Olay, Göğden Yaylası'nda yaşlı bir çınar ağacının gölgesinde toplanan karıncalarla başladı. Minik karıncalar, heyecanla birbirlerine fısıldıyorlardı.
Eskiden çocuklar bizimle oyun oynardı, yapraklarımızın arasında yuva yaparlardı. Çimenlerin, toprağın, yapraklarımın kokusu ve tabiatın sunduğu envai çeşit kokular vardı etrafımda. Şimdi ise gölgeme gelip oturan karıncaların ellerinde küçük kutular var. Yani her biri ekran kutularıyla meşguller.
Doğada mükemmel bir denge var, onu anla ki keyifli ve anlamlı yaşayabilesin, derdi büyüklerimiz. Daha büyük çınar dedelerimiz, babaannelerimiz böyle söylerdi. Büyük büyük dedelerimiz; ülkemizde doğal olarak yetişen tek çınar türüymüş. Geniş, bölmeli yaprakları, kabukları pullu ve düzensiz bir şekilde dökülerek gövdeye benekli bir görünüm verirmiş.
Keşke şu tablet ve telefonla oynayan karıncalar da bu sözü hatırlasalar, diye iç çekti çınar.
Büyük Gölge’nin etrafındaki minik karıncalar, onun gölgesinden ayrılıp etrafa dağıldılar. Dedem bana bu ismi vermiş, dedi Büyük Gölge. Daha çok gölgem olsun, tüm canlılara faydalı olayım diye bu ismi vermiş olmalı. Bir de dedemin Batı çınarı ve Londra çınarı gibi uzaktan akrabaları varmış.
Bazıları, çocukların ellerindeki küçük kutulara merakla yaklaştı. Ekranlarda hareket eden renkli ışıklar onları şaşırtmıştı. "Acaba bu kutular içinde ne var?" diye fısıldadılar birbirlerine. O sırada, Büyük Gölge onlara seslendi: "O kutular, çocuklar için bir oyun alanı gibi. Ama gerçek oyunlar, bizimle, doğayla olur."
Karıncalar, Büyük Gölge’nin sözlerini düşündüler. Sonra, gözlerini gökyüzüne çevirdiler. Bulutlar, sanki onlara gülümsüyormuş gibiydi. Bir rüzgâr esti ve yapraklar hışırdadı. Karıncalar, bu sesleri dinlerken içleri huzurla doldu. "Çınar ağacı haklı!" dediler.
"Bizim oyun alanımız çok daha güzel."
Bir gün, dünya genelinde elektrikler kesildi. Nasıl oldu, neden oldu? bilmiyoruz ama oldu işte! Bir an için, dünyanın nabzı durdu sanki! Milyonlarca lambanın aynı anda söndürülmesiyle, koca bir dünya karanlığa gömüldü. Tıpkı bir mumun alevinin aniden söndürülmesi gibi, yapay ışık kaynağımız bir anda yok oldu. Öylece kalakaldık. Ekranlarımız da kapandı. Çocukların ellerindeki küçük kutular artık çalışmıyordu. Karıncalar, bunu büyük bir fırsat olarak gördü. Karıncalardan en küçük olanı, yani Pıtırcık, “Bizim antenlerimiz hem koku alma hem de dokunma organlarıdır. Antenlerimizle çevremizi yoklar, nesnelerin dokusunu, sıcaklığını ve şeklini anlardık ancak şimdi anlıyorum ki biz koku alma görevimizi bu ekranlar yüzünden çoktan unutmuşuz.
Evet, dedi uzun boylu ve yakışıklı olan ve adı “Yakışıklı” olan diğer karınca. “Evet, biz, ayrıca yuvalarımızda birbirimizle iletişim kurmak için de antenlerimizi kullanırdık. Onu da telefonlarla… Bilmem hangi sosyal medya uygulaması ile yapar olduk!”
Bilge karınca da “En azından elektrik yokken doğru bir şey yapalım. Çocukları çınar ağacının gölgesine davet edelim.” dedi.
Onlarla oyunlar oynadılar, yaprakların arasında saklandılar ve beraberce doğayı keşfettiler. Kendi özelliklerini çocuklara ve birbirlerine anlattılar.
