16 Aralık 2023 Cumartesi günü Kâğıthane Premier Kampus seminer salonunda İyilik Sağlık Vakfı’mızın Hamilik Okulu Vakfımızla birlikte düzenlediği Süleyman Gündüz’ün konuşmacısı olduğu Filistin Konferansında Üstad Gündüz tarihi vasfını hâiz bir konuşma yaptı. Mezkûr konuşmayı bugünden itibaren iki bölüm halinde değerli okuyucularımızın irfanına arz ediyorum. Metin deşifresi için İyilik Sağlık Vakfı’mızın kurumsal iletişim uzmanı Mine Parmaksız’a teşekkür ediyorum.
Süleyman Gündüz: Bugünlerde içinde Gazze geçmeyen cümleler zâiddir.
“Filistin’de, Gazze başta olmak üzere Siyonist İsrail’in işgal ettiği tüm yerleşim birimlerinde insanlık tarihinin en büyük vahşeti, soykırımı yaşanıyor. Gündemimiz budur. Bugünlerde içinde Gazze geçmeyen cümleler zâiddir.
Bütün dikkatimizi Gazze’ye veriyoruz. Oysa Batı Şeria’da, Cenin’de, Kalkilya’da, El Halil’de, Beytüllahim’de ve Kudüs’te inanılmaz şeyler oluyor. Çünkü bütün görüş açımız Gazze’ye odaklandığı için orada olan yani Filistin coğrafyasının diğer bölgesinde olanlara karşı bir şeyimiz yok, onlar gündeme bile gelmiyor. Dün Cenin’de onlarca kişi öldürüldü. Filistin topraklarında her gün onlarca kişi tutuklanıyor. Kalkilya’da öyle Nablus’ta öyle… En meşhur sanatçılarından bir tanesi Del Karim Emrullah, paylaşım yaptığı için tutuklandı.
Evet, 1992 eylemi. 1992’de Nisan, Mayıs, Haziran 3 ay içinde Bosna Hersek’te öldürülen Müslüman sayısını hatırlayabiliyor musunuz? Ben size hatırlatayım 60.000. Üç buçuk yıl sonucunda Bosna Hersek’te öldürülen Müslüman sayısı 198.000. Bütün Bosna Hersek’in nüfusu 3.500.000, Boşnakların nüfusu 2.500.000. 2.500.000 kişiden 198.000 kişi öldürüldü, 150.000 kişinin sakatlığı var, 40.000 kadına tecavüz edildi, 1.500.000 insan topraklarını terk etti. O gün savaş başlamadan önce Bosna’nın yöneticilerine -ki burada Aliya İzzet Begoviç’i rahmetle anıyorum- şöyle bir teklif geldi, Dediler ki “Bosna’yı 3 devlete ayıralım, 3 dini ve etnik, bir tarafta Sırp Ortodoks Hristiyanları, bir tarafta Hırvat Katolik, bir tarafta da Müslümanlar.”
Aliya: Savaş ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilir.
Aliya bunu reddetti. Uluslararası ara bulucular “hem silah ambargonuz var, elinizde hiçbir silahınız yok ve sizi yalnız bırakacağız” dediler ve nitekim yalnız bıraktılar. Aliya onlara şöyle bir cevap verdi:’’ Biz farklılıklarımızı bir zenginlik görüp, birlikte yaşamak umudunu korumak için gerekirse canımızdan vazgeçebiliriz.’’ Ne diyor Aliya? “Savaş ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilir.” Şimdi temel soru şu, Bosna’da ki o mücadele Aliya öncülüğünde kazanıldı, bugün yönetim kötü, bu insanlar bunu organize ediyor. Sistemin problemi değil. Yarın, bir gün siyasi istikrarsızlık, yeniden savaş olur mu olmaz mı vs. Hayır Bosna Hersek bütün bir insanlığa örneklik teşkil edecek bir mücadeleyi Aliya’nın öncülüğünde verdi ve başardı. Onun için Aliya şöyle diyor: “Ben Batı’ya giderken başım dik alnım açık olarak gidiyorum. Çünkü biz hiçbir zaman suç işlemedik.
