Osmanlı Devleti’nde Sultan Abdülaziz’in devrilmesinin arefe yıllarında 20 Aralık 1873 yılında Fatih’te bir güneş doğuyor.

İlkin Ragif’ken sonradan Âkif olan Mehmet Âkif’in, babası Rumelili, annesi Buharalı, kendisi Fatihli. Doğu’nun ilim merkezi Buhara’dan gelen Doğu İslam anlayışı ve Batı İslam anlayışı, İstanbul’un kalbi Fatih’te Mehmet Âkif’in dünyasında sentezleniyor. 

Tanzimat ile birlikte kültür ve medeniyetimizin değişimi, kurumlarımızın zayıflamaya başlaması, büyük Osmanlı Devleti’nin topraklarını paylaşmak için dayatılan şartlar, Balkanlardan başlayarak bilye gibi dağılmaya yüz tutan, geri çekilen bir Osmanlı. Sultan Aziz’in tahttan indirilip öldürüldüğü gün Mehmet Âkif henüz 4 yaşındadır. “Padişah tahttan indirildi” cümlesi kulağına çalındığında, “padişah” kimdir, tahttan indirilmek nedir, bu onun çocuk dünyasında bir çizgi filmden çok ötedir. Etrafındaki büyüklerinin endişeli yüzleri, hararetli konuşmaları, korkulu bakışları çocuk zihninde nasıl pencereler açmıştır? Derken kulağına yeni bir padişahın ismi fısıldanır, bu defa ağlamaklı büyükler yeni padişahın tahta çıkmasından neşelidirler lakin arada endişelerini de saklayamazlar. Mehmet Âkif çocuk yaşta tahttan inen padişahın ardından tutulan yas, tahta çıkan yeni padişahın sevinçle karşılandığı toplumun içinde vatana dair ilk intibalarını edinir. 93 Harbi’nin başlaması ile batan saadet doğan kötü akıbetin ortasında boşaltılan şehirler, yaralı askerler, kayıp dağılmış aileler ateş topu sancılı bir dünyanın ortasında büyüyen Mehmet Âkif. 

Sezai Karakoç, "Türk edebiyatında, Âkif kadar, hayatı şiire ve şiiri de hayata sokmuş şair yoktur" tespitinde bulunur. Mehmet Âkif’in dünyaya geldiği, çocukluğunu geçirdiği, büyüdüğü dönemlerin koşulları çetindir. Osmanlı’nın Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e geçtiği dönemdeki tüm sancılara şahitlik eden bir çocuğun ilk eğitmeni, ilhamı annesidir. Mehmet Âkif’in şairlik yönünün tohumları annesinin duyarlılığı, sağduyusu, vatan aşkı, adanmışlığı ile atılıp ileride yeşerecektir. Mehmet Âkif’in çocuk yaşta kaybettiği, “Temiz Tahir” olarak bilinen, Fatih Medresesi hocalarından Mehmet Tahir Efendi, “Beyaz sarıklı, temiz yaşça elli beş ancak vücudu zinde, fakat saç sakal ziyadece ak” diye anlattığı babasından, ilim yanında, ataklık, korkusuzluk, mücadele, her daim diri tutulması gereken umut gibi tohumları almış İslam idealistliğinin temelleri atılmıştır. 

Mehmet Âkif, çocukluğundan itibaren milletinin acılarıyla yoğurduğu yüreğini, başta babası ve annesi olmak üzere ailesinden aldığı temel eğitimin üzerine inşa ettiği tahsil hayatı, okumalar ile düşünce ve tefekkür dünyasını kurdu. Milletinin var olma veya yok olma savaşında, şiirleriyle, makaleleriyle, verdiği dersler, çevirisini yaptığı İslam mütefekkirlerinin eserleri ile aydınlara hakikatleri anlatmaya çalıştı, İslam’dan kopmanın getireceği felâketleri göstermeye çalıştı. Mehmet Âkif verdiği mücadele ile milletinin kalbi, gözü, dili, temsilcisi oldu. 

Milli şairimiz, “Korkma” seslenişi ile başladığı İstiklal Marşı’nda sonsuza dek milletine güç verirken, "Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın / Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın" diyerek koşullar ne olursa olsun inananların her daim ümitleri ile var olması gerektiğini de yüreklere nakşeder. Osmanlı’nın karanlık günlerinde Fatih’te doğan güneş Mehmet Âkif’i anmak, anlamak, yeni nesillere anlatmak, ailede başlamak üzere, her an, her vesile ile her mecrada herkesin görevi ve eğitimin, yaşamın mihenk taşıdır. 

Ölümünün 83. yılında milli şairimizi rahmetle anıyoruz.