Çocuklar, uzun zamandır unuttukları bu keyfi yaşarken çok mutlu olmuştu. Karıncalar çocuklardan daha çok mutlu olmuştu.
Çınar ağacı Büyük Gölge de onların bu halinden memnundu. "İnsanlar, doğayı, yüz yüze konuşmayı, bulutun rengini, havanın binbir halini unutmuşlardı. Bugün bunu yeniden hatırladılar" diye mırıldandı Büyük Gölge.
Karıncalar; Pıtırcık, Yakışıklı ve Bilge çınar ağacına katıldı. "Biz hep burada bekliyorduk ancak ekranlardan birbirimizi bile görmemişiz, kendi özelliklerimizi de unutmuşuz" dediler.
"Sizi tekrar aramızda görmek çok güzel!" dedi Büyük Gölge de gülerek.
Peki, sizce bu deneyim yani elektriklerin kesilmesi ve o esnada yaşanılanlar çocukları, karıncaları ve Büyük Gölge’yi ne kadar değiştirecek?
Teknolojiye bağımlılıktan kurtulmak mümkün mü?
Belki de bu deneyim, onlara “Doğa en iyi ve en sadık öğreticidir.” sözünün gerçek anlamını hatırlatmıştır. Belki de bu sayede, çocuklar, karıncalar, portakallar, kiviler, uğur böcekleri, tırtıllar… yeniden doğayla iç içe, mutlu bir hayat yaşayacaklardır."
Büyük Gölge,
“Pıtırcık!” dedi heyecanlı ve umut dolu bir sesle.
Bunu her hafta yapsak nasıl olur?
Yani en azından haftada bir gün ekranlara hiç bakmasanız, burada buluşup yüz yüze, koşup, zıplayarak, doğayı keşfederek zaman geçirsek, birbirimizi dinlesek, pasta börek yesek nasıl olur? dedi.
Pıtırcık da Yakışıklı ’ya ve Bilge karıncaya bakarak onların tepkisini değerlendirdi.
İkisi de onay vermişti.
Çok teşekkürler Büyük Gölge. Bu çok güzel bir fikir. Diğerleri de teşekkür etti.
Büyük Gölge de ekledi ve konuyu açık açık ifade etti.
“Günümüzde artan dijitalleşme, sosyal medya bağımlılığı ve iş hayatının dijitalleşmesiyle birlikte zeytin ağaçları, çam, ladin, meşe, ceviz, otlar, çalılar siz karıncalar, kediler, böcekler, tavuklar, koyunlar, elmalar, narlar… ciddi bir dijital yorgunluk ve bunalım yaşamaktasınız ve yaşamaktayız.
Bu durum, ruhsal ve bedensel sağlığı olumsuz etkileyerek uyku bozuklukları, odaklanma sorunları, kaygı ve hatta kanser riskini artırabilir. Dijital detoks, bu sorunların üstesinden gelmek için biz canlıların dijital dünyadan arınma süreçleridir.
Ey okuyucu!
Sakın ha! “Siz çınarlar, karıncalar, portakallar, naneler uyur mu ki, siz de odaklanma mı olur, kaygı mı olur?” falan filan demeyin! Bunlar bizde de oluyor.
Bildirimleri kapatmak, dijitalden uzak bir liste oluşturmak, yatak odasından cihazları çıkarmak, düzenli egzersiz yapmak, sosyal medya kullanımını sınırlamak, çevreyle vakit geçirmek, güneşe, aya, toprağa selam vermek ve haftada bir gün interneti tamamen kapatmak gibi yöntemlerle dijital detoks gerçekleştirilebiliriz.
Bu sayede hepimiz daha sağlıklı, mutlu ve verimli bir yaşam sürebiliriz. Biz buna “dijital detoks", "slow life" yerine “Sakin Yaşam için Dijital Oruç Günü” diyelim.
Evet, dedi Bilge karınca biz her hafta bir gün bunu yapalım ancak tüm dünya için de bir gün belirleyelim.
İşte o gün bugün olsun!
Yani “4 Aralık Sakin Yaşam için Dijital Oruç Günü”
Büyük Gölge de onayladı. İşte o gün bu gündür 4 Aralık, Sakin Yaşam için Dijital Oruç Günü olarak kutlanmaktadır.