Şairler Sultanı Necip Fazıl Kısakürek’in vefâtından bir yıl önce kaleme aldığı aşağıdaki mısralar, ölümle bayramı, bayramla ölümü sarıp sarmalayarak, ölümü sevinilecek bir hadiseye; bayrama, şeb-i arûza benzetir:

Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var; 
Oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var! 

Evet, ölüm ölene bayram, bayramda sevinmek ve tahta ata binmek var!  Lakin dünyanın fenasına kapılarak çoğu zaman Efendimiz Aleyhisselâm’ın “Hiç ölmeyeceğini zanneden biri gibi çalış, yarın ölecek biri gibi de tedbirli ol” kutlu sözünü unutuyoruz. Hâlbuki ölüm, hayatın ikiz kardeşi gibi âdemoğluna yakın!

Modern zamanların insanları ‘sıralı ölüm’ beklentisi içerisinde! Tuhaf şey! Ölümün sırası olur mu? Gâfil insan, zamanla, git gide ölüme ulaşacağı, yaşı ilerledikçe peyderpey ölüm iklimine yaklaşacağı zehâbına kapılıyor. Heyhat! Ölüme git gide varılmıyor. Ölüm, ansızın insana varıyor, kapısını çalıyor… Ölümle insan, ölümle hayat iç içe. Ecel insanoğlunu bir gölge gibi takip ediyor ve ansızın kapısını çalıveriyor! 

Ömür, uzun ya da kısa olmuş ne fark eder? Hayatın uzunluğu ve kısalığı izafi kavramlar! Kemiyetten ziyade keyfiyet; hayatın içinin nasıl ve neyle doldurulduğu mühim! 

Ahir zamanda ölümler arttı. Hemen her gün yakınlarımızdan, tanıdıklarımızdan birine dair vefat haberialıyor, imkân nisbetinde rahmete vesile olmak mülahazalarıyla kalemi elimize alıyoruz! Daha geçen hafta Türkiye Yazarlar Birliği Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan için vefayat dosyası hazırlamıştık. Elest bezminde Ersin Nazif Gürdoğan hoca için de bilgisayarımızda vefeyat dosyası açmamız takdir olunmuş.

Kapak Olarak Kullanalım Mustafa Abi Prof. Dr. Eser Nazif Gürdoğan

Zaman zaman görüştüğümüz, fikir alışverişinde bulunduğumuz Ersin Nazif Gürdoğan ile bir buçuk yıl önce İttifak gazetemizin internet portalında ve mevkutemizin matbu nüshasında köşedaş olmuştuk! İki günü birbirine müsavi olmayanı ve dahi “yarın ölecek biri gibi de tedbirli olanı” görmek isteyen Ersin Nazif hocaya baksın. Vefâtı 20 Ağustos 2024. İttifak gazetemizin hoş kokulu satır aralıklarındaki “İstanbul’u sevmek insanı sevmektir” serlevhalı son yazısının tarihi ise 17 Ağustos. Hocamız hasta yatağında dahi yazma sorumluluğunu yerine getirmenin gayreti içerisindeydi.

Hıdır Yıldırım üstadın tabir ve tavsifiyle nev’i şahsına münhasır medeniyet öncüsü Ersin Nazif Gürdoğan seriülkalem bir yazardı. Bir eliyle Mukaddime’yi, diğer eliyle Mesnevî’yi tutan kıymetli büyüğümüz geride kalan 16 ayda gazetemize her biri diğerinden âlâ keyfiyeti haiz 241 yazı kaleme aldı. 

Kendisiyle son olarak 4 Mayıs 2024 Cumartesi günü Sultan Köşesi Restorant’ta görüştüğümüz modern zamanların ahisi, gençlerin, üniversite hocalarının, yazarların hamisi muhterem hocamıza İttifak gazetesi camiası nezdinde rahmet; ailesine, yakınlarına, öğrencilerine baş sağlığı niyaz ediyoruz. 

