1990’lardan evvel doğup bugün hayatta olanlar birkaç çağı bir ömürde tecrübe etmiş kişilerdir.

İnternetin, bilgisayarın, cep telefonunun, kısacası dijital dünyanın hayatımızda olmadığı yıllarda mahallemizin, şehrimizin, ülkemizin dışına ancak sohbet kültürüyle, kitaplarla, ders kitaplarıyla ve sonra da televizyonla çıkabiliyorduk.

5Cc1701F 7435 4507 94E2 47Bc1Ccd34Eb

Kabına sığmayan çocukluğumuzda dünyamızı genişletmek; zamanı, mekânı, alemleri ve insanları daha çok tanıma heyecanı ve arzusu bizi cilt cilt kitapların sayfalarında bir gemiye, bir uzun yol otobüsüne, bir uçağa, bir atın sırtına ve hatta bir uzay mekiğine binmiş hissi ile yolculuk ederdik. Kitaplar… Evliya Çelebi’den daha çok seyahat etme, keşfetmenin tarifsiz hazzını yaşama ve böylelikle büyüdükçe büyüdüğümüzü fark etme süreci… 

Omzundaki heybede dini kitap ve ansiklopedi satanlardan çok kitap alırdı babam. “Kimyâ-yı Saadet, İhyâ'u Ulûm'id Dîn, Mizânü’l Ahlâk, Peygamberler Tarihi, Mukaşefetü'l Kulüb, İslâm Tarihi, Nûrü’l İzâh ve Tercümesi, Marifetnâme, Risâleler-Hasan el-Benna..." Akşamları evde bizlere bu kitapları sesli okuturdu, üç beş yaprak. Anladığımızı anlattırırdı. Daha sekiz on yaşlarındayız. Okul harçlığımızı yemez, biriktirir gazete bayiden ansiklopedi fasikülleri alırdık. Biriken fasikülleri matbaada ciltletirdik. Bir de gazete eki olarak aldığımız kitaplar vardı. Ayrıca ve en çok da sabırla biriktirdiğimiz kuponlarla ve heyecanla aldığımız ansiklopediler… En çok kitap veren gazeteler Tercüman, Millî Gazete, Türkiye ve Milliyet… Görgü Ansiklopedisi, Avrupa Ülkeleri Ansiklopedisi, Ne Neden Niçin, Gelişim Hachette Türk ve Dünya Tarihi Ansiklopedisi, Altın Bilgi Ansiklopedisi, Osmanlılar Albümü, Rehber Ansiklopedisi, Hayat Ansiklopedisi…

Kitaplar ve ansiklopediler dönemin veri bankası, bilgi kaynağı… Ancak ansiklopedilerin birçoğu Batılı zihnin biçimlendirdiği bilimsel dil kullanıyordu. Bunu çocuk aklımızda fark ediyorduk. Misal; ben on bir, abim on dört yaşımızdayken (1984) bayiden fasikül fasikül alıp ciltlettiğimiz bol renkli ve parlak resimli “Ne Neden Niçin” başlıklı ansiklopedi evrim teorisini savunuyor, insanın hayvandan geldiğini, parlak maymun resimleriyle anlatıyordu. Bu kitabı almakla günâh işlemiş hissi yaşardım hep. Ansiklopedilerin kâğıt ve dizgi kalitesi, renkliliğiyle gâvurun kitapları renkli, bizim kitaplar siyah-beyaz televizyon gibiydi: Üçüncü hamur kâğıt, Kâğıt kalitesinden dolayı kitaplardaki fotoğraflar soluk, belli belirsiz… Çocuk ruhumda Batılı ansiklopediler fırından çıkmış taze somun, bizimkiler kuru ekmek… 15 yaşımdayken (1988) harçlığımı biriktirerek aldığım “Osmanlılar Albümü” başkaydı ama… Altını çize çize satır satır okuduğum bu ansiklopedi kâğıt ve cilt kalitesi, mizanpajı, dizgisi, capcanlı ve renkli resimleriyle fevkalâdeydi. 