“Bosna Hersek küçük bir toprak parçası değil, Bosna Hersek bir fikir ve idealdir.”
Bosna Hersek küçük bir toprak parçası değil, Bosna Hersek bir fikir ve idealdir.” Bugün insanlığın en büyük problemi ki Filistin’deki mücadelenin temel esprisi de budur, farklılıklarımızı bir zenginlik görüp birlikte yaşamak umudunun korunması ve ona ulaşmak…
İnsanoğlu ve insanla onu yöneten siyaset aklı oturup birlikte konuşmayı beceremediği için çok fazla kan akıtılmış oluyor. Bunun en önemli örneği Bosna’dır. Şimdi temel soruyu soruyorum ve devam ediyorum.
Süleyman Gündüz: Müslümanlar daha fazla tarihin taşrasında yaşayabilirler mi?
Müslümanlar daha fazla tarihin taşrasında yaşayabilirler mi? Müslümanlar tarihin öznesi haline neden dönüşmüyorlar? İşte bu iki mücadele Müslümanları yeniden tarihin öznesi haline dönüştürüyor. Bütün mesele mücadelenin kuralını kimlerin koyacağıdır. O da şüphesiz müttefiklerin işidir. Onlar, Filistinli kardeşlerimiz orada büyük bedel ödeyerek, büyük mücadelelerin örneğini veriyorlar.
Bugün Filistin coğrafyasında yaşayan Filistinlilerin hiçbiri Yahudilerin düşmanı değildir. Yahudiliğe düşmanlık yoktur. 2002’de İsrail, Batı Şeria’ya saldırmıştı, aynı bugünkü gibi bir hal yaşanmıştı fakat dozajı bugünkü gibi değildi. Hatta Yaser Arafat’ın Mukata’daki başkanlık konutu kuşatma altındaydı. Siyonist İsrail askerleri her türlü iğrençliği yapıyorlardı.
Filistin davası bütün insanlığın özgürlük savaşıdır.
Bende “hem bir Filistin mücadelesine destek vermek hem de acaba Siyonist İsrail sorununun çözülmesi için bir arabuluculuk yapabilir miyim?” düşüncesiyle Batı Şeria’ya giderek Yaser Arafat’ı ziyaret etmiştim. Arkasından da İsrail Dışişleri Bakanı Şimon Peres ile görüşmüştüm ve o zaman kendilerine görüşlerimi aktarmıştım. Yaser Arafat’a Filistin davasının ne anlam ifade ettiğini anlatmıştım ve daha sonra bugün mücadele etmiş olan liderlere de aynı şeyi söylemiştim: Filistin davası bütün insanlığın özgürlük davasıdır.
Filistin davası sadece Müslümanların mukaddes beldelerini savunmak değil (Mescid-i Aksa ve Kudüs), Filistin davası sadece işgal edilmiş toprakları geri alma davası değil, Filistin davası Müslümanların 21. Yüzyılda modern batı karşısında yenilgilerin üzerinde oluşmuş olan izzet ve şereflerini savunma davası değildir, Filistin davası bütün insanlığın tıpkı Bosna’da olduğu gibi özgürlük savaşıdır. Filistin’in mücadelesi ve savaşı bütün insanlığın eşitlik savaşıdır. Siz bunlara adalet ve merhameti, insanlığın barış ve esenlik içinde yaşaması adına verilmiş olan mücadeleyi de ekleyin. Nasıl olduğunu anlayacağım. Bugün yeryüzündeki genel anlamda yönetici siyaset aklı Siyonist İsrail rejiminin malulüdür. Onu eleştirebilecek kudrete sahip değiller. Birkaç tane örnek vereyim.