Vefeyat dosyamıza katkıları sebkat eden Hıdır Yıldırım’a, Hülya Günay’a, Şehri Karabuğa’ya, Bekir Tuncer Salihoğlu’na, Beyza Gürdoğan’a, Recep İncecik’e, Bedia Küçükçalık’a ve Ayhan Karahan’a teşekkür ederken merhumun ruhu için Fatihalar okuyalım. 

Nev’i şahsına münhasır bir medeniyet öncüsü: Ersin Nazif Gürdoğan

Hıdır YILDIRIM
Mehmet Akif İnan Vakfı Başkanı

Hıdır Yıldırım

Dilimizde, alanında temayüz etmiş bazı şahsiyetleri ifade etmek için kullanılan çok hoş bir tabir vardır: “Nev’i şahsına münhasır”. Nev’i şahsına münhasır, kendine mahsus davranışları olan, taşıdığı ve başkalarında bulunmayan özellikleriyle sadece şahsına benzer, başka benzeri olmayan anlamlarında bir tabirdir. Anlamı, münhasır/inhisar kelimesi üzerinden yoklanacak olursa, taşıdığı özellikleri tekelinde bulunduran şahıs da denilebilir. 

Nev’i şahsına münhasır insanlar, haklarında konuşulabilecek insanlardır. Nev’i şahsına münhasır insanların biyografisi yazılır, şahsiyeti irdelenir, tesirleri ortaya konulur, sıradışılıkları üzerinden değerlendirmelerde bulunulur. Toplumları etkileyen, yön veren, geleceği kuran, gelecek nesiller için takip edilmek üzere iz bırakan şahsiyetler, sahip oldukları hususi nitelikleriyle aynı zamanda geleceğe de kalan şahsiyetlerdir.

Türkiye’de Mehmet Akif Ersoy denildiğinde “Bir Karakter Âbidesi” zihinlerde tecessüm eder; “Sözüm odun gibi olsun, hakîkat olsun tek” mısraının hayat olarak yaşanmış hali akla gelir. Necip Fazıl Kısakürek denildiğinde, bir fikrin çilesini bir ömür kuşanmak, aksiyon ve davayı “Üstad” kimliğiyle bütün bir Anadolu sathında her türlü güçlüğe göğüs gererek, güçlü bir iradeyle yaymak ve medeniyetimizin yeniden ayağa kalkması mücadelesinde yapılmış öncülük hatıra gelir. Sezai Karakoç denildiğinde ilmek ilmek örülmüş bir fikir kozası, “Diriliş” neslinin yetiştirilmesi için sarf edilmiş bir ömür, inşa ve ihyaya adanmış bir mücadele zihinlerde canlanır. Fethi Gemuhluoğlu denildiğinde, dost, dostluk, Anadolu’nun kimsesiz, garip gençlerinin büyükşehirlerde yitip gitmesinin önlenmesi, elinden tutulup alanında ilerlemesinin sağlanması düşünülür. Nuri Pakdil denildiğinde, “Klas Duruş”, kat’i kararlılık, üslupçuluk, edebiyat ve medeniyetin birlikte ele alındığı, modern edebiyatın medeniyet mücadelesinde bir imkân olarak öne çıkışı, genç şair ve yazarlara yapılmış ağabeylik akla gelir. Mehmet Akif İnan, eski ile yeniyi mezc etmektir, gür sadadır, liderliktir, büyük taşı yerinden oynatmaktır. Cahit Zarifoğlu, zarafettir, gayrettir, ince duyuş ve söyleyiştir, karşının diliyle de hitap etmektir, Erdem Bayazıt haykırıştır, nidadır, ümmetin dertlerini kuşanıştır, Rasim Özdenören sessizliktir, disiplindir, azimdir, üretmektir, Alaaddin Özdenören kalenderliktir, boşvermişliktir, acıdır, çığlıktır.

Ersin Nazif Gürdoğan Ve Hıdır Yıldırıml

Mavera’nın “Yedi Güzel Adam”ından birisi, medeniyetimizin sosyal hayata ve ekonomik ilişkilere ilişkin birikimini Batı tandanslı modern ekonomi yorumları karşısında akademik bir üslupla ortaya seren ve kendi oluşturduğu terminoloji ile sert rüzgarlar karşısında munis bir direniş ortaya koyan medeniyet öncülerimizden birisi de Ersin Nazif Gürdoğan’dır.

Anadolu’da son asırda, yeniden ayağa kalkmanın düşünce olarak kuluçkalanıp palazlandığı ve aksiyoner nesiller için sağlam bir zemin oluşturulduğu yerler dergilerdir. Hareket, Büyük Doğu, Serdengeçti, Diriliş, Edebiyat ve Mavera; kimi edebiyat, kimi düşünce, kimisi de hareket planında bu işin öncülüğünü yapmış öncü dergilerdir. Anadolu’yu bu dergiler mayalamış, bugün bir ayağa kalkıştan, diri bir bünyeden, gür bir sadadan söz edebiliyorsak bunu bu dergilere ve bu dergilerin öncülerine borçluyuz. Ersin Nazif Gürdoğan, Mavera dergisinin kurucularından birisidir. “Dergiler hür tefekkürün kaleleridir.” diyerek düşünce planında var olma kavgası vermek üzere kurulan Mavera dergisinin ve Nuri Pakdil’in “Kızılay'da bir kitabevi açmak, bir üniversite açmak kadar önemlidir” sözü mısdakınca kurulan Akabe Yayınevi ve Kitabevi’nin kuruluşuna maddi manevi katkıda bulunmuş, Mavera’da yazılar yazmış, söyleşiler yapmış, bu hareketin akademideki temsilcisi olmuştur.

Bir Güzel İnsan Ersin Nazif Gürdoğan

Hıdır Yıldırım: Ersin Nazif Gürdoğan nev’i şahsına münhasır bir kişidir

Ersin Nazif Gürdoğan, nev’i şahsına münhasır bir kişidir. O, kapitalist sistemin tüketimi teşvik eden ve tüketim için üretim anlayışına hizmet eden paradigmasına karşı üretimi teşvik eden ve ihtiyacı kadar tüketmenin erdemini ortaya koyan “Tüketirken bir hırka bir lokma tüketmek, üretirken de bin lokma bin hırka üretmek” mottosuyla bizi biz yapan prensipleri yeniden gündeme taşımıştır. Gürdoğan, üretim-tüketim anlayışında hâkim kalıplara yüksek sesle itiraz etmiştir. Reklam ve pazarlamaya dayalı tüketimi teşvik eden anlayışı reddetmiştir. Tasavvuftan beslenen bir paradigmayla medeniyetimizin bu sahaya dönük birikimini sürekli tekrar ederek gündeme taşımış, dayatılan kalıplarla sert rüzgârlar karşısında direnme güçlüğü çeken insanımıza güçlü bir dayanak olmuştur.

Ersin Nazif Gürdoğan, tekniğin içinde bir kültür de barındırdığı gerçeğinden hareketle tekniğin de bize ait bir kültürle yoğrulmasının gereğine işaret etmiştir. Bunu “Sinan akıllı Yunus gönüllü olmak” şeklinde ifade eden Gürdoğan, teknikte kaydedilen gelişmelerin bizi biz yapan değerlerle anlamlı olacağına işaret etmiştir. O, genç nesillerin, alanının en iyisi olmak üzere bir gayret içerisinde olurken manevi donanımdan da yoksun olmamaları gerektiğini dile getirmiştir. 

Yunus Görüllü İnsan Ersin Nazif Gürdoğan

Dünyada teknolojide kaydedilen gelişmeleri yakından takip eden ve buna uygun teklifler getiren Ersin Nazif Gürdoğan, “Kare dünya” ifadesiyle artık yeni bir dünyanın doğduğunu ve buna göre yeniden konum almak gerektiğini ifade etmiştir. “Bilinen küre dünya gitti, yerine kare dünya geldi. Sosyal medya ağları, ülkeler arasındaki siyasal, ekonomik ve kültürel sınırları ortadan kaldırdı.” diyen Gürdoğan,  “Küre dünyada ‘yükte ağır değerde hafif’ ürünler üretilirken, kare dünyada ‘yükte hafif değerde ağır’ ürünler üretilir.” sözleriyle bu yeni ve farklı dünyaya bigane kalmamak gerektiğine işaret etmiştir.

Ersin Nazif Gürdoğan, girişimcilik ve girişim kültürü alanında da düşüncelerini geleneksel kültürümüzden devşirdiği örneklerle girişimcilere örnek olacak, cesaret verecek tespitlerde bulunmuştur. “Küreselleşen dünyanın yeni fatihleri girişimcilerdir.” diyen Gürdoğan, “Girişimcilik, ürün, hizmet ve bilgi üretimine katma değer kazandırma ustalığıdır. Katma değeri yüksek ürünler üretmesini bilenler, her yerde ve her zaman daha çok kazanç sağlarlar.” der. “Anadolu’yu, işbirliği yapmada sınır tanımayan, üreten el olmanın ustası olan girişimciler, bugünlere getirmişlerdir.” diyen Gürdoğan, “Selçuklu ve Osmanlı döneminde olduğu gibi, Türkiye’nin üretim gücünü, cami ile çarşıyı bütünleştiren girişimciler büyüteceklerdir.” inancını taşır.   

Farklı yorumları, derin bir tefekküre dayanan teklifleri, zamanın dışında kalmamaya özen gösteren dikkati, geleceğe bugünün değil, geleceğin yargılarıyla yön veren ileri görüşlülüğü ile Ersin Nazif Gürdoğan, yüce gönüllü bir derviş, karınca misali sabırlı bir fikir işçisi olarak çağımızda nev’i şahsına münhasır derin izler bırakmıştır.  

Yunus gönüllü bir önder: Ersin Nazif Gürdoğan

Hülya Günay

Gazeteci-Yazar 

Hülya Günay

Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan, çok yönlü uzmanlık alanları, dokunduğu her bir insan ile  büyük bir ‘’Görünmeyen Üniversite’’ olmuştur. Gürdoğan, İTÜ mezunu bir mühendis olarak Devlet Planlama Teşkilatı’nda uzman, İstanbul Üniversitesi İşletme İktisadi Enstitüsünde Yüksek Lisans yapan biri olarak “Özel Finans Kurumları”nda üst düzey yönetici, Mehmet Zahit Kotku ile tanışarak tasavvufi bilgiye adım atan bir derviş, İngiltere’de kaldığı yıllarda Batılı-Doğulu Müslüman düşünürler ve çevrelerindeki aydınlar ile dostluklar kurarak onlarla Türkiye arasında köprü olan eserlerinin çevrilmesini sağlayan bir kültür neferidir.  Suudi Arabistan Cidde’de Melik Abdülaziz Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümünde öğretim üyeliği yapan Gürdoğan’ın yurt dışı tecrübeleri Hicaz’dan Endülüs’e, Zamanı Aşan Şehirler, New York’tan Los Angeles’a Yeni Roma gezi kitaplarını kültür dünyasına kazandırmıştır. Yedi Güzel Adam ile birlikte Mavera Dergisi kuruculuğu entelektüel dünyasının ışığını topluma yansıtan kendi hayatının da en kıymetlisidir. 

Hülya Günay Ve Eser Nazif Gürdoğan

Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan ayaklı bir üniversite olarak düşünce dünyasında beslediği, büyüttüğü fakülteler ile 3 akademik kitap, 13 kültürel kitap sunmuşken, herkesin sorularına cevap vermeye, müşkilleri çözmeye, insanların hayatlarına dokunmaya hazır kolay ulaşılabilen, akademik kibir ve egodan uzak Yunus gönüllü bir önderdir. 

Ersin Nazif Gürdoğan Kabri

Ersin Nazif Gürdoğan’ın gölgesinde gölgelenmek hayatımın bereketidir. Bir söyleşi, toplantı, fuar açılışı konu ne olursa olsun hazırlığını yapar, yazıları dışında asla özel hizmet, ilgi beklemez. 

Ersin Nazif Gürdoğan: Hülya rahmetle arama girme!

Yağmurlu bir akşam üzeri iftar programı çıkışı yolda yürürken, üşütmesin düşüncesi ile şemsiye açıp tutunca “Hülya rahmetle arama girme” demişti. 

Allah gani gani rahmet eylesin, “Âlimin ölümü âlemin ölümü gibidir”, güzel kalpli, dünya iyisi değerli hocamızın yokluğu bıçak gibi kalbimizi yaraladı, acı zaman geçtikçe derinleşecek, boşluğu dolmayacak. Yazıları, eserleri, düşünce ve tefekkür dünyasını anlamak, anlatmaya çalışmak tesellimiz, güç kaynağımız olacak. 

Kare dünyada geç kaldığım Nazif Hocam
Şehri Karabuğa

Yazar

Şehri Karabuğa

Bazı karşılaşmalar ve sonrasındaki değişimler arasında uçurumlar olabiliyormuş. Nazif Hocam bana  bunu yaşayarak o kadar güzel anlattı ki. Serdar Tuncer'in konuk olduğu Üsküdar Meva Kitap Kafe'de Erdem Bayazıt'ı anma programında ilk kez karşılaştım Ersin Nazif Hocamla. Hayalim Serdar Tuncer'in dilinden Erdem Bayazıt'ı dinlemekti fakat 10. dakika dolmadan Nazif hocam mikrofonu eline aldı ve bir daha da bırakmadı. Bir süre gergin gergin bekledim, konuk değildi Nazif Hoca, moderatör idi ama program boyunca hem moderatör oldu, hem konuk oldu, hem dinlemeyen dinleyici oldu hem de tüm organizasyonu yönetti. Bir taraftan söz hakkını konuklara verilmesini beklesek de tüm dikkatleri üzerine toplayan Nazif Hoca bir kaptan edasıyla ‘’Pupa yelken’’ dedi ve o konuştukça hepimiz uçsuz bucaksız denizlere açıldık. Aman Allah'ım bu ne hoş sohbet, konuşuyor, gülüyor, yol gösteriyor, anlatıyor, Yedi Güzel Adam, dergiler, gazeteler, kitaplar, olaylar, şairler, yazarlar ve daha neler neler… Mekâna niçin geldiğimizi unuttuk, Nazif hocaya kilitlendik. “Susma hocam konuş, anlat, susma.” O konuştu, biz içtik ama doyamadık, kanamadık. Nasıl bir anlatımdı, nasıl bir enerjiydi, nasıl bir bilgi birikimiydi… Yedi Güzel adamın mutfağından onları o kadar güzel anlattı ki, bilinmeyen keyifli yönlerini, anılarını, olaylara bakışlarını, neler düşünüp nasıl davrandıklarını paylaştı bizimle. Doyumsuz bir gündü, doyamadık.

4 Mayıs 2024 günü Türk Edebiyat Vakfı'nın düzenlediği ‘’Üstadlara Vefa Programları’’ çerçevesinde Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan'ı Anma ve Takdir Programında tekrar dinlemek kısmet oldu hocamı. 

50 yılı aşan yazarlığında dilimiz, dinimiz ve dahi kültürümüz için nasıl mücadele verdiğini dinledik, sonra kendisinin o bitmeyen enerjisiyle anılarına daldık.