(Ancak bir eleştirimi dile getirmeliyim: 

Sultan II. Mahmut'tan önceki padişahların resimleri yeniden çizilmeli. IV. Murat hariç! Osmanlı padişahlarının resimleri gençlere ve insanlara heyecan vermiyor. Türk padişahlarının bilinen portrelerini maalesef Türkler çizmemiştir. Padişah portrelerin hemen hepsi aynı yüz, kıyafet ve çizgilere sahip...  Çizimlerde cihan padişahları oldukça yaşlı, bakışları mahmur, yorgun ve kilolu... Devlet adamından ziyade türbedara benziyor hepsi. Bu resimlerin kasıtlı böyle çizildiğini düşünüyorum. Halbuki meselâ Fatih İstanbul'u fethettiğinde 21 yaşındaydı. Erzurum'un Bânisi Kanuni Sultan Süleyman 25 yaşındayken Belgrad'ı fethetti. Orhan Gazi 45 yaşındayken Bursa'yı fethetti. Yıldırım Beyazıt Niğbolu'da Haçlı ordusunu yendiğinde 36 yaşındaydı. Yavuz tahta çıktığında 42 yaşındaydı...)

1988’de TDV İslam Ansiklopedisi’nin reklamları vardı her yanda, camilerde bilhassa… Gözlerime inanamıyordum. Reklamlar bu İslam Ansiklopedisi’nin diğerlerinden çok kaliteli olduğunu gösteriyor öğrenci ruhumun iştahını kabartıyordu. İştahımı kesen bir şey vardı; ansiklopedinin yılda ancak bir cilt hazırlanması… Ayda bir cilt ansiklopedi edinmeye alışmış ve tez canlı bir ruha sahip olmam nedeniyle ilk iki ciltten sonra, TDV İslam Ansiklopedisi’ni bekleme sabrı gösteremedim ve almayı (beklemeyi) bıraktım. 2007’den sonra TDV İslam Ansiklopedisi’ni eksik ciltleriyle edindim ve 2016’ya kadar ciltleri aralıksız takip edip iki ek ciltle beraber 46 ciltlik ansiklopedimi tamamladım.

Şunu abartısız diyebilirim; ilkokula başlamadan evvel kitap ve dergilerin içinde kundaklamaya başladığım zihin dünyamda, bilgi ve bilinç inşasında ansiklopediler çok mühim yere sahip. Bilginin galipler tarafından değiştirilebildiğini; bilgi marifetiyle insanların, ülkelerin ve hakikatlerin sömürüldüğünü, bilginin onu üreten veya elinde tutanda sadece bir aydınlanma aracı değil istenildiğinde korkunç bir silah olduğunu çok küçük yaşlarda fark eden biriyim. Bilginin kendi felsefesi ve ahlâkı olduğunu… 

2013 yılında Erzurum’da ağırladığım, Avrupa ülkelerinin kütüphanelerinde yoğun mesai harcamış kıymetli hocamız Prof.Dr. Tahsin Görgün hocamızın sohbetinden aldığım notları sizlerle paylaşayım: Batılılar hukukun üstünlüğünü, insanın değerini ve devlet yönetim ilkelerini Türk İslam kaynaklarından öğrenmişlerdir. Bunları kendilerinin bastığı; fakat bugün çok ön plana çıkarmadıkları tarih kitaplarında kendileri söylüyor. 1730’da Avrupa’da basılan 44 ciltlik “Dünya Tarihi”nin tam 20 cildi İslam Tarihi’yle alâkalıyken 1920’de Wells tarafından yayımlanan ve Varlık yayınlarından Türkçeye de çevrilen Dünya Tarihi’nde İslam tarihine sadece 15 sayfa ayrılmıştır. 1730’da 20 cilt, 1920’de 15 sayfa… 1730’da basılan Dünya Tarihi’nin sadece bir cildi (500 sayfa) Hz. Muhammed’in (sav) hayatını anlatmaktadır. Yani bizim bildiğimiz siyer. Bu kitabın birinci cildinin kapağında “Dünyada Modern Zaman-Hz. Muhammed’in Doğuşu” yazar.

