Kudüs'ü elinde meşale gibi taşıyan, Kudüs sevdalısı, “Eylem yapıyorum öyleyse varım” diyen Nuri Pakdil, eylem yüklü düşünceleriyle, öncülüğünü ve kuruculuğunu yaptığı Edebiyat dergisiyle, Kapitalizm'in ve Komünizm'in rüzgarına kapılmamıştır.
O büyük bir çoşkuyla, Necip Fazıl'ın Büyük Doğu'sunun, Sezai Karakoç’un Diriliş'inin geleneğini sürdürmüştür. Onları "Yedi Güzel Kurucu"su olan Mavera Dergisi izlemiştir.
Ardından gelen kuşaklara, düşüncesini servet, eylemini miras olarak bırakan, dünyayı kan denizine dönüştüren,Amerika'nın, İsrail'in "Çağdaş Macbeth"leri döneminde Pakdil, "Antifiravunist, Antikapitalist, Antikomünist, Antiemperyalit" tavır sergilemiştir. Pakdil Necip Fazıl'ın "İhtilal" kitabında, tarihsel, düşünsel ve eylemsel boyutlarıyla, ele alarak arka planını anlattığı, “Sapına kadar İslam Devrimcisi” olmuştur. İslam devrimcisi olarak Pakdil, oyunu hep Mekke'ye, Medine'ye, Kudüs’e vermiştir. Ve ömrü boyunca oyunu, hep İslam'dan yana kullanmıştır.
Pakdil’in ömrünü verdiği Edebiyat dergisi, denemeleriyle, şiirleriyle, öyküleriyle, çevirileriyle bir kuşağın, düşünce ve eylem dünyasına, yeni kavramlar, yeni bakışlar, yeni açılımlar, kazandırmıştır. Pakdil Fransızca yazan dünyadan yaptığı çevirilerle, Türkiye’nin düşünmesini ve eylem yapmasını bilen kuşaklarına, Batı edebiyat dünyasıyla birlikte, Arap edebiyat dünyasıyla tanıştırmıştır. Onların yerelleşerek küreselleşmelerinin, küreselleşerek yerelleşmelerinin yolunu açmıştır. Herkesin evinde bir Mevlana köşesi olmalı diyerek, Mevlana'nın pergel stratejisini izlemelerini önermiştir.
Pakdil hayatı boyunca, "Tek Parti Yönetimi"nde, baskıyla, şiddetle kasırgaya dönüşen yabancılaşma, rüzgârlarına karşı durmuştur. “Servetim ve mirasım eylemdir” diyerek, şiirleriyle, denemeleriyle, günlükleriyle, oyunlarıyla, Maraş’tan, Ankara’dan, Eskişehir’den, İstanbul’dan bütün dünya şehirlerine, büyük “Düşşel Yürüyüş”ler düzenlemiştir. O Tarık Bin Ziyad gibi, bütün gemileri yakarak, eylemi ceketinin yakasında, bir rozet gibi değil, omuzunda bir mavzer gibi taşımıştır.
Pakdil'in yolu hiçbir zaman kalabalıkların yolu olmamıştır. O her zaman Necip Fazıl gibi: “Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak" demesini bilmiştir. Düşünceyi servet, eylemi miras olarak görmüştür. Bütün insanlığın peşinde koştuğu, kirli mülkiyete her zaman karşı durmuştur. Tapulu bir mülk sahibi olmadan, aklının ve alnının terinin karşılığından fazlasına özenmeden, ömrünü tamamlamıştır, "Yitik Cennet"teki tapulu ana yurduna ve baba evine dönmüştür.
Pakdil bir ömür yılmadan, sürdürdüğü düşünceleriyle, eylemleriyle çağını sorgulamıştır. Sorgulanmayan çağlarda hiçbir gücün, barışın öncülüğünü yapamayacağını, savaşların üstesinden gelemeyeceğini, bıkmadan, usanmadan sürekli tekrarlamıştır. O hayatı sorgulamayan aydınların, hayatı yaşanır kılamayacaklarını durmadan vurgulamıştır. Ve bütün gücüyle Yeni Hitler'lere, Yeni Mussolini'lere, Yeni Stalin'lere karşı, insanı savunmuştur.
Atıf Bedir'in çok sevilen kitabının ismiyle tekrarlanırsa, seküler saldırılara karşı Nuri Pakdil, "Direniş Hattında Bir Devrimci" olmuştur. Ancak onun devrimciliği, dinleri toplumların "afyon"u olarak gören peygamberleştirilenlerin devrimciliği değildir, hayatları pahasına dinleri savunan peygamberlerin devrimciliğidir. İbrahim'lerin Nemrut'lara, Musa'ların Firavun'lar karşı verdikleri büyük savaşlar yanında, bütün savaşlar çok küçük kalırlar.
Nuri Pakdil Habil'le, Kabil'le başlayan savaşta, Habil safında direnen, inanmış, hiçbir alanda, hiçbir ödün vermeyen, kararlı "Allah önünde her varı yok gören" bir "İslam Devrimcisi"dir. Onun yüzü Atina'ya,Roma'ya, Moskova'ya,Washington'a,Brüksel'e değil, Mekke'ye,Medine'ye,Kudüs'e dönüktür.Onun bilgi ve bilgelik dünyasında, Adem Peygamber'in şehiri Mekke, Muhammed Peygamber'in şehiri Medine, İbrahim Peygamber'in şehiri Kudüs,tartışılmaz bir yer tutar, vazgeçilmez bir önem taşır.
Yirmibirinci yüzyılda barışının mimarları, Atina'nın Filozof'larının yolundan giden seküler dünyanın devrimcileri değil, Kudüs'ün Peygamber'lerinin yolundan giden, kutsal dünyanın devrimcileri olacaktır.Onlar Tur Dağı'nda Musa ile, Gökyüzün'de İsa ile, Miraç'ta Muhammed ile savaş dünyasını barış dünyasına dönüştürerek, "Yitik Cennet"e giden yolu açacaklardır.Onların silahları omuzlarında taşıdıkları mavzerler değil, ellerinde taşıdıkları "Öldürmeyeceksin, suçsuz bir insanı öldüren, bütün insanlığı öldürür" diyen Kutsal Kitap'ları olacaktır.