Venedik Bienali Dikkat Çeken Ülkeler
Bu yıl 60. edisyonu düzenlenen bienalin başlığı sanatçı Claire Fontaine’den ilhamla “Stranieri Ovunque – Her Yerdeki Yabancılar”. Venedik Sanat Bienali bize küresellik, aidiyet, kimlik, milliyetçilik ve kabullenmeyle ilgili sorular soruyor. Bienalin Latin Amerika’lı ilk küratörü Adriano Pedrosa, “Arte 2024 Bienali'nin öncelikli odak noktası, kendileri de yabancı, göçmen, sürgün edilmiş veya mülteci olan sanatçılar. Göç ve sömürgecilikten kurtulma buradaki ana tema” diyerek küresel bir probleme dikkat çekiyor.
Suudi Arabistan’ın “Shifting Sands: Bir Savaş Şarkısı”
Venedik 60. Ulusal sanat bienalinde Manal AlDowayan, Suudi Arabistan'ı Shifting Sands: A Battle Song başlıklı multimedya enstalasyonuyla temsil ediyor. Yıllardır kadın hakları ile ilgili çalışmalarda yer alıyor AlDowayan, memleketi Dhahran yakınlarındaki çöl kumlarında bulunan bir çöl gülünün formundan faydalanmış ve ziyaretçilerini büyük ölçekli heykellerden oluşan bir labirentte dolaşmaya davet ediliyor. AlDowayan’ın Al Khobar, Cidde ve Riyad’da Suudi kadınlarla gerçekleştirdiği atölye çalışmalarından ortaya çıkan şarkı, metin ve çizimlerin belgelenmesiyle ziyaretçileri Suudi kadınları anlamaya davet ediyor. Shifting Sands: A Battle Song” isimli çalışmasında sanatçı, derin bir kültürel dönüşüm sürecinde olan Suudi kadınların sesine, talep ve kazanımlarına yer veriyor.
JAPONYA YUKO MOHRİ’nin ‘SIZDIRAN ve ÇÜRÜKLÜĞÜ'
Yuko Mohri'nin eseri iki parçadan oluşuyor , Moré Moré (Sızdıran) ve Decomposition (çürüklük).
Sanatçı, Tokyo metro sistemindeki sızıntıları tamir edilme hikayesinden esinleniyor ve Venedik'te, bu malzemeleri bir orkestranın enstrümanları olarak kullanıyor. Vızıldayan fan, bir alışveriş poşetinin hışırdayarak lastik bir tüpü titretmesi, plastik bir tabakaya düşen yağmur damlasının rüzgâr çanını hareket ettirmesiyle doğal bir koro oluştumuş. Bulunduğun günler genelde yağmur yağdığı için bu orkestra düzenini test etme şansı buldum. Bir şefin koroyu düzenlenlemesi gibi başarılı bir düzenekti. Derma çatma bu yerleşimler ile 2019’da son sel felaketini yaşayan Venedik şehri gibi, sel felaketlerinin yapılı ve doğal ekosistemleri sürekli tehdit ettiğine dikkat çekiyor. Ben de Venedik şehrinde geçirdiğim son gecede yağan şiddetli yağmur ile şehrin ne kadar savunmasız olduğunu bizzat tecrübe ettim.
Elektrotlara bağlı çürüyen meyve grupları, serginin başka bir parçası. Portakal, çilek ve üzüm gibi meyvelere bağlanan elektrotlar sayesinde bu meyvelerin çürüme sesleri ortama veriliyor bir yandan bütün bu düzenek klasik ahşap mobilyalar üzerinde sergileniyor. Enstalasyon tüm duyuları harekete geçiriyor ve biraz mizah, biraz da absürd örneklerle hem küresel yozlaşmaya hem de küresel bir tepkisizliğe dikkat çekiyor.
Güney Kore ‘Koo’nun Odorama Şehirleri’
Ülke pavyonunu ziyaret edenleri şaşırtacak şekilde sade ve minimalist düzenlenmiş ahşap ve cam karışımı bir ev. Mekâna ayak bastığım anda doğal ahşap kokusu dikkatimi çekti. Yeni kesilmiş ve ardından ıslanmış çamın ferahlatıcı kokusu gibi biraz. Ahşap zemin üzerinde iki adet Möbius heykeli ve sonsuzluk işaretleri çizilmiş. Ne ile karşılaşacağınıza dair bir merak uyandırıyor bu sadelik. Diğer odada yüksek bir platform üstünde tek parmak üzerinde konumlanmış iki eliyle zafer işareti yapan siyah büyük bir heykel.
Koo’nun hikayesi şöyle; 2023 yazında sosyal medya ve basın bültenleri aracılığıyla insanlardan Kore yarımadasına dair anılarını hatırlatan bir koku göndermelerini ister. Hem Korelilere hem de Koreli olmayanlara açık olan bu çağrıda “Kore’yle ilgili hatırladığınız koku nedir?” sorusu yer alır. Koo ve Kore Sanat Konseyi’nin daha sonra Paris, Şangay ve Singapur’daki 16 uzman parfümcüye ilettiği bu soruya gelen 600’den fazla yanıt sonucu pavyonda yer alan siyah eserin ağzından ortama 16 farklı koku verilir. Ortama girdiğimde hissettiğm koku da muhtemelen bu deneyimlenmiş 16 kokudan biriydi. Koku hafızası çok ilginç konudur. Nefes almamız hayati bir durum olduğundan kokuları almama tercihimiz yoktur. Aldığımız kokular direk limbik sisteme girerek burada işlenir. Yani kokular hafıza ile aracısız iletişim içindedir. Sanatçı, kokuların ve esansların mekanları zihnimize işlemedeki katkılarını araştırıyor. Bununla birlikte nasıl hatırladığımızın ve ilişkilendirdiğimizin peşine düşüyor. Bu arada parfüm Nonfiction markasından Adorama Cities ismiyle satışta bulunuyor.
Amerika Birleşik Devletleri Jeffrey Gibson ‘ın “Beni yerleştireceğiniz yer”
Jeffrey Gibson Bienal tarihinde ABD’yi temsil eden ilk Amerikan yerlisi. Büyükannesi ve büyükbabası, ABD hükümeti tarafından zorla yerlerinden edilen birçok Amerikan yerlisinden sadece birkaçı. Serginin ismi de Gibson’ın kişisel tarihiyle birlikte anlamlı hale geliyor: “beni yerleştireceğiniz yer” (the space in which to place me). Pavyonun ortamı ülke topraklarının yerli kabilelerine ait kostümler ile rengarenk. Heykeller, resimler, multimedya çalışmaları ve mekanda bulunan her şey çok büyük, çok sesli, çok gösterişli. Sergi kılavuzunda Dakota atasözleri ve Nina Simone'un şarkılarından yaptığı alıntılar yer alıyor. Video enstelasyonu bu metinlerden alınmış sözlerle remiksleniyor, yerli dansı eşliğinde. Eserlerin bütünü meydan okuyan, rahatsız edici ve haklı öfkeyle dolu diyebiliriz. Gibson’un ABD’yi temsil eden ilk Amerikan yerlisi olarak kendisini bir yol ayrımında hissettmesi ve ülkeyle olan “karmaşık ilişkisi” hiç de şaşırtıcı değil.
Belçika Pavyonu ve MANİFESTO
Belçika pavyonunun giriş kısmında ‘Filistin pavyonu’ başlıklı manifestoların yer aldığı bir bölüm bulunuyor. “Sanatın geleceği nedir? Dünyanın durumuna karşı bir manifesto”, “Durdurulamayan şey nedir?”, “Soykırımın üzerine inşa edilen bir gelecekte sanat ve şiir nasıl bir rol oynayabilir?” gibi sorular ile ziyaretçilerin dikkatini çekmeye çalışıyor. Belçika’nın bienale kabul edilen bir ülke olarak Filistin için kendi pavyonunda yer ayırması oldukça manidar.