Aynı tarihlerde yazılı 62 ciltlik başka bir Dünya Tarihi kitabının 44 cildi İslam tarihine ayrılmıştır. 18. yüzyılda Avrupa’da iki çağ kabul edilir: Eski çağ ile modern çağ. Modern Çağ İslâmiyetle başlatılır. Orta çağ ifadesi sonradan uydurulmuş ifadedir. Aynı tarihlerde bu kitabın Fransızcaya çevirisi 125 cilt olarak basılmış, bu kitapta da 30 cilt İslam Tarihi’ne yer verilmiştir. Yine Batı’da 1801’de yazılan 24 ciltlik Dünya Tarihi’nin tamamı ise bildiğimiz Peygamberler Tarihi’dir. Bu kitapta da modern tarihin başlangıcı Hz. Muhammed’in doğuşu olarak ele alınmıştır. Avrupa’da 18. Yüzyılı temsil eden düşünür Voltaire’nin kaleme aldığı Dünya Tarihi’nde (1756) ise (Essaı Sur Les Moeurs Et L’esprıt Des Natıons / Ulusların Davranışı ve Ruhu Üzerine Deneme) “Tarih Yazarlığı ve Tarih İslâmiyetle Başlamıştır!” ifadesi dikkat çeker. Bu kitabın dokuzuncu bölümünde (9.Remarque) “Yeryüzündeki en önemli fikrî değişiklik Muhammed’in tebliğidir.” cümlesi de dikkate şayandır.

Evet, tarihi de bilgiyi de galipler yazar. Mustafa Müftüoğlu’nun 12 ciltlik kitabının adı her şeyi anlatıyor: Yalan Söyleyen Tarih Utansın!

Denis Diderot ve Jean le Rond d'Alembert’ın editörlüğünde 1751 ve 1772 yılları arasında geliştirilerek yayımlanan ve ilk ansiklopedi olarak kabul edilen “Encyclopédie ou Dictionnaire raisonné des sciences, des arts et des métiers” (Ansiklopedi ya da Bilimler, Sanatlar ve Zanaatların Sistematik Sözlüğü), Fransa'da Aydınlanma Düşüncesi’ni temsil eden bir eser haline gelmiştir. Ansiklopedi bilgiyi herkesin kullanımına sunmak demek. Bilgiyi üreten ve yöneten de herkesi yönetme kudretine sahiptir.

TDV İslam Ansiklopedisi’nden evvel (çocukluğumuzda ve ilk gençliğimizde) okul kütüphanelerinde rastladığım, MEB logolu, siyah ciltli bir “İslam Ansiklopedisi” daha vardı. Kapağı gibi sayfaları, yazı tipi, tasarımı da iç karartıcıydı. Adı güzeldi ama kendi güzel değildi. Sonradan öğrendim ki bu ansiklopediyi müsteşrikler hazırlamış, bizimkiler de tercüme etmiş. İslam dünyasını, toplumlarını dinî, idarî ve sosyolojik dönüştürme ve sömürme amaçlı bilgi toplamak amaçlı vazifelendirilmiş istihbarat şeflerinin, oryantalistlerin Hollanda’da 1913 ila 1939 yılları arasında hazırlanmış ve özgün adı “The Encyclopaedia of Islam”mış. Türkçeye tercüme edilirken bazı düzenleme ve madde ilaveleri olmuş. Ansiklopedide ehl-i sünnet hassasiyetiyle sürdürenleri rahatsız eden pek çok nokta bulunmaktadır. 2-5 Mayıs 1939’da Ankara’da toplanan I. Türk Neşriyat Kongresinde alınan karar doğrultusunda, dönemin Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) Hasan Ali Yücel tarafından ansiklopedinin tercüme talimatı verilmiş ve tercüme işi 1940’ta başlayıp 1987’de tamamlanmış. Eşref Edip 1940’ta bir broşür yayımlayarak müsteşriklerin, Batılı zihnin hazırladığı bu ansiklopediye dair reddiyelerini yazmış ama çalışmasını tamamlayamamış.

TDV İslam Ansiklopedisi ise İslam kültür ve medeniyetin on beş asırlık serüvenine ilişkin İslam coğrafyasında Müslümanlar tarafından hazırlanmış, telif edilmiş ve tamamlanmış ilk özgün ansiklopedidir. TDV sitesinde ansiklopedi şu cümlelerle tanıtılır: “Başlangıcından günümüze kadar İslâm dini, tarihi ve medeniyeti ile İslâm toplumlarına dair hemen her konuda güvenilir, doğru ve yeterli bilgi sunmayı hedefleyen TDV İslâm Ansiklopedisi, İslâm ilimleri ve İslâm düşüncesinin yanı sıra beşerî ve sosyal bilimlerin farklı alanlarında yapılacak araştırmalar için kapsamlı bir kaynaktır.” Emeği geçenlerden Allah razı olsun. Türkiye Diyanet Vakfı bu muhteşem ansiklopedi hakkında şu bilgileri verir: “Türkiye Diyanet Vakfı (TDV) tarafından 1983 yılı sonunda kurulan İslâm Ansiklopedisi Genel Müdürlüğü'nün yürüttüğü çalışmalar ilk meyvesini verdi ve TDV İslâm Ansiklopedisi'nin 1. cildi 1988 yılında yayımlandı. Aynı yıl özellikle ilâhiyat ve İslâm ilimleri alanında nitelikli ilim adamlarının yetişmesine katkıda bulunmak amacıyla Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM) kuruldu. 1993 yılında ansiklopedi çalışmaları ile araştırmacı yetiştirme faaliyetleri İSAM bünyesinde aynı çatı altında birleştirildi. Bu tarihten itibaren İSAM tarafından hazırlanan TDV İslâm Ansiklopedisi 2013 yılı sonunda 44. cildinin, 2016 yılında da iki ek cildin yayımlanmasıyla matbu olarak tamamlanmış bir eser haline geldi.”

05768368 2A2F 449C Bdca 8958Bb260A5C

İşte iki bin Müslüman âlimin hazırladığı İslam medeniyetinin bu ilk ansiklopedisinin 1983’ten 2016’ya kadarki 33 yıllık yayım süreci belgesel-kurgu formunda filmleştirildi. Yapımcılığını Halil Kardaş, senaristliğini Selman Kılıçaslan ve yönetmenliğini Murat Pay’ın üstlendiği belgesel film sadece ansiklopedinin ve İSAM’ın tecrübesini, hikâyesini anlatmaz, film Doğu-Batı kıskacında İslam coğrafyasının ve Türkiye’nin geçirdiği zihinsel travmalara da temas ederek bu travmadan ancak ilimle, sabırla, doğru metotla ve meşveret (ortak akıl ve gayret) kültürüyle çıkılabileceğini gösterir. Filmde Türk-İslam dünyasının yaşadığı travmayı “Ortadoğu yarım kalan işler mezarlığı” repliği vurgularken filmin Kuran ayetlerinde sıkça geçen ا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا “Ey iman edenler!” sözüyle başlaması ve bir rüya da olsa imamın ayetin sonrasını unutması fevkalâde vurguluyor. Kuran’da “Ey iman edenler!” ile başlayan ayetler Allah’ı (cc), Peygamberleri anma ve Allah’a ve peygamberlere itaat etme konusunda uyarıcı ve hatırlatıcı ayetlerdir, ikazdır. Bu sahne bize “Bezm-i Elest” meclisini hatırlatır. Evet biz bu dünyaya hatırlamaya geldik. Bu sahneden sonrası film büyük bir diriliş ve hatırlama eylemi olarak Kuran’dan ilham alan bilginin, hikmetin peşine düşen bir meclis ortaya çıkarır ki Yunus Emre’nin “Meydan içinde merdaneler var!” mısrasını hatırlatır. Filmde İSAM binasındaki “meydan” dünyanın dört bir yanından Müslümanların toplandığı meydandır. Mekânın dairesel biçimi hatırlama kapısından girdiğinizde bezm-i elest meclisini, diriliş kapısından girdiğinizde mahşer meydanını, dış gerçeklikte içinde yaşadığınız dünyayı ve evreni nihayetinde bir dertli dolap gibi Müslümanca zaman kavramını hatırlatır. 