Netanyahu İslam dünyasının siyasilerine meydan okumadı mı?
Netanyahu İslam dünyasının siyasilerine meydan okumadı mı? Bugün Bosna’da başlayan Filistin’de artarak devam eden o küçük topluluklara bahşedilen o büyük özellik bütün insanlığın özgürlük mücadelesidir. Müslüman, Hristiyan, Animist, Hindiust kim olursa olsun bütün insanlığın özgürlük mücadelesidir çünkü bütün insanlığın batı modernitesinin insanlığı taşıdığı yerlerin bilincindeyim, nasıl oluştuğu konusunu da bilen bir insanım.
Batı modernitesinin orantısız bir güç olarak bütün insanlığın zihnini tutsak hale dönüştürdüğü ve insanların düşünme becerilerini ortadan kaldırdığı ve buna karşı işleyişin ilk defa büyük bir mücadele olduğunun bilincindeyim. Onun için Siyonist İsrail rejiminin Başbakanı Netanyahu diyor ki “Bu Paris’te başlayacak, Paris tehlike altındadır, Londra tehlike altındadır.” Oysaki tehlike altında olan tek şey yönetimlerle halkın arasındaki boz uçurumun yeniden idrak edilmiş olmasıdır yani insanların zihinlerinin tutsak edildiğini idrak etmiş olmalarıdır.
7 Ekim bütün insanların prangalarından kurtulmaları için bir milattır.
7 Ekim bütün insanların prangalarından kurtulmaları için bir milattır. Sosyal medyanın bütün insanlık evresinde ne kadar oran oluşturduğunu bilmiyorum ama hepimiz sosyal medyadan görüyoruz.
Keşke insanlık bu kadar büyük bir bedel ödemeden sorunlarını çözebilecek bir idrake ve konuşma becerisine sahip olmuş olsaydı. Bosna’da 198.000 kişi, şu anda Gazze’de şehit sayısı resmi rakamlar, kayıp olanlar ve henüz enkazdan çıkartılmayanlar hariç 18.000’i aşmış durumda ve bunlardan 8.000’i çocuklar. Bosna’da da öyleydi.
Özgürlük bugün en fazla İslam dünyası topluluklarına lazım olan bir kavramdır.
Çocuklar ve kadınlar bu savaşların en büyük özgürlük simgeleridir. Özgürlük bugün en fazla İslam dünyası topluluklarına lazım olan bir kavramdır. Çünkü Müslüman dünyası henüz zihinlerin tutsaklığını yaşıyor. Main dinleri şöyle der: ”Bir ülkeyi işgal etmekten çok daha tehlikeli olan şey zihinlerin işgal altında olmasıdır.” Halen bile söylemlerimizde şu var: Şu küçük topluluk bu kadar büyük orantısız bir askeri güce sahip olan bir ülkeye nasıl kafa tutuyor, bomlara karşı neyinize güveniyorsunuz?
Silah gücünün bir anlamı yok.
Bunun bir anlamı yok, silah gücünün bir anlamı yok. İnsanlık yürekle başlayan bir dönüşüm… Zihnin bunu da kuşattığını ve büyük bir dönüşümün yaşadığını gördünüz. Silah gücümüz yeterli olsa hepimiz öldürürüz. Bazı savaşlar, bazı mücadeleler öldürmezler. Ölümü kutsayan biri değilim. Şüphesiz o çocukların, ay parçası o çocukların ölümünü. 2008’den 2014’e kadar önemli vaktimi geçirdiğim yerlerde vuku bulmuştur. Gazze’den bahsediyorum.
Süleyman Gündüz: Kendimi en fazla özgür hissettiğim yer Gazze’dir.
Gazze kendimi en özgür hissettiğim yer orasıydı. İnanılmaz, müthiş keyifli bir yerdir Gazze. Savaş anlarında da oradaydım. 2008, 2012, 2014 hepsinde oradaydım. 2015’ten sonra siyasi olarak aramızda çok büyük bir rekabet çıktığı için Mısır’la 2015’ten sonraki mücadelelerinde yoktum.
