Tanpınar ile hemhal olan zaman algımız, felsefi bir derinlik taşımakta edebiyatımızda, şiirimizde zaman algısına getirdiği bakış açısı ile düşünce dünyamıza ufuk açmaktadır.
Ahmet Hamdi Tanpınar’da zaman, “kronolojik” işleyen bir süreç, ölçülebilen, bölümlere ayrılan kategorilerden ibaret bir olguyu ifade etmez. Tanpınar’ın zamanında, geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek bir bütün olarak iç içe yaşadıkça, hatırladıkça içi dolar, çoğalır, zenginleşir ve derindir.
“Ne içindeyim zamanın
Ne de büsbütün dışında;
Yekpâre, geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında.”
Tanpınar’ın, “Ne içindeyim zamanın” şiiri zamanın kavrayışının en güzel örneklerinden olarak dillere pelesenk olmuş, zihinlere, kalplere nakşedilmiştir. Şiirin ilk dörtlüğünde kendisini zaman içinde tam olarak konumlayamayan Tanpınar bir çoğumuzun duygularının lisanıdır. Tanpınar, “Şiir söylemekten ziyade bir susma işidir. Sustuğum şeyleri roman ve hikayelerimde anlatırım” derken, Abdülhamit ve İkinci Meşrutiyet dönemlerinde dünyaya gelen, babasının memuriyeti nedeniyle Ergani’de henüz üç yaşında bir çocuk, Sinop’ta denize dost, Siirt’te dağlara dost, Kerkük, Antalya Osmanlı coğrafyasının her köşesinde akşamın çöken hüznünü, gurbet, yalnızlık duygusunu çocuk denilecek yaşta tadarak zamanı derinleştiren, iç yolculuğunu yapan, varlık sırlarına tecessüs duyan, kişilik bilincine çok erken yaşlarda ulaşmış bir edebiyatçı, sanatkârdır. Bu bitmeyen şehirler arası yolculuklar sırasında Musul annesini kendisinden ayıran topraklar olarak derin yaralar açacaktır.
Tanpınar’ın çocukluğu, gençliği itibari ile yaşadığı dönemin koşullarına, çevresine bakınca, yaşadıkları, hatıraları, tarih, kültür ve medeniyet şartlarında derinleşen, bugünü anlamlandırmak için geçmişi yorumlama çabası içinde olan, medeniyet değişikliklerine kafa yoran tutumu ile “saf şiir” anlayışına bağlı kalarak, zaman, rüya, sanat, resim, mûsikî çerçevesinde insanın bireysel ve sosyal trajedisini kusursuz işlemiştir.
Tanpınar’ın eserlerinde gördüğümüz ironi sadece huzursuzluk, çatışma, gerilimleri nakletmez çözüm getirmeye de çalışır. Tanpınar’ın dünyasında trajik bir varlık oluştan kurtulmak için insan toplum hayatına dâhil olmalıdır. Ölüm, insan için bir sondur, toplum hayatı için söz konusu değildir ya da uzun bir zamanı kapsar. “Hiçbir şeyi bitirmeden ölmek istemiyorum” diyen Tanpınar, varlığını yüzyıllarca devam edecek şeylere yöneltir, bu yöneliş ölümü yener, insanı ruhen tazeler, bedenen çökse dahi trajik zihin yapısından kurtarır ve Tanpınar gibi ardında bıraktığı eserleri ile ölümsüzleştirir.
Zaman ve mekânı, iki farklı dünya arasında sıkışmanın getirdiği parçalanmayı işlediği romanlarında kurtuluş yollarını da veren Tanpınar’ı vefatının 63. yılında saygı ve rahmetle anıyoruz.
Çok yönlü, sanatkâr Ahmet Hamdi Tanpınar’ın medeniyet, zaman, mekân, insan tasavvurunu bir bütün hâlinde görebileceğimiz Bursa’da Zaman:
Bursa’da bir eski cami avlusu,
Küçük şadırvanda şakırdayan su;
Orhan zamanından kalma bir duvar…
Onunla bir yaşta ihtiyar çınar
Eliyor dört yana sakin bir günü.
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
İçinde gülüyor bana derinden.
Yüzlerce çeşmenin serinliğinden
Ovanın yeşili göğün mavisi
Ve mimarilerin en ilâhisi.