Gazze'de bulunan hastaneye İsrail’in bombalı saldırı düzenlemesi ile beraber küresel piyasalarda risk algısı yoğun bir biçimde yükselirken, ABD Merkez Bankası FED’in önümüzdeki dönem için belirlemeyi düşündüğü para politikalarına ilişkin fiyatlamaları sonucu ortaya çıkan öngörülemezlik durumunun pozisyonunu koruduğuna şahitlik ediyoruz.

Küçücük bir alanda yerleşik olan Gazze’deki el-Ehli Baptist Hastanesi’ne gerçekleştirilen ve modern dünyanın en büyük katliamı olarak kabul edilen bombalı saldırının ardından yüzlerce çocuk, kadın ve diğer hastalar resmen yok edildi. Küresel ölçüde muazzam tepkilere maruz kalan son saldırıların ardından çatışma alanının genişleme ihtimalinin yüksek olması nedeniyle oluşan petrol arzını etkileyebilme olasılığı yüzünden varlık fiyatları üzerinde de etki görülmeye başlandı.
Geçtiğimiz günlerde ABD'nin açıkladığı perakende satışlar tüm beklentileri aşmayı başarırken, nur topu gibi bir enflasyon endişeleri daha dünyaya geldi. Ülkedeki perakende satışlar, geçtiğimiz ay yüzde 0,7 yükselerek aylık bazda 704,9 milyar dolara ulaştı. Gerçi Amerika Birleşik Devletleri resesyona girse dahi yakın zamanda yaşanan hükûmetin kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı günlerdeki kadar bile sıkıntı meydana getirmeyeceği de aşikâr vaziyette.
Böylesine bir geçiş dönemine maruz kalınmasıyla tahvil piyasalarındaki satış baskısı yoğun biçimde dikkat çekerken, ülkedeki 2 yıllık tahvil faizinin yüzde 5,20, 10 yıllık tahvil faizinin ise yüzde 4,83 gibi bir rakamla son 16 yıllık dönemin doruk noktasına yakın biçimde yol aldığını gözlemliyoruz. Enflasyonun yolunun henüz net olmadığına kanaat getirseler bile yükselişin üzerinin kapatılamayacağını gören Amerikalı ekonomistler, hâlâ ekonominin yavaşladığına dair teyit arıyorlar gibi görünüyor.
Gezegenimiz bir yandan doğal afet ve salgınlarla boğuşurken diğer yandan da bölgesel çatışmaların ve jeopolitik değişimlerin etkisiyle oluşan varlıklardaki risk fiyatlaması, çatışmaların yayılma endişesi yüzünden normal fiyatlamaya biraz geç dönüyor. Bu da ister istemez yatırımcıyı karamsar bir tabloya maruz bırakıyor.
Teknolojinin ilerlemesi sebebiyle bilgiye ve anlık haberlere erişimin eskisinden çok daha hızlı ve kolay olmasından ötürü negatif yönlü durumların spekülatörler tarafından manipüle edilmesi de yatırımcıyı olumsuz biçimde yönlendirebiliyor.
Savaşın ilk anlarında durumun derinliği henüz çözülemezken ekranlara yansıyan iç karartıcı ve insanlıktan utanç duyduran görüntülerin ardından, güvenli liman arayışına giren birçok kişi ya da kurum, ilk etapta Amerikan tahvilleriyle birlikte altın ve Japon Yeni gibi alternatiflere de bel bağladı. Yoğun talep oluşması üzerine ABD tahvil vadelileri boşluklu olarak yukarıya doğru açılış görmüştü. Bunu altın piyasasının da kopyaladığını gözlemledik. Ancak başta Türkiye ve sonrasında diğer ülkeler tarafından yapılan itidal çağrıları ve taraflar arasında oluşan güç dengesi sebebiyle çatışmanın bulaşıcı etkisinin zayıf olduğunu düşünen piyasa yapıcıların alım satımlarıyla fiyatlamalar jet hızıyla normal seyrine geri döndü.
Bu bağlamda yatırımcılara yapabileceğimiz en büyük tavsiye, bölgesel ya da küresel ölçekteki jeopolitik gelişmeleri alternatif kaynaklardan teyit ederek derin biçimde analiz etmeleridir. Risk fiyatlamasının sona erdiğini söylemek şimdilik imkansız gibi görünse de altının fonlardan daha çok alıcıyla karşılaşacağını da düşünebiliriz. Uzun vade için altında da risk gayet yüksek. Yeşil mumlar her ne kadar arşa ulaşacakmış gibi pozisyona girse de hepimiz gayet iyi biliriz ki ummadığımız bir anda ve beklemediğimiz bir şekilde bizi üzebilecek potansiyelini her zaman korumaya devam eder.
Son olarak, mevcut gelişmelerin ardından petrole yapılacak her türlü yatırımın yüzleri güldüreceğine inanan bir güruhla karşı karşıyayız. Yatırım tavsiyesi olarak alınmaması kaydıyla petrole yapılan yatırımların aşağı ve yukarı yönlü olarak dünyadaki en büyük risk olduğuna da dikkat çekmemizde fayda var.