15.yy da Osmanlı’nın en önemli sanayi tesisi kabul edilen Tophane-i Amire binası kasım ayında kapılarını moda alanında öncü bir sergi için tekrar açtı. Türkiye’nin lüks giyim markası Beymen kuruluşunun 50.yılını kutlamak amacıyla hem de tarihe bir miras bırakma düşüncesi ile “Golden Opulance” sergisini gösterişli bir sanat projesi ile birleştirerek ziyarete açtı.

Sanat eserleri/sergiler gösterim alanları ile bütünleştikleri taktirde insanları etkileyen ve uzun süre hafızalarda yer edecek bir hale dönüşür. İşte Tophane-i Amire binası da tam da bu emele hizmet edecek bir yapı. Günümüzde kullanım şekline geçmeden biraz tarihi yapısına bakmak ve zaman içindeki değişimlerini görmek istedim.

Dünya tarihinde de önemli bir yere sahip olan ilmi, zekası kültür ve sanata düşkünlüğü ile bilinen II. Mehmet tarafından İstanbul’un fethinden hemen sonra inşasına başlanır. Galata surları dışında ormanlık bir araziye üç kubbeli olarak tasarlanır. Fetih sürecinde topların önemini kavrayan Fatih Sultan Mehmet , boğaz girişine yapılacak bu yapının hem kontrol hem de savunma işlevlerini sağlayacağını düşünmüştür. Ayrıca tesis, inşa edilen arazinin üst kotuna konumlandırılarak ağır topların taşınmasında avantaj sağlamıştır. Tophane-i Amire hem ilk sanayi yapısı hem de dünyanın ilk seri atışlı sahra topunu üreten tesisidir. Top döküm süreci ile alakalı Evliya Çelebi’den edindiğimiz bilgilere göre ocaklarda çam odunu yakılırdı ve toplar dökülmeye başlanmadan sadrazam, şeyhülislam, kazasker gibi devlet büyükleri çağırılır, dökümcüdaşı “Sultanım, din-i mübin aşkına zekât ve sadakanızdan altın, kuruş, ne olursa şu tunç denizine bırakın” nidalarıyla top döküm işine başlanırdı.

Kurulduğu dönemden I.Dünya Savaşına kadar önemini koruyan tesis zaman içinde çeşitli değişimler gösterir. II.Beyazıd döneminde ilk kışla eklenerek genişletilir. Kanuni Sultan Süleyman zamanına gelindiğinde tamamen yıkılır ve farklı bölümlerin de dahil edilmesiyle tesis yeni ve daha büyük bir hal alır . Tophane-i Amire zaman içinde yangınlar ve patlamalar sebebiyle birkaç kez yıkılıp tekrar yapılır. III.Selim döneminde Tophane’ye topçular ve top arabacıları kışlaları eklenerek yapıyla birlikte çevrenin cephesi de değişir. Bugün Tophane semtinin denizden görünüşünü beş kubbeli yapısı ve eklentileri ile birlikte o tarihlerde yapılan gravürlerde görebiliyoruz.

19.yy ikinci yarısından itibaren top döküm işlerinin Zeytinburnu’nunda inşa edilen demir fabrikasında yapılması ile işlevini yitirir. Birinci Dünya Savaşı sonrası işlevini iyice kaybeden bu tesis ve onu oluşturan yapılar zamanla terk edilerek harap olmaya başlar. Tophâne-i Âmire Binası 1956’dan sonra Askerî Müze olarak kullanılmak amacıyla yeniden düzenlenmeye çalışılsa da, depo alarak kullanılmaktan öteye geçemez. 1972 yılından itibaren restorasyon amacıyla boşaltılarak onarıma başlanır ancak büyük harcamalar gerektirdiğinden bu onarım da tamamlanamaz. 1992’de Mimar Sinan Üniversitesi’ne tahsis edilir ve detaylı bir restorasyon sürecinden sonra kültür ve sanat merkezi olarak açılır.

“Golden Opulance” a gelelim, ilk olarak bir dondurma ismi olarak duymuştum şöyle ki; ünlü New York restoranı Serendipity 3'e özel siparişle servis edilen bir lezzettir (Golden Opulence Sundae) 2007'de Guinness Dünya Rekorları'nda 1000 ABD doları fiyatıyla dünyanın en pahalı dondurması olarak listelenmiştir. Bizim “Golden Opulance” gelirsek, rastgele seçilmiş bir isim değil elbetteki “Altın Zenginlik” hem mekan hem tasarımlar hem de fikir olarak ilkleri ve en’leri barındırıyor. 500 yıla bir kutlama; çünkü sonradan sahip olunabilecek bir zenginlik değil tarih. İstanbul tarihsel ve kültürel olarak tüm zenginlikleri ile adeta altın bir şehir. Bu bağlamda ismin hakkını veriyor. Sergi küratörü Laurence Benaïm projenin ana temasını şöyle tanımlıyor; “Avrupa’yı Asyaya bağlayan bu sergi ; geçmişin, bugünün ve geleceğin birbirine kenetlendiği bu olağanüstü şehirde bir hayalin haritasını adeta yeniden keşfediyor”.

50’den fazla küresel moda markasının özel tasarımları ile katıldığı sergi ,bu topraklara ait motiflerden tutun kumaşlara kadar özenli eserler ortaya çıkarmak için çalışmışlar. İpek, keten kumaşların ve altın/gümüş sırmaların kullanıldığı subay ceketi ve takım elbiseler Osmanlı donanmasına atıfta bulunuyor. Lale formunun ve motiflerinin sıkça kullanıldığı tasarımlar ile yine Osmanlı’da laleye verilen değeri anımsatıyor. Osmanlı çiçek motifleri, sırma işlemeleri ve renkli taşların jean den tutun gece elbiselerine kadar yabancı tasarımların çoğunda kullanıldığını görüyoruz. İpek kaftanlara ise antika koleksiyon parçalarının yanında yine dünya markalarının tasarım parçaları arasında rastlıyoruz. Bursa ve İznik çini motifleri ile minyatürler de ayakkabı ve kumaşlarda kültürümüze ait kullanılan desenler arasında.

Yerli tasarımcıların ise Osmanlı dönemi öncesine giderek genellikle Bizans formu ve motiflerini kullandığını görüyoruz. Küresel bir ev dekorasyonu markasının tasarladığı porselen tabakta ise cami figürü yanında ünlü bir opera sanatçısının yüzünün bir kısmına yer verdiği tasarım ile “rüya gibi bir ufuk çizgisiyle bir Arap gecesi diyaloğu kuruyor” tanımını kullanmış.

Sergi sebebiyle futuristik bir yapıya dönüşen Tophane-i Amire binası özel tasarlanan dijital sanat eseri ve tasarım kokusu ile de ziyaretçiler için uzun süre hafızalarda yer edecek bir deneyim yaşatıyor.