Bayram günü Gazze’li çocuklar çadırlarında “Nassam Aleyna El Hawa” söylüyorlardı.
MELTEM ESTİ ÜZERİMİZE
Meltem esti üzerimize vadinin kolundan
Ey meltem, aşkın hatırı için. Götür beni memleketime
Ey aşk, ey aşk. Meltem ile beraber uçan aşk
Orada bir çicek, bir pencere ve bir resim var
Beni onlara götür ey meltem
Korkuyorum ey kalbim büyümekten bu gurbette
Ve memleketimin beni tanıyamaycağından
diyerek devam ediyor şarkı. Gazzeli çocuklara yazılmış bir parça değilken nasıl bu kadar şairane ve içten anlatabilir korkuları, özlemleri. Müziği ile beraber dinleyince daha da ağırlaşıyor parça..Gazze’nin aylardır maruz kaldığı katliamlar sonucunda ceset ve yaralı görüntüleri algımızı zorluyor ve bozuyor. Tahammül sınırlarının çoktan aşıldığı bu süreçte kimimiz hayattan kopmamak için biraz uzaklaşmayı seçiyoruz. Boykotlar, yürüyüşler ile eylemsizliğin derin yıkımından kurtulmak isterken kimi zaman umutsuzluk çukurlarına düşüyoruz. Sonra henüz 10’lu yaşlarında olan Gazze’li çocuklara uzatılan mikrofon ile imanımızı, tefekkürümüzü, sabrımızı sorguluyoruz. Sonra bayram görüntülerinde ‘Nassam Aleyna el Hawa” parçasına eşlik eden çocukların yüzlerinin nasıl gülebildiğini görüyoruz.Umutsuzluğun karşısında ki gülen yüzler kimilerimize umut ışığı olabiliyor. Her kare, farklı fıtri özelliklerde olan insanoğlu için ayrı bir uyarıcı bu yüzdendir ki bir Feyruz parçası kimilerinin gönlünde bir ümit yeşertiyor
Feyruz sıradan bir melankolik olmanın çok ötesinde her zaman yaşadığı coğrafyanın sorunları ile hemhal olmuş bir sanatçı, asıl adı Nouhad Haddad. Mardinli Wadi Haddad ile Lübnanlı Maruni Liza Alboustani’nin ilk kızları olarak 21 Kasım 1935’te Beyrut’un yoksul semtlerinden biri olan Jabal Al Arz’da doğar. Mardin’den Beyrut’a uzanan bir hikâye Feyruz’unki. Ortadoğu coğrafyasının özlediği barışın çocuklarından biri. Ailesi Süryani Ortadoks hristiyanlardan.
Feyruz’un radyo kariyeri Lübnan’ın bağımsızlık sonrasındaki dönemine denk geliyor. Maruni bir ailenin çocuğu olan Feyruz muhafazakar bir çevrede yetiştiğinden müzikal yeteneğinin keşfi yine bu çevrede gerçekleşiyor. Aynı yıllarda radyoda da görev yapan besteci Muhammed Fleyfel’in dikkatini çekmesi ona parlak bir kariyerin kapılarını aralıyor. Mohammed Fleyfel, Feyruz’un yeteneğiyle ilgilenmesinin yanında ona Kur’ān’dan ayetleri okumayı öğretiyor. Çünkü Feyruz’un babası konservatuvara gönderirken bu şartı koyuyor. Süryani olmalarına rağmen kızının Arap seslerinin tümüne iyi bir şekilde hakim olması için Kur’ān’ın ayetlerini okumayı öğrenmesi gerektiğini düşünüyor. Konservatuar eğitiminin ardından radyoda başlayan programlar isminin kısa sürede tanınır olmasını sağlıyor. Bunda en büyük pay, sahip olduğu olağanüstü ses ve müzikal yeteneklerde gizli.
Aynı dönemde Lübnan Ulusal Radyosunda, geleneksel tarzlardan hareketle kentli Lübnan müziğini inşa etmeye çalışan, bunun için Levanttaki kültürel etkileşimin müzikal sentezini üretmeyi hedefleyen genç bir grup dikkat çekiyor. Mansour, Assi ve Elias Rahbani adlı üç kardeşten oluşan topluluk Arjantin tangolarından, yerel tonlara kadar geniş bir müzikal palette üretim yapıyor . Feyruz ismi ilk olarak Halim el Rumi’nin 1950’de onun için bestelediği “Taraktu Kalbî” ile radyodan dinleyiciye ulaşıyor. Halim el Rumi yetenekli bir müzisyen olmanın ötesinde Feyruz ile Assi Rahbani’yi tanıştıran ve efsanevi birlikteliğin temelini atan isim
Feyruz’un tanınmaya başladığı bu ilk dönemde Beyrut yabancı orkestraların uğrak yeri durumunda. Birçok Batılı grup Doğu’nun Paris’i olarak nitelendirilen Beyrut’ta konser veriyor .Assi ve Feyruz’un 1954’te evlenmelerinin ardından 1955’te Arap müzik ve film endüstrisinin kalbinin attığı Kahire’ye yaptıkları yolculuk verimli geçiyor, burada beş ay kalıyorlar. Muhammed Abdelwahhab gibi büyük müzisyenlerle çalışma fırsatı yakalıyorlar. Feyruz, Kahire'de dönemin meşhur yıldızlarıyla da tanışıyor. Mısırlı bestekarlar Feyruz'dan kendileri için şarkı söylemesini istiyorlar . Film yapımcılarının tekliflerini ise kibarca geri çeviriyor.
Ülkelerine dönüyorlar Arapların Sesi Radyosundaki programlarında 1957’de plak olarak piyasaya verilecek olan ve Filistin davasına adanmış”Rajioun” (Dönüyoruz) adlı şarkı ilk defa icra ediliyor. Halk arasında öyle seviliyor ki marş haline geliyor. “Bir gün mahallemize dönüp umutların sıcaklığında boğulacağız. Zaman ne kadar geçerse geçsin, aramızdaki mesafe ne kadar artarsa artsın geri döneceğiz” diyor parçanın bir bölümünde. Fayruz, şarkıyı canlı olarak seslendireceği ilk konsere Filistin yöresel kıyafetleri ile çıkıyor.
Bu parçanın baştan sona vatan ve Filistin kavramları üzerine inşa edilmiş olması dikkatleri iyice üstüne çekiyor. Nitekim bu ve benzeri şekilde sonraki dönemde gerçekleştirdikleri yapıtlarda da Filistin meselesinin Arap dünyasında canlı tutulmasını sağlıyorlar. 1967 Arap-İsrail savaşı yenilgisinin ardından kaydedilen “Zahrat al-Mada” (Şehirlerin Çiçeği) adlı meşhur parça tüm Araplar arasında Feyruz ve Rahbanileri Filistin davasının müzikal savunucuları arasına yerleştiriyor. Filistin, tüm bu şarkılara bir yanıt veriyor.Mescid-i Aksa’yı temsil eden deniz kabuklarından yapılmış bir tepsiyle birlikte temsili bir anahtarı Feyruz’a hediye ediyorlar. Bu tarihi kutlamada Feyruz, şarkıda söylenenlerin gerçekleşmesi temennisi ile Kudüs’ün anahtarını alıyor ve ekliyor “Şehrimizin kapısı kapanmayacak. Dua edeceğim. Kapıları çalacağım ve kapıları açacağım”
ŞEHİRLERİN ÇİÇEĞİ
Ey namaz şehri, senin için namaz kılıyorum, senin için ey meskenlerin güzeli, ey meydanların çiçeği ey Kudüs ey namaz şehri, gün geçtikçe gözlerimiz sana çeviriliyor, tapınaklarının sokaklarında dolaşıyor/dönüyor, eski kiliselere sarılıyor, camilerin üzüntüsünü siliyor, Ey İsra gecesi, Ey göğe uğrayan insanların yolu, gün geçtikçe gözlerimiz sana çevriliyor ve ben dua ediyorum.
Feyruz için Araplık her zaman belirgin bir kimlik olmuştur. Ümmü Gülsüm’ün Arap ulusuyla kurduğu ilişkiyi kendisi de başarıyla kurabilmiştir. Feyruz , Filistin gibi Arapların ortak davası olarak algılanan bir sorunun hafızası haline gelmiştir. Bu yönüyle de birleştirici bir karakterdir . Sesi ve müziği dinlerin, mezheplerin, coğrafyaların ve tüm çatışmacı politikaların üstünde ortak bir kimliğin sembolü olmuştur. Kendisine duyulan saygı o kadar büyüktür ki 1979'da kocası Assi Rahbani Lübnan iç savaşı sırasında kendi eceliyle öldüğünde Beyrut’un birbiriyle savaşan hristiyan ve müslüman semtlerinde cenaze töreninin rahat yapılabilmesi için çatışan taraflar 2 gün ateşkes yapmıştır. Feyruz, Lübnan halkının ve Arapların gözünde Hıristiyan bir kadın şarkıcı olmanın çok ötesinde Arap dili ve kültürünün taşıyıcısı olan ulusal bir sembol haline dönüşmüş durumda . Yalnızca Hıristiyanların gözünde değil tüm Arap dünyasında büyük bir saygınlık kazanmış olması, savaş içinde takındığı tavır, son derece kırılgan bir politik kültür ortamında müziği ve duruşuyla ayakta kalabilmesi , tüm kimliklerin ötesinde bir ortak kimliği temsil ediyor. Feyruz Ortadoğu halkları için herzaman dimdik durmayı ve hayata dört elle sarılmayı şarkıları ile duyurmuştur. Takındığı onurlu duruşu ve mütevazı tavrıyla da bunu desteklemiştir. İşte bu yüzdendirki samimiyetinin karşılığını sevgi ve sahiplenme olarak herzaman almış, din, dil , ırk, yaş gözetmeksizin her insanın kalbinde yer edinmiştir. Bugün katliam topraklarının ortasında Gazze’li çocuklarının dilinde onun şarkılarının olması rastlantının çok ötesinde yüksek bir insani bilinç ve adanmış bir sanat hayatının sonucudur