XV. yüzyıldan beri Osmanlı resim sanatında ayrı bir dal olarak gelişen padişah portreciliği XVIII. yüzyılda yeni biçim ve tekniklere kavuşur. Bu yüzyılın ikinci yarısından itibaren yenilikçi “padişah portreciliği” ivme kazanmış, yerli ve yabancı ustalara portrelerini sipariş etmişlerdir. Bu dönemin önemli isimlerinden biri aslında bir minyatür sanatçısı olan Levnî’dir (1732) . Asıl adı Abdülcelil Çelebi olup eserlerinde , renkçi, çeşitli ve çok yönlü anlamına gelen Levnî mahlasını kullanmıştır. Saray çevresinde ayrıcalıklı bir yere sahip olduğu düşünülen sanatçının kullanmış olduğu Çelebi unvanı bu gerçeği teyit eder. O’nun uslup ve anlayışı Osmanlı resim sanatında bir dönüm noktası olmuştur. Birbirinden kıymetli birçok eser onun elinden çıkmıştır. Kendinden önceki sanatçılardan farklı olarak Avrupa resim sanatına yaklaşmış, hayali eserler yerine tam anlamıyla gerçeği tasvir edip bunu üslûplaştıran bir realist olmuştur. En ünlü eseri; 1720 yılında düzenlenen III. Ahmed’in oğulları Süleyman, Mustafa, Mehmed ve Bayezid’in on beş gün süren sünnet törenini anlatan 137 minyatürün yer aldığı parçadır .Şenlik boyunca gerçekleşen resmi geçit, müzikli temsiller, cambazlık, havai fişek gösterileri, esnaf localarının geçiş törenleri, gece gündüz eğlencelerini bu minyatürde gerçekçi bir biçimde yansıtır.
XVIII. yüzyılın ikinci yarısında padişah portreciliğine yenilik getiren ressam Rafael/Refail (ö. 1780) olmuştur. Adı kimi kaynaklarda Rafael Manas veya Manasî olarak geçer, kendisinin aynı zamanda mimar ve müzisyen olduğu bilinmektedir. Ermeni asıllı Manas , saraya ailesinden birçok sanatçı ve bürokrat yetiştirir yaklaşık 200 yıl Osmanlı hanedanlığına bir çok alanda hizmet ederler Rafael ve oğlu Manas. Rafael’in torunu Zenop, onun oğulları Rupen, Sebuh, Gaspar, Aleksandr ve yeğeni Josef Manas, ailenin tanınan ressamları arasındadır. 18-20 yy arasında yapılan Sultan portrelerinin çoğunda Manas ailesinin imzası bulunur. Rafael Levnî’‘nin minyatürlerini kullanarak yeni bir kalıp geliştirmiş, kâğıt üzerine yağlıboya ile yaptığı tablolar Osmanlı’da kağıttan tuvale geçişte önemli bir adım olmuştur. Sultan III. Mustafa’nın günlük yaşamına ait bir ortamda, bir sedir üzerinde otururken betimlendiği bu portrede minyatür üslubunun yeni bir malzeme olan tuvalde kullanıldığı görülür. Arkasındaki minderin boyamasında altın yaldız kullanımı da minyatür tekniğinin uygulamalarından biridir.
SARAYDA ERDEKLİ BİR RESSAM KONSTANTİN KAPIDAĞLI III. Selim portresini yaptıran ve dağıtılmak üzere bastıran ilk padişahtır. Saray ressamcılığına ait ilk yenilikler dönemin saray ressamı olan Kapıdağlı Konstantin tarafından gerçekleştirilir. Topkapı Sarayı’nda bulunan Levni ve Rafael’e ait önceki padişah serilerini de inceleyen Kapıdağlı, bu iki sanatçıyı örnek almış, ancak onların aksine figürlerini koyu renk bir zemine yerleştirmiştir , geleneksel oturma pozisyonu yerine ise ayakta resmetmiş ve ¾ profilden vermiştir. Madalyon biçimli bir çerçeve içinde verilen bu eserler, 19. yüzyılda Osmanlı ve Avrupa’da üretilen padişah portreleri için de örnek teşkil etmiştir
Bilindiği gibi, III. Selim’in saltanatı döneminde, Osmanlı İmparatorluğu, XX. yüzyılın başına kadar sürecek olan aydınlanmacı modernleşme sürecine girer; “Nizam-ı Cedid”. III. Selim, Avrupalı hükümdarlar için portre yaptırmanın bir güç simgesi olduğunu ve portre armağan etmenin de âdetten olduğunu anlamıştır. 1803’te, henüz saltanatının ilk yıllarında yapılan bu portre (üstte) , III. Selim’in, Avrupa’daki kralların birbirlerine diplomasi gereği portre armağan ettiklerini bildiğini gösterir. III. Selim ve Napolyon’un birbirlerine portre hediye ettikleri padişahın sadrazamına gönderdiği bir yazıda da yer almaktadır. III. Selim sadece portre hediye etmekle kalmaz, resmi tören sahnelerinin de betimlendiği büyük ölçekli yağlı boya tablolar yaptırır
“III. Selim’ in bayram töreni” isimli bu tablo Kapıdağlı’nın yaptığı en önemli parçalardan biridir ayrıca Osmanlı devlet teşkilatını göstermesi bakımından görsel belge niteliğindedir. Tabloda bulunan bazı detaylar etraflıca düşünülüp resmedilmiştir. Padişahın sünnete uygun olarak kırmızı kaftan giymesi, zümrütlerle süslü değerli bir tahtta oturması, tören boyunca devlet erkanının ayakta durması gibi. III. Selim’in böyle ayrıntılı betimlemeler istemesi muhakkak bir niyeti barındırıyordu. Osmanlı hükümdarlarının haşmetli tasvirleri ve bu detaylı tören tabloları uzun yılların getirdiği kadim bir medeniyet olmayı gerektirirdi. Osmanlı nizamını, düzenini ve kültürünü, batılı ve diğer coğrafyada ki devletlerin unutmaması ve bilmeyenlere de bildirilmesi hususunda önemli bir yere sahiptir.III. Selim modernleşen dünyada Osmanlı İmpratorluğu’nun güçlü mevcudiyetinin göstergesi olarak ressamları da kullanmıştır