Mehmet Akyol ile İstanbul`un merkezindeki ofisinde denizler, gemiler ve deniz ticareti üzerine konuştuk, memleketinin adını taşıyan Kabataş`taki İnebolu sokağında;
Gelecek hayalleri çocuklukta şekillenir
Muhatabım, zaman zaman gözlerini boğazın serin sularına, Kabataş açıklarından geçen yük gemilerine mıhladığında sohbetimiz derin, kısa bir sessizlik haline geçiyor. Böylesi bir sükutun ardından Deniz Taciri Mehmet Akyol`a çocukluğunu ve denizlere nasıl aşık olduğunu sorduğumda aldığım cevap şöyle oldu:
Haliç`te sadece denizi gördü
'Geleceğimize dönük hayallerimiz ve her şey çocuklukta şekillenir. İstanbul`un kadim merkezi, Haliçdenizi kıyısı, Cibali`deki küçük ahşap evimizde gözümü açtığımda nerdeyse sadece denizi gördüm.
Sabaha karşı Haliç`ten mavnacıların seslerini duyardım. Unkapanı Köprüsü, haftada iki gün, gece yarısı gemilerin Haliç`e girmeleri için açılırdı. Kapkara römorkörler, kocaman, devasa gemileri büyük uzun halatlar ile Haliçiçindeki tersanelere çekerdi. Sabaha karşı evden kaçar, denizde tüm bu olup bitenleri seyrederdim. Yıllar sonra yağlı boya tablosunu yaptıracağım bu sahne beni çok etkilemişti; '
Şimdi, 50 yıl öncesinin İstanbul`una gidiyoruz;
Cağaloğlu-Bab-ıali, olağan günlerinden birini yaşıyor; Henüz küçük bir çocuk olan İnebolulu Mehmet Akyol, Babıâli Caddesinden aