Ramazan-ı Şerif öyle bir aşksın ki vuslata erdirene şükürler olsun. İslam’ın beş şartından Ramazan orucu hâlis bir şükrün anahtarıdır. Zengin fakir ayırt etmeden kocaman bir yeryüzü sofrası etrafında emrolunmadan bir bardak suya elimizi uzatamıyoruz, acizliğimizin farkına varıyoruz. Hakikî kulluk vazifesi olarak şükür hâline giriyoruz.
Toplum hayatı her ne kadar aynı devam ediyor gibi görünse de Ramazan başlangıcı ile bir nizam başlar. İftar saati şehrin caddeleri Ramazan’ın dönüştürücülüğünden nasibini alır, bir başka güzelleşir. Gürültü yerini sessizliğe huzura bırakır. Ramazan ayı ile birlikte, kalabalıklar arasında kaybolan insanın haleti ruhiyesi özüne dönmeye başlar. Ramazan ayında insan, sadece oruç değil, zengin ibadet bereketi içinde nasibini bulur.
“Ramazan ayı, kendisinde Kur’ân’ın indirildiği aydır.” (Bakara Sûresi,2:185) âyeti Ramazan’ın Kur’ân ayı olduğunu işaret ediyor. Ramazan ayı gelişi ile kulaklarıma çocukluğumda üflenen Kur’ân sesi canlılığını gün gibi koruyor. Her sabah okunan cüzleri dinlemek için sessizce yerimizi alıp bitene dek kıpırdamadan otururduk, bir gün dahi sıkılmışlığımız olmazdı. Bugün anlıyorum ki, yetişkin dünyamın nüvesi çocukluk Ramazanlarımdır.
İnsan tekamül sürecinde, Kur’ân’ın şehr-i Ramazan’da nüzul ettiğini idrak edince başka bir âlemde hissediyor kendini. Ramazan ayı boyunca olabildiğince boş işlerden uzaklaşıp, iftar vaktine kadar yeme içmenin terki ile vakit bereketleniyor. Kur’ân dinlerken, Peygamber Efendimiz döneminde yaşayan Ashab’dan bir fert gibi hissediyorum. Kâbe’nin karşısında oturur gibi, Kur‘ân yeni nâzil oluyor o ana şahitlik ediyorum heyecanı, hürmeti ile doluyorum. Her bir harf katman katman açılıyor, Rahmet mesajları arasında yok oluyorum kendimi arıyorum. Kur’ân öğrenmenin, öğrenmeye teşvikin, sevdirmenin ne kadar kıymetli olduğunu fark ediyorum ve ilim yolunda bana emek verenlere minnetle dualar gönderiyorum.
Ramazan ayında toplum hayatında da Kur’ân kuşatıyor bizleri. Evlerde, işyerlerinde, arabada, camilerde her yerden okunan cüzlerin sesleri birbirine karışıyor. Bir ay boyunca yeryüzü âdeta büyük bir medreseye dönüyor, kocaman bir hafız alayını, kimi huşu ile dinliyor, kimi okuyor, kimi takip ediyor, kimisi de hevesle yeni öğrenmeye adım atıyor. Kur’ân’ı kalbine nakşeden mümin bu donanım ile her ayı Ramazan gibi bilip her nefeste aynı hürmet ve aşkla doluyor. Camilerde vakit namazları ardından acele ile çıkıp, Kur’ân dinlemeyi vaktinden harcamak olarak görürken, bu bilince ulaşınca Kur’ân’ı duyduğu her ortamda her vakitte, kendini Kâbe’de gibi hissediyor ve zaman duruyor.