ABD’nin yaklaşık 27 trilyon dolarlık mal ve hizmet üretimi ile 38 trilyon dolara yaklaşan dış borcu, ekonominin kırılgan yapısını gözler önüne seriyor.
Trump yönetiminin, 11 trilyon dolarlık açığı kapatmak amacıyla gümrük vergilerini yükseltme stratejisi, kısa vadede bütçe açığını daraltmaya çalışsa da, uzun vadede daha büyük riskler barındırıyor. Özellikle, Çin’in yüzde 10’luk bir devalüasyon senaryosu düşünüldüğünde, ABD’nin borçlanma oranı ikiye katlanabilir; bu durum, uluslararası arenada siyasi ve askeri gerilimleri tetikleyebilecek bir kırılma noktası haline gelebilir.
EKONOMİK İKİLEM: BORÇLANMA VE SAVAŞ RİSKİ
ABD’nin borçlanma stratejisi, yalnızca sayılarla ifade edilemeyecek kadar karmaşık sonuçlar doğuruyor. Bir yandan açığı finanse etmek için uygulanan vergiler, diğer yandan da olası bir devalüasyonun getireceği finansal şok, ABD tahvillerinin bugün güvenli liman olarak görülen statüsünü sorgulatıyor. Eğer borçlanma koşulları daha da sıkılaşırsa, ABD tahvillerinin değeri “tuvalet kağıdı” kadar basit bir yatırım aracına dönüşebilir. Bu noktada, bir ekonomik savaş tehdidi –örneğin, Çin’e karşı askeri bir hamle– gündeme gelebilir. Peki, böylesi bir kriz ortamında ABD nasıl borçlanabilir? Cevap, mevcut sistemin daha da kırılganlaşmasında gizli.
TÜRKİYE’NİN İKİLEMİ: YATIRIM MI, SORUMLULUK MU?
Öte yandan, küresel piyasalardaki bu belirsizlik ABD tahvillerinin değeri ve güvenilirliği konusunu gündeme getirirken, Türkiye’nin finansal politikası da tartışma konusu oluyor. Türk ekonomisinin yöneticileri, yaklaşık 10 yıl aradan sonra yeniden ABD tahvili almaya başlamış durumda. 2023 Ekim ayında başlayan bu alım dalgası, kısa sürede tahvil portföyünün 12 milyar dolara ulaşmasına neden oldu . Ancak bu durum, iki açıdan sorgulanabilir:
1. ABD Borçlanmasına Dolaylı Katkı: ABD tahvili almak, sadece finansman sağlamak değil; aynı zamanda ABD’nin artan dış borçlanmasına destek vermek anlamına geliyor. Böylece, ABD'nin İsrail’e yönelik silah desteği gibi tartışmalı dış politikalara dolaylı finansal katkıda bulunuluyor.
2. Toplumsal Adalet ve Ahlaki Sorumluluk: Emekli maaşları ve asgari ücret üzerinden alınan kaynaklarla bu sistemin desteklenmesi, ülkedeki en savunmasız kesimlerin yükünü ağırlaştırıyor. Bu durum, sadece ekonomik bir strateji değil; aynı zamanda toplumsal adalet ve haysiyet meselesi olarak da ele alınmalıdır.
SİYASİ VE EKONOMİK SONUÇLAR: BORÇ LİMİTİ VE TAHVİL DEĞERİ
ABD’de bugün sona erecek olan borç limiti yasası, yeni bir düzenlemenin çıkmaması halinde ekonomik hayatı adeta durma noktasına getirebilir. Böyle bir senaryoda, ABD tahvillerinin değeri dramatik biçimde düşerken, küresel finans piyasaları sarsılmaya başlayacaktır. ABD’nin borçlanma mekanizması ne kadar kırılgansa, bu durumun etkileri uluslararası arenada da dalgalanmalara yol açacaktır.
SONUÇ: ÇİFTE ÇIKMAZ VE ARAYIŞTA ÇÖZÜMLER
ABD’nin ekonomik stratejileri ve borçlanma politikası, jeopolitik gerilimleri ve küresel finansal dengeleri etkilerken, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler de bu dalgalanmalardan nasibini alıyor. Hem ABD tahvillerinin değer kaybı, hem de Türkiye’nin bu tahvilleri alarak dolaylı olarak desteklediği dış politikaların etik boyutu, iki ülke ekonomisi arasında çifte çıkma neden oluyor.
Belki de asıl soru şu olmalı: Bir ülke, savaş tehdidi altındaki küresel sistemde nasıl güvenli bir liman arayışına girebilir? Mevcut sistem, kısa vadeli çözümler sunarken, uzun vadede ekonomik ve toplumsal bedelleri ödemeye razı mıyız? Bu soruların yanıtı, yalnızca finansal verilerde değil, aynı zamanda etik ve stratejik değerlendirmelerde de aranmalıdır.
Sonuç olarak, ABD’nin borçlanma politikalarının ve tahvil piyasasının geleceği belirsizliklerle dolu; ancak, bu belirsizliklerin yarattığı riskler sadece ABD ile sınırlı kalmayıp, küresel ekonomiye ve Türkiye gibi ülkelerin ulusal çıkarlarına da yansıyacaktır. Kısacası, ekonomi politikalarında izlenen her adım, sadece rakamsal bir strateji değil, aynı zamanda ulusal ve uluslararası ahlaki sorumlulukların da bir yansımasıdır.