Savunma sanayiinde devrim niteliğinde bir adım atan Türkiye, kendi Çelik Kubbe sistemini geliştirme yolunda önemli bir ilerleme kaydetti.
İsrail’in dünyaca ünlü “Iron Dome” (Demir Kubbe) sistemine benzer bir şekilde geliştirilen bu sistem, ülkemizi her türlü hava tehditine karşı daha güvenli bir hale getirme potansiyeline sahip. Ancak mesele yalnızca bu teknolojiyi geliştirmekle bitmiyor; asıl soru şu: Türkiye’deki siyasi muhalefet bu konuda neden sessiz kalıyor?
Bir önceki dönemde ana muhalefetin başındaki muhteşem Zat-ı Piro beyefendinin deklare ettiği üzere “Yunanistan bize mi saldıracak?” ya da “YPG legal bir yapılanmadır, Türkiye için sorun teşkil etmez” şeklindeki sözleri hâlâ kulaklarımızda. Bu hükümet ne yaparsa yapsın beğenmeyecekleri için ne kendisinin ne de halefinin değerlendirmeleri özellikle savunma sanayii hususunda artık vatandaş nezdinde çok da önem arz etmiyor.
Çelik Kubbe; radar sistemleri, füzeler ve atış kontrol mekanizmalarından oluşan bir hava savunma sisteminden ibaret olup temel amaç olarak roket, havan mermisi ve diğer tehditleri havada etkisiz hale getirerek sivil ve stratejik alanları koruma görevini içermektedir. İsrail’in bilhassa son birkaç yıldır bu alandaki başarısı, Türkiye gibi stratejik açıdan kritik bir bölgede bulunan ülkeler için büyük bir örnek oluşturdu. Ancak Türkiye’nin sistemi daha gelişmiş bir teknolojiyle donatılıyor.
Katıksız müttefikimiz Amerika Birleşik Devletleri’nin Patriot sistemlerine talip olan Türkiye, NATO’nun ileri karakolu konumunda olmasına karşın olumlu bir sonuç alamamasından ötürü bu sefer emperyalizmin kanatlarını kıracak biçimde Rusya’nın geliştirdiği S400 hava savunma sistemlerini satın almıştı. Her ne hikmetse Yunanistan dahil birkaç NATO ülkesinde de aynı sistemler halihazırda kullanılıyor da olsa fatura Türkiye ekonomisine kesildi.
Her türlü vesayeti elinin tersiyle ittirip kendi bağımsız yolunu çizen Türkiye Cumhuriyeti, silahlı insansız hava araçlarındaki dünyaca kabul edilen başarısını bu kez de hava savunma sistemlerine taşıdı. Öyle bir başarı ki; Türkiye’nin savunma sanayiindeki en büyük kozu olan yapay zekâ destekli radar sistemleri, diğer benzerlerinden farklı olarak tehdidi daha hızlı algılayıp saniyeler içinde imha etme kabiliyeti sunuyor.
Sıradan konserlere milyonlarca lira parayı gözünü kırpmadan akıtabilenlerin ve hâlâ bu şehreminleri kendilerince Cumhurbaşkanı adayı olarak görmeye devam edecek kadar gözlerini hırs bürümüş kitlenin anlayamayacağı konuların başında elbette bu teknolojinin maliyeti de var. İsrail’in Demir Kubbe sistemi bir mermiye karşılık binlerce dolar harcarken, Türkiye’nin geliştirdiği sistem ise hatırı sayılır derecede inanılmaz düşük maliyetli çözümler sunuyor.
Yerli ve Milli Çelik Kubbe sistemi, hem kırsal alanlarda hem de şehir merkezlerinde etkili olabilecek bir kapsama alanı sunmayı hedeflerken Türkiye’nin böylesine önemli bir teknoloji geliştirmesi, acaba iktidar ve muhalefet arasında neden doğal bir tartışma zemini hazırlamıyor? Muhalefet partilerinden ciddi bir destek ya da eleştiri gelmemekle birlikte resmen kafalarını tamamen kuma gömerek kendilerine buradan ekmek çıkmayacağı konusunda adeta oy birliğine varmış vaziyetteler. Söz konusu sessizlik bazen onay anlamına gelse de, bu durum daha çok ilgisizlik ya da vizyonsuzluk olarak da değerlendirilebilir.
Muhalefetin rolü, yalnızca hükümeti eleştirmek değil, aynı zamanda bu tür projelerde katkı da sunmak olmalıdır. Çelik Kubbe, sadece bir hükümet başarısı değil, Türkiye’nin geleceği için kritik bir savunma hamlesidir. Ancak siyasi partilerimiz, bu tür stratejik meselelerde ya kutuplaşmanın gölgesinde kalıyor ya da tamamen gündem dışı bırakılıyor.
Muhalefetin, “Bu hükümet yaptıysa kötüdür” gibi dar bir bakış açısından sıyrılarak Çelik Kubbe’nin milli bir proje olduğu gerçeğini kabul edip bu sistemin daha da geliştirilmesi ve Türkiye’nin güvenliği için katkı sunmaları beklenir.
Savunma sanayii, bir ülkenin bağımsızlık savaşının en önemli cephesidir. Yerli ve milli bir savunma sistemi, siyasetin üstünde bir öncelik taşımaktadır. Eğer muhalefet, bu projeleri görmezden gelmeye devam ederse, yalnızca halkın gözünde güven kaybetmekle kalmayacak, aynı zamanda ülkemizin stratejik geleceğine de zarar verecektir. Sonunda belki bu ülkenin kurucu partisi yine bu ülkenin ulusal güvenlik sorunu haline de gelebilir.
Türkiye’nin Çelik Kubbe sistemini geliştirmesi, bir yandan dış tehditlere karşı güçlü bir savunma mekanizması kurarken, diğer yandan yerli teknolojinin gücünü dünyaya göstermeye devam ediyor. Ancak bunu gerçek bir başarı hikâyesine dönüştürmek, yalnızca hükümetin değil, tüm siyasi partilerin ortak sorumluluğundadır.
Samimi bir dille söylemek gerekirse, muhalefet bu konuda daha yapıcı bir tavır almalı. Aksi takdirde, sadece sessizliğiyle değil, aynı zamanda ülkenin geleceğine katkı sunma fırsatını kaçırmasıyla da eleştirilmeye devam edecektir.