Şu kitapların her biri bir mezar taşı...

Bu kitapları yazanların birçoğunun elleri, omuzları, ayakları, kafası, saçları, gözbebekleri, dudakları toprağa besin oldu; börtüye böceğe, çalıya çırpıya...

Kalpleri hâlâ atıyor ama, ruhları odamda...
Evim bezm-i ezel gibi; odalarda, koridorda, salonda çağlardan ve coğrafyalardan ruhlar dolaşıyor. Tüm kavgalarıyla, saadetleriyle, ısdıraplarıyla... Mahşer...

Mezar, ziyaret edilen yer demektir. Bir insanın öldükten sonra gömüldüğü yer. Bu kitapları yazanlar kendilerini bu kitaplara gömenlerdir.

Şu kitapların her biri mezar taşı…
Mezar taşı okumak, diye bir şey varsa bu değil de nedir?
Ayrıca; tüm okuduklarımızı da kendi mezar taşımıza yazmış olmuyor muyuz?

Dört duvarı kitaplarla sıvanmış oturma odası, evet; mezar odası…
"Oturma" bedenen değil şu kâinatin mânalarının zihnimize, buna bağlı olarak duyguların kalbimize yerli yerince "oturma, oturaklı olma" sancılarının çekildiği oda...

Oturma odasından göklerden ve yedi iklim car köşeden el almış sayısız kervan geçer. Bedenimiz oturduğunda ruhumuz da mı oturur? Ruhumuzun zihnen ve kalben en çetin yollarda, yokuşlarda, yarlarda seyahat edip kendini kılma, en yüce zirvelerde kendini rasat eyleme menzili, oturma odası.

Sancılı ve huzursuz ruhun yonga yonga onarıldığı atölye faaliyeti midir bu mezar odasında oturmak!

İnsan kendi ruhuna okumalı evvelâ! Ruhunun anahtarını, miftahını, Fatihasını bulmalı… İnsan evvelâ kendini keşfetmeli, bilmeli…
Kütüphaneler, mezar odaları… Hem çilehane hem şifahane…

Salgın (pandemi) döneminde, evimize mahkûm olduğumuz günlerde kaleme aldığım şiirle bu mezar odasında biraz gezinmiştim:

*

eskimeyen insanlar gülüp geçti zamana

odamda sohbet gani, tefekkür evde kaldı

dolaştı aşkla arşı ve "gel" dedi mevlâna

şems'ten kesti umudu mesnevi evde kaldı

yaratılanı sevdik hürmeten yaratana

seni gerek çalabım yunusum evde kaldı

*

aristo ve eflatun laf anlattı yunana

hakikat, mistik, duyu, mantığım evde kaldı

ibn-i ishak not düştü kaynak oldu sorana

tarih yazdı taberi okuyan evde kaldı

türk devleti var olsun, nam salsın bu cihana

anlatsın dinleyelim inalcık evde kaldı

*

romeo ile julyet can verdiler yan yana

venedik taciriyle şekspir de evde kaldı

suç ve ceza, budala, efendi uşak, ana

dostoyevski ve tolstoy gorki de evde kaldı

böyle buyurdu zerdüşt, ne der niçe insana

şahnamesi elinde firdevsi evde kaldı

*

el-cezeri, gazali, biruni, ibni sina

ali kuşçu gökleri dolaştı evde kaldı

buhara, taşkent, bağdat ilim var arayana

erdemli şehirlerden farabi evde kaldı

marifettir sarılıp bostan ve gülistana

hafız, sadi, beydaba meseller evde kaldı

*

refik halit, peyami, bir bak mümtaz turhana

namık, orhan ve yaşar kemaller evde kaldı

şair nefi ne dedi, kıydılar tatlı cana

baki, nedim, şeyh galip, fuzuli evde kaldı

aşkın peşinde koşma, koçaklama ozana

karacaoğlan, emrah, sümmani evde kaldı

*

konuştu zor zamanda, taş taşıdı isyana

gülümsedi cellada, kalın türk evde kaldı

ayağa kalk sakarya, hor bakma sen davana

büyük doğuda çile çekenler evde kaldı

mağaradakilerle uygarlıktan umrana

bu ülkeyle kırk ambar, meriç de evde kaldı

*

bayındır oldu iller, boy boyladı destana

töre buyurdu dedem korkut da evde kaldı

devlet, millet, adalet, kutlu bilgi ve mana

has söz söyledi hacib yusuflar evde kaldı

bil, girmeden tefrika düşman girmez vatana

iman dolu göğsüyle âkifler evde kaldı