsapp Image 2025 01 31 At 19.36.41

İşgal Hindistan'ında İslam düşüncesi ve teşkilatlanması çalışmalarında öne çıkan isimler şunlardır: 

Şah Veliyullah Dihlevî, 
Muhammed Abduh, 
Seyyid Ahmet Han, 
Muhammed Sâlim Kidvâî, 
Mahmud Hasan Diyobendî, 
Hamiduddin el-Ferâhî

Bu isimler Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi Türk İslam münevverlerini de etkilemişlerdir.

Orhan Güvel tarafından hazırlanan ve “KURAMER”den çıkan “Hamîduddîn el-Ferâhî ve Kur’ân’ı Yorumlama Metodu” adlı eser Hindistan coğrafyasında İngiliz işgali yıllarında yaşamış olan Hamiduddin el-Ferâhî'nin (1863-1930) Kur'ân'ın rivâyet ve dirâyet tefsiri metoduyla yazdığı "Nizâmu'l-Kur'ân" adlı eserinin Kur'ân ilimleri açısından incelenmesidir.

Kitabın arka kapak yazısını siz kıymetli okurlarımla paylaşıyorum:

“Kur’an sadece insanlığa yaptığı evrensel çağrıyla değil, dil, üslup, edebî sanatlar, sûrelerin tertibi ve sûreler arası uyum gibi şeklî sayılabilecek yönleriyle de muhatabına etki eden, özel olarak incelenmesi gereken bir özelliğe sahiptir. Bu yüzdendir ki, Kur’ân-ı Kerîm metninin yapısal özellikleri ve ayetler/sûreler arasındaki bütünlük, Kur’an yorumunda, özellikle de Kur’an’ın Kur’an’la tefsirinde önemli bir imkân olarak görülmüş ve bu alanda geçmişte ve günümüzde önemli çalışmalar yapılmıştır.

Kur’an’ın bu benzersiz ve etkileyici metinsel özellikleri konusunda öncü çalışmalara imza atan önemli isimlerden birisi, Hindistan’ın son dönem müfessirlerinden Hamîduddîn el-Ferâhî’dir (ö. 1930). Hindistan’ın ilim ve kültür hayatında derin izler bırakmış olan müellif, “nazm” tanımından hareketle Kur’an yorumunda sûrelerin yapısal ve tematik bütünlüğünün dikkate alınması gerektiği tezinin en önde gelen savunucularındandır. Ona göre nazm, kısaca, tefsiri yapılacak sûre için bir ana konunun belirlenmesi, sûredeki âyetlerin gruplara ayrılması ve belirlenen ana konu çerçevesinde bunların aralarındaki tenâsüb dikkate alınarak yorumlanmasıdır. Sûrelerdeki ve daha genelde Kur’an’daki mana bütünlüğünü ortaya koymayı gaye edinen nazm, aynı zamanda Kur’an’ın Kur’an’la tefsiri anlamına da gelmektedir.

Elinizdeki eserde, Hamîduddîn el-Ferâhî’nin diğer eserlerinden de istifade edilerek, Arapça kaleme aldığı Nizâmu’l-Kur’ân adlı tefsirinde uyguladığı yöntemlerin teorik ve pratik yönleri eleştirel bir gözle incelenmektedir.”