Yılbaşı, toplum tarafından oluşturulmuş bir takvim ritüeli gibi görünse de aslında sadece zamanın doğasına dair bir yansıma sunar. Takvimi çevirip geçici bir yenilik aramak, kendini aynada görmek isteyen bir bedenin gerçeği yansıtmayan bir yansımayla karşılaşması gibidir.
Takvimin sayfalarına bakarak zamanın geçtiğini düşünmek, insanın içindeki gerçek zaman akışını anlamaktan uzaktır. Zaman sadece harici bir hareket değildir; insanın içinde, ruhunda ve zihninde hareket eden, onları sürekli şekillendiren bir güçtür. Gerçek zaman, insanın varoluşunu sabırla, acıyla, sevgiyle ve mücadeleyle sürekli dönüştüren manevi bir akıştır. Yılbaşı, sadece takvimdeki bir sayfanın çevrilmesi değildir; insanlara bir dönemin, bir zihin çerçevesinin sonunu ve bir diğerinin gelişini hatırlatan kısa bir yanılsamadır.
Bir yıl sona ererken, insanlar birbirlerine "mutlu yıllar" dilerler. Bu dileklerin ardında daha derin bir inanç yatar: Yeni bir yıl, bir insanda değişimi başlatabilir ve hayatını yeniden şekillendirebilir. Ancak zaman, insan kontrolünde olmayan bir güçtür. Bir takvime bakmak, yıldızlara bakmak, doğanın döngüsüne tanık olmak, bir noktada bir insanı değiştirmez. Zamanın gerçek yüzü, takvimlerin ötesinde bir şeydir; bir insanın içindeki manevi ve zihinsel çabanın ve kendini aramanın meyvesidir. Yeni yıl, geçici bir uyanıştan başka bir şey değildir. İnsanlar yılsonunda birbirlerine umut dolu bir dilek gönderirken, bu dilekler aslında bir insanın değiştiremeyeceği bir gerçeklikten kaçma girişimidir. Ne yeni yıl ne de yeni bir takvim sayfası, bir insanda gerekli dönüşümü başlatamaz. Gerçek değişim takvimin sayfalarıyla sınırlı değildir; bir insanın ruhundaki çabalarla şekillenir.
Toplum, yıllık takvimi kutlayarak bir tür sığınak oluşturur. Geçmişin yükü, hataların izleri, kayıplar ve acılar bir kenara bırakılır. Geçici bir mutluluk arayışı başlar. Ancak bu kutlamalar, insanların kendi içlerindeki boşlukla yüzleşmelerini engeller. Yeni yıl, toplumun hafızasını bir süreliğine siler ve unutkanlık bir tür rahatlama sağlar. Bu rahatlama aslında bir yanılsamadır. Bir yıl biter, diğeri başlar ama kişi hâlâ kendi kimliğini bulamamıştır, hâlâ içindeki boşluğu hisseder. Yeni yıl, insanları kendilerine götürmez; ancak toplum, bu kutlamalarla onlara gerçeği unutturur. İnsanlar, sebebini anlayamadıkları varoluşun anlamını bir takvim sayfasında kaybetmeye devam eder. Yeni yıl, toplumun bir eğlencesine dönüştüğünde, insanların kendilerini ve mücadelelerini anlamaya çalışmaları gereken bir fırsat aslında kaçırılmış olur. Yılın değişmesi, insanı bir adım ileriye götürmez. Çünkü geçmiş, insanları şekillendirir; ne kadar çaba sarf edilirse edilsin, insanlar geçmişlerinden kaçamazlar. Yeni yıl, insanların kendi tarihlerine ve manevi yolculuklarına karşı bir körlük oluşturur. Bu bir yanılsamadır. Takvimler dönse bile insan ruhu ve vicdanı takvimlerle ölçülemez.
Yeni yıl kutlamalarının bir diğer yönü de bir tür toplumun kaçış biçimidir. İnsanlar içlerindeki boşluğu, çaresizliği ve yalnızlığı unutmak için dışarıda büyük bir kutlama ararlar. Toplum bu kutlamalarda geçici bir huzur arar ama huzur dışarıda değil, iç huzuru arayışındadır. Ne kadar büyük hayaller kurarsak kuralım, dışarıda bir kutlama, bir kayan yıldız, bir yılbaşı gecesi insanın içindeki kayıp hissini sonlandıramaz. Bu tür kutlamalar geçici bir huzur sağlar; ama gerçek huzur insanın içindeki dönüşümle mümkündür. Toplum dışarıda bir değişim arar ama gerçekte "yeni" olan her şey insanın içindeki arayışta gizlidir. Gerçek değişim takvime değil, insanın içindeki öze, manevi bir devrime ve bu devrimin sorumluluğuna bağlıdır.
Yılbaşı gecesi, zamanın aslında kendi yansıması olduğunu unutmamız için bir fırsattır. Gerçek yenilik arayışı dışa dönmekle değil, içe dönmekle başlar. Yeni bir yıl, yeni bir takvim sayfası değildir. Gerçek bir "yeni yıl", kişinin geçmişteki hatalarını, eski kalıplarını ve toplum tarafından dayatılan biçimleri anlayıp kırmadan anlam kazanamaz. Zamanın akışına paralel yaşamak, kendini bulmakla ilgili değil, toplum içindeki hırsla hareket etmekle ilgilidir. Gerçek yenilik, kişinin geçmişini yeniden düşünmesi, hatalarından ders çıkarması ve bir toplum ve bir birey olarak sorumluluklarını içtenlikle yerine getirmesiyle ilgilidir.
Yılbaşı bir yanılsamadır. İnsanlar geçmişlerinden geçici eğlencelerle kaçmak isterler, ancak geçmişi silmek mümkün değildir. Geçmiş, bir insanın yansımasıdır ve insan geçmişinden ne kadar kaçarsa kaçsın, onu kucaklamak zorundadır. Gerçek değişim sadece takvimin bir sayfasında değil, insanın içinde başlar. Derin bir kopuş, bir uyanış, manevi bir devrimdir. Yılbaşı sadece bir kutlama değildir; varoluşsal bir soruya cevap aramaya başladığımız bir süreçtir. Gerçek yenilik, bir insanın varoluşunda, yaşadığı acı, kayıp ve hatalar anlam kazandığında şekillenir. Zaman, insanın en büyük öğretmenidir. Yıllar geçtikçe, insan kendine şu soruyu sormayı öğrenmelidir: "Hayatımın amacı nedir?" Bu soruya verdiğimiz cevaplar, bir yılbaşı gecesinin ötesinde, insanın manevi devriminde anlam bulur. Yeni bir yıl, sadece bir takvim sayfasının değişmesi değildir. Kişinin içindeki devrimin ve sorumluluğun başladığı, eski kalıpların kırıldığı, geçmişin anlaşıldığı ve geleceğe dair gerçek soruların sorulduğu bir dönüm noktasıdır. Zaman, insanın iç dünyasındaki bir dönüşüm sürecinin hızıdır; takvimler bu sürecin yalnızca harici simgesidir. Gerçek değişim her yeni yılda değil, her anın içinde başlamalıdır.