Filmin başında fark edilmeyenler film ilerledikçe Çehov’un hikâyelerindeki gibi zaman zaman, mekân ve nesneler yerli yerine oturuyor. Filmin baş kahramanı Niyaz ile Ekmel Hocanın, İSAM çalışanlarının ve ansiklopediye madde yazan hocaların filmin adında geçen “hep”i bütünleyen parçalar olduğunu (filmde kısa da olsa bir sahnede pazıl/puzzle yapılır) ve aslında filmin kahramanının bir şahs-ı manevi etrafında “bir”leştiğini gösteriyor. “Hep Otuz Üç Yaşında” ismindeki hep, bir’i işaret ediyor; eskimez, pörsümez, capcanlı, heyecanlı bir’i… Niyaz’ın ansiklopedinin hazırlanmaya başladığı zamanın değişmeyen ilk heyecanı temsil ettiğini, Niyaz’ın değişmeyen güler yüzünden, gayretinden ve film boyunca değişmeyen gömleğinden anlıyoruz. Aynı şey Ekmel Hocanın bordo süveteri için de geçerli. Ama bunu ancak filmin sonunda fark edebiliyoruz. Aslında Niyaz da Ekmel Hoca da ve diğerleri de 33 yılı bir anda yaşayan şahs-ı manevi diriliğini ve olgunlaşmayı verir. Niyaz bir duadır, dilektir, yakarmadır, taleptir, istektir; Ekmel ise kâmil, mükemmel, kusursuz demektir. Zamanın tekliğini filmin başındaki genç İlahiyatçı Niyaz’ın takım elbisesini filmin sonunda Ekmel Hocanın üstünde de görmemiz fevkalâde gösteriyordu. Müslümanca zaman kavramının dairesel hareketinin birbirini izleyen iki kelimesidir Niyaz ve Ekmel… Her daim niyaz her daim ekmel!

İSAM binasındaki dairesel meydanda zaman zaman Niyaz ile Ekmel Hocanın karşılıklı konuşması yönetmen Murat Pay’ın “Gölge Oyunu Karagöz ve Sinema” üzerine yüksek lisans yaptığını ve “Hayal Perdesi Film Atölyesi” eğitmeni olduğunu da aklımıza getiriyor. Evet Müslüman ruh inşasında dünya bir hayal perdesidir, bir gölgeliktir. Yönetmen Murat Pay’ın filminde bunu ziyadesiyle hissedebilirsiniz. Filmde olduğu yerde dönen bir zamanın içerisinde buluyorsunuz kendinizi… “Otuz Üç” sayısı ansiklopediyle ilgili emek yılını gösterirken İslam din kültüründe bir tespih sayısıdır. Allah’ı tenzih ve takdis etmeyi hatırlatır.

Filmden not aldığım diğer bir söz de “Önce kumaşta karar kılmak lâzım!” oldu. Hem filmin başında hem sonunda terzi tarafından söylendi bu söz. Kumaşa birçok anlam yükleyebilirsiniz; ama en önemlisi “liyâkat” olsa gerek. Mevlâna’nın “Her kamıştan ney olmaz!” metaforu gibi... Önce metodu belirlemek, lâyık kişileri bulmak sonra işe başlamak… Filmin bir peygamber mesleği olan terziliği öne çıkarması kadim kültürümüzdeki idrak ve ruh katmanlarına göndermedir, diye düşünüyorum.

29. Saraybosna Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan "Hep Otuz Üç Yaşında" Korkut Ata Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü'ne ve Türkiye Yazarlar Birliği’nin 2023 Yılı Yazar, Fikir Adamı ve Sanatçıları Ödülleri’nde TV Belgesel Ödülü'ne layık görülen film hem belgesel hem drama formunda…

İslam bilgisini, kültürünü, hikmetini, akıl ve ruh birlikteliğini; hep, bir ve biz kavramlarını hatırlatan muhteşem bir çalışma… Erzurum’da filmin galasında filmin yapımcısı ve yönetmeni güzel insanlarla filmi beraber izledik. Bu vesileyle İslam Ansiklopedisi’ne, İSAM’a ve bu filme emek verenlerden Allah razı olsun. 

“TDV İslam Ansiklopedisi” ve “Hep Otuz Üç Yaşında” filmi birer diriliş muştusudur.