Gürdoğan Hoca’mı tanıyanlar tarafından anlatılanları dinledikçe daha çok tanıdım, tanıdıkça sevdim, sevdikçe de ne kadar geç kaldığımın farkına vardım ve çok üzüldüm. Program çıkışında kendime serzenişte bulundum. Ne kadar geç kalmışım diye hüzünlendim. Keşkeler dizildi boğazıma. 

Ersin Nazif Gürdoğan Sultanköşesi'nde Yazarlar Ve Yazar Adaylarıyla

Programdan sonra Sultanahmet'te Sultan Köşesi Restorant’taki Mehmet Nuri Yardım hocamın düzenlediği Sultanahmet Sohbetlerine katılmak üzere yola çıktım. Buruktu içim, Hocamın tabiriyle yaşadığımız Kare Dünyadaki bu görünmeyen üniversiteyi, yürüyen kütüphaneyi bunan sonra asla bırakmayacaktım. Kendime söz verdim. Sultanahmet'teki sohbetimiz başlamıştı ki kısa bir süre sonra içeriye Nazif hocamlar girdi. Kabul edilmiş dua gibi kara bulutlar açıldı, aydınlık sardı ruhumu. Koştum hocama; yorgundu, acelesi vardı, yemek yiyip radyo programına yetişecekti ama ben artık bulmuştum onu ve bırakamazdım. Hocam da bizi kıramadı az da olsa bizlerle hasbihal etti. Güzel adamların yolunda toplanan tüm arkadaşlara Nazif hocam can suyu oldu. 

Hastaneye kaldırıldığını duyunca içim sızladı ama konduramadım. İyileşip aramıza katılacağı günleri beklemeye başlamıştım ki 20 Ağustos Salı günü Hakk’a yürüdüğünü öğrendim. Mekânı cennet, menzili mübarek olsun. Öğle namazını müteakip Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camii’nde kılınacak cenaze namazından sonra ebedi istirahatgâhı olan memleketi Eskişehir'e Yunus Emre köyüne defnedilecekti. Cenaze için cami avlusunda son görevimizi yapmak için toplandık, gözlerde hüzün, dillerde Nazif hocanın anıları ve emanetleri vardı. Tüm konuşmaların odağında hocanın yönlendirmeleri, hemhal etmesi ve tanıştırması vardı. ‘’Mutlaka tanışın konuşun’’ diyerek iletişim numaralarını verip sonrasında da arayıp ‘’konuştun mu’’ diyerek denetliyormuş. Nazif Hocanın tavsiyeleri dilden dile miras olarak dolanıyordu.                                                                          Nazif Hoca bütün insanlara Mevlâna Hazretleri’nin meşhur pergel metodunu tavsiye edermiş, şöyle dermiş “insan bir pergele benzer. Onun bir ayağı tıpkı bir pergel gibi kendi köklerinde medeniyetinde ve mefkûresinde sabit kalmalıdır, öbür ayağı ise bütün dünyaya gezmelidir.”

“Sultan olmak yerine Akşemseddin olmayı hedefle.’”

Sürekli çevresine ‘’siyaseti siyasetçilere bırakın, çok heveslenmeyin siyasete. Bu ülkede çok fazla siyaset konuşuluyor, iş yapılmıyor. Siyaseti konuşmak yerine iş hayatını, ekonomiyi, üretmeyi, kalkınmayı, sanatı, edebiyatı, düşünceyi konuşalım. Sultan, lider bir tanedir. Sultan makamı ayrıdır. Biz Akşemseddin olmayı hedefleyelim. Milletin bağrında yatmak her şeyden önemlidir.’’

“Edebiyatı medeniyet için bilenlerin görevi, Kudüs’ü savunmaktır.’”  “Yunus gibi yaşa, Sinan gibi üret.’”

Yolundan giden nice Nazif Hocaların olması temennisiyle, mekânın cennet olsun hocam…

İbrahim Ethem Gören/24.08.2024 Yazı No: 607