İsrail: Eşitlik ilkemiz yok, herkes bize hizmet etmek zorunda!
Eşitlik. İnsanlar eşittir! Siyonist İsrail diyor ki “Allah bizi seçti ve biz seçilmiş bir kabileyiz, bütün insanlık bize hizmete mecbur, çünkü biz özgür olanların evlatlarıyız, diğerleri köle olanların çocuklarıdır. Eşitlik ilkemiz yok, herkes bize hizmet etmek zorunda”.
Sosyal medyada İsrail’i ziyarete eden birçok kişinin orada şahit oldukları olayları aktarıyor. Zihinsel olarak da biz zaten İsraillilerin üstünlüklerini kabul ediyoruz! “Onları yenmek mümkün değil” gibi bir düşüncemiz var.
Bugün Müslümanların en ciddi meselelerinden birincisi özgürlük, ikincisi zihinsel işgaldir.
Bugün Müslümanların en ciddi meselelerinden birincisi özgürlük, ikincisi zihinsel işgaldir. Bunu ortadan kaldıralım artık. Yahudi’nin yenilemeyeceğine dair sosyal medyada bir sürü şey dönüyor. Yahudiler dünyanın en iyi bilim adamları, sanatçıları, bütün ekonomik güç Yahudilerin elinde.. Bunlar doğru mu, evet maalesef doğru. Bütün dünya onların elinde. İşte bu etkiyi paramparça hale dönüştürebilen bir haldir 7 Ekim olayları.
Şimon Peres’i ziyaret ettiğimde kendisine “siz burada kalıcı değilsiniz, siz olsa olsa Hristiyan dünyasını yenebilirsiniz” demiştim. 19. Yüzyılda Müslümanlar Hristiyan dünya ile kutsal savaşlar verdi. Müslümanların Yahudiler ile hiçbir kutsal savaşı yok. Üstelik Yahudiler Hristiyan dünyanın içinde onları soykırıma uğradılar. Yahudiler, bütün zamanlar içinde sadece Hristiyan dünyanın içinde soykırıma uğradılar.” demiştim.
Müslümanlardan Yahudilere yönelik bir savaş gösteremezsiniz. Üstelik Yahudilerin en özgür olarak yaşadıkları coğrafya Müslümanların egemenlikleri altında olan coğrafyaydı. Mısır’dan Fas’a kadar bütün coğrafyada Yahudiler özgürce yaşadılar. Neden? Çünkü Hristiyan İspanyollarının baskısından kaçmış olan Yahudiler Filistin coğrafyasına sığınmadılar, Kuzey Afrika coğrafyasına sığındılar. Bir kısmını da Osmanlı alıp Balkanlara götürdü.
Yahudilerin en özgür oldukları yer Müslüman coğrafyasıdır.
Her daim Yahudilerin en özgür oldukları yer Müslüman coğrafyasıdır. Ama 1917’den sonra, 2 Kasım 1917’den sonra artık Filistin coğrafyasına başlayan göç ve Filistin coğrafyasında yaşayan insanların baskı ve şiddet altına alınmış olmasıyla birlikte Müslümanlar ve Yahudiler arasında yeni bir durum ortaya çıkmıştır.
İsrail bir travma devletidir.
1948 tarihinde Filistin toprakları üzerinde bir Siyonist İsrail travma devleti kurulmuştur. İsrail devleti bir travma devletidir. Hiçbir Müslüman İsrail Devleti’nin meşrutiyetini kabul edemez. Bununla birlikte Yahudilerle de düşman değiliz.
Bizim tüm problemimiz Siyonist İsrail rejimiyle.
Bizim bütün problemimiz Siyonist İsrail rejimiyle ve Siyonist işgalcilerledir. Şimon Peres’e söylediklerimle devam edeyim. “Eğer Müslümanlarla birlikte yaşayacaksanız onlara baskı ve şiddetle değil, onlarla konuşarak bunu yapabilirsiniz. Şüphesiz Filistin coğrafyasında barış Müslümanların, Hristiyanların ve Yahudilerin ortak bir geleceği beraber kurdukları an, eşit insanlar olarak beraber oldukları an gerçekleşecektir.”
Hiçbir Müslüman için hatta bugün Filistin coğrafyasında en ekstrem siyaseti yürütmüş olanların dahi meselesi Yahudilerle değildir. Bu uç siyaseti kimler yürüttü İslami Cihat. Onların liderlerinin söylemlerine bakın asla bir Yahudi düşmanlığı göremezsiniz fakat İsrail rejimine karşı mücadele en temel noktadır. İşgalci olana, zulmedene karşı bu mücadele… Ama komşu olan Yahudi’ye herhangi bir ayrımcılık yok. Biz de bunu yapamayız, yapmamalıyız.
Empati kurmamız gerekiyor.
Peki, ne yapmamız gerekiyor? Empati kurmamız gerekiyor. Şu an yapılan şiddetle baskı altında tutmak, korkutmak ama sizi temin ederim ki bir gün öyle bir zaman gelecek ki Filistinliler korku ve ölüm eşiğini aşacaklar ve Siyonist İsrail için bir ateş topuna dönecekler.
Çaykaralıların sosyal antropolojik özellikleri var!
“Ne yapmalıyız?” dediğimde Çaykaralıları örnek alın demiştim. Bu Türkiye Devleti Cumhuriyeti Çaykaralıları çok elverişli insanlar olarak gördü Rumlarla problem olan yerlere Çaykaralıları yerleştirdi. Gökçeada, Kıbrıs veya Hatay-Kırıkhan gibi yerlere Çaykaralıları yerleştirdi. Kürtlerle problem olan yerlere -problem değil Kürtlerle birlikte yaşamayı tecrübe etmeleri için- Van Özalp’e Çaykaralıları yerleştirdi. Çaykaralıların çocukları Laz aksanıyla Kürtçe konuştu. Dolayısıyla bu Çaykaralıların sosyal antropolojik özellikleri var! Onlardan bir şey almak gerekiyor. Bugün Hatay-Kırıkhan, Kıbrıs, Van-Özalp örnektir Urfa’ya da yazılmışlardır fakat her ne olduysa Urfa’da kalamadılar.
Hiçbir Müslüman bilinç Kudüs ve Filistin coğrafyasında iki devletli yapıyı kabul edemez.
Şimdi size şunu söyleyebilirim. En güçlü vurgu iki devletli yapı. Hiçbir Müslüman bilinç iki devletli yapıyı kabul edemez. İki devletli yapı Siyonist İsrail rejiminin meşruiyetidir. Yahudilerle birlikte yaşayabiliriz ama Siyonist İsrail rejimi ile birlikte yaşayamayız. Siyasiler oturup konuşsunlar. Hazin olan şey ne biliyor musunuz? İslam dünyası toplulukları Filistin’e her türlü yardımda bulunuyorlar. Fakat bir yardım eksik, siyasi yardımda bulunmuyorlar.
İslam dünyasının Filistin’deki İsrail sorunuyla ilgili hiçbir çözüm önerileri yok.
Çünkü İslam dünyası topluluklarının Filistin’deki İsrail sorunuyla ilgili hiçbir çözüm önerileri yok. Bütün çözüm önerileri Batı’nın ürettiği iki devletli yapı üzerinde kurulu ve alternatif çözüm önerisi yok. Bu mücadele böyle bir durumu da ortaya çıkartacak.”
YARIN: Süleyman Gündüz: 7 Ekim insanlığın eşsiz bir zaferidir!
İbrahim Ethem Gören-19.12.2023 Yazı No: 554