Okuma, kelimelerin sizin için orkestra oluşturmasıdır; her satırda yeni bir dünyaya göz kırpar kelimeler. Harflerin ve cümlelerin bir araya gelerek zihnimizde canlandırdığı imgelerle dolu bir bilgi yolculuğudur, okumak.
Okuma, bir anahtarın kilidi açması gibidir; her kitap, zihnimizdeki farklı düğümleri, sorunları çözecektir.
Okuyabilenler, kelimelerle düşüncelerini zenginleştirir; okumayanlar ise bir yolculuğu hayal eden, ama asla bilet alamayan yolcular gibidir.
Eyleme dönüşmeyen okuma niyeti ya da niyetsizliği ne işe yarar ki?
Okumayanlar sadece kelimeleri yutkunup, duran ancak öncesinde bir şey yemeyen insanlar gibidir.
Kısacası, okuma, yazılı kelimeleri anlama ve yorumlama sürecidir. Sadece kelimeleri bir araya getirip anlamlandırmak değil; ruhumuzu sakinleştiren, hayal gücümüzü genişleten ve düşünce dünyamızı zenginleştiren bir yolculuktur. Bir kitap sayfasını çevirdiğimizde, adeta yeni bir dünyanın kapıları aralanır.
Her kitap farklı bir insanın özel dünyasına yapılan eşsiz bir yolculuktur. Okuma tutkusu, bu yolculuğun vazgeçilmez bir parçası haline gelir. Fakat bu tutku, sağlıklı ve dengeli bir şekilde yaşandığında anlam kazanır. Anlamlı ve seviyeli bir okuma alışkanlığı, bizi sadece bilgiyle doldurmakla kalmaz; aynı zamanda empati yeteneğimizi geliştirir ve farklı bakış açıları kazandırır. Kendimizi, etrafımızda olup biteni, dünyayı, yaşama sebebimizi netleştirir.
Birçok insan, kitapların hayatını nasıl değiştirdiğini deneyimleyerek keşfeder. Örneğin, bir romanın kahramanıyla özdeşleşmek, onun yaşadığı zorlukları hissetmek, bizim de kendi hayatımızda benzer durumlarla başa çıkmamıza yardımcı olabilir.
Damdan düşeni getirin diyen Nasrettin Hoca’nın yaşadığı durum bu konuyu çok iyi özetliyor aslında. Kitaplar aracılığıyla farklı kültürleri tanıyabilir, insanları anlayabiliriz. Ancak farklı kültürleri tanıyacağız derken o kültürlerde kaybolmayın. O yüzden midenize girene dikkat ettiğiniz gibi daha fazla bir hassasiyetle zihninize ve gönlünüze girecek bilgilere de dikkat etmelisiniz.
Okuma alışkanlığının günlük hayattaki somut örneklerine bakacak olursak; bir kişinin her gün belirli bir süre kitap okuması, onun stres seviyesini düşürür ve zihinsel sağlığını olumlu yönde etkiler. Zihin her daim kendini yenilemeli, yeni bilgilerin peşine düşmeli yoksa rutin olanları yapması onun ölümüne sebep olur. Hiç okumayan birisi günlük on dakika ile bu işe neden başlamasın? Başlamak için önce niyet olması gerekiyor.
Sadece entelektüel, modern, havalı görüneyim diye değil. İçten yanmayan fikir küçük bir rüzgâr çıktığı zaman hemen söner.
Yoğun, yorucu ve telaşlı bir iş gününün ardından bir roman, hikâye sayfasına dalmak, zihni dinlendirir ve yeni bir bakış açısı kazandırır. Ayrıca, okuma alışkanlığı, dil becerilerimizi geliştirir. Her kitap, yeni kelimeler, deyimler ve ifadelerle doludur. Bu da iletişimimizi güçlendirir. Konuşmak zordur, konuşmadan düşünmek gerekir. Ağızdan çıkacak söz tesirli olmalı. Tesirli sözü söylemek için de birikim gerekir.
Okuma sayesinde, kelimelerin gücünü keşfederiz; onları kullanarak duygularımızı daha etkili bir şekilde ifade edebiliriz.
Sonuç olarak, okuma alışkanlığı, hayatımızda anlamlı ve dengeli bir şekilde yer aldığında, bizi daha iyi bireyler haline getirir. Kitaplar, yalnızca birer nesne değil; hayatımızı güzelleştiren, ruhumuzu besleyen ve düşünce ufkumuzu genişleten birer anahtardır.
Unutmayalım ki, "Kitaplar, bir insanın en iyi dostudur." Onlarla kurduğumuz ilişki, hayatımızı olumlu yönde değiştirecek en güçlü bağlardan biridir.
Anlamlı ve bilinçli bir okuma içsel yolculuğumuzu derinleştirir, bir kapı aralığı gibidir; yeni dünyalara açılan yollar sunar ve hayal gücümüzü olabildiğince zenginleştirir, empatiyi, merhameti, doğruluğu çoğaltır. İyi bir kitap bize cesaret ve anlayış verir, hayatın karmaşasında kaybolmamamıza yardımcı olur ve doğru yönü bulmamızı sağlar.
Kelimeler, toprağa atılan bir tohum gibi, zihinlerimizde yeni fikirlerin filizlenmesine olanak tanır. Sayfalar açıldıkça tohumun; yağmura, güneşe, fırtınaya ve hasat vakti mutlu yüzlere olan ihtiyacını çok daha iyi anlarız.
Bu okuma yolculuğu her sayfada yeni bir deneyim, yeni bir bakış açısı kazandırır ayrıca bir köprü gibi, farklı kültürler ve insanlar arasında bağ kurmamızı sağlar. Kitapla ve satırlarla bağ kurdukça aşağıdaki cümleleri kurabilirsiniz.
- "Ben bir kitap okudum, hayatım değişti çünkü o kitap, yalnızlığın içinde kaybolmuş ruhumu bulmama yardımcı oldu."
- "Kitabı okuduktan sonra, dünyayı farklı bir gözle görmeye başladım; hayallerimin peşinden koşmanın önemini anladım."
- "O kitabı okudum ve insan doğasının karanlık tarafını keşfettim; bu, benim için bir dönüm noktası oldu."
- "Kitapta geçen cümleler beni derinden etkiledi; adaletin peşinden koşmanın ne kadar değerli olduğunu fark ettim."
- "Bu kitabı okuyarak, özgürlüğün ne demek olduğunu anlamaya başladım; düşüncelerimi ifade etmenin kıymetini öğrendim."
- "Bir kitabı okudum ve içindeki bilgilerle hayatımda daha bilinçli kararlar almaya başladım; eğitimle ilgili bakış açım tamamen değişti."
- "Okuduğum kitap, çocukların dünyasını anlamama yardımcı oldu; artık onların hayal gücünü desteklemenin ne kadar önemli olduğunu biliyorum."
Evet, okuma alışkanlığı, kitaplara olan tutku, okumak, okutmak, kitabı kitapçıyı, yazarı, sayfaları bilmek önemli!
“Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?”
Okuyan, kelimelerin ardında gizli evrenleri, farklı bakış açılarını keşfederken, okumayan sadece boş sayfalara bakar; okuyanın hayal gücü bir nehir gibi akarken diğeri ise kurumuş bir dere gibi kalır. Kuru bir derenin ekosisteminde biyoçeşitlilik oranı neredeyse yok gibidir.
Okuyan, karakterlerin ruh hallerinden yola çıkarak selam verdiği, iletişim kurduğu insanlara canlılara dokunarak duygusal derinliklerde yüzme yeteneği kazanır; okumayan ise ne duyguları fark eder ne de duygulanır! Duyguların derin denizlerine açılma cesaretini bulamaz. Kırar, kırılır, ağlar bağırıp çağırır ve ortada bir enkaz bırakır.
Okuyan insan, düşüncelerini bir mimar ve titiz bir aşçı gibi inşa eder; her kitap, zihninde yeni odalar, yeni sunumlar ve tatlar tasarlar. Okumayan ise zihninde dağınık bir bina şekillendirir. Ne girişi ne de simetrisi vardır bu binanın. Her şey birbirine karışmıştır. Çorbanın yandığını, pilavın taş gibi olduğunu ve tatsız olduğunu ve bu sofrayı kuranın kendisi olduğunu bilmeyen bir aşçı gibidir kelimelerin dünyasını bilmeyenler.
Okuyan, zihninde bir hazine sandığı taşıdığını ve seçilmiş her kitabın kendisine yeni bir değer kattığını bilir. Okumayan ise düşünsel bir çölle, kuraklık ve tatsızlıkla baş başa kalır, zenginlikten uzak bir hayat sürer. Sürdüğü hayatın kuraklığını da fark etmez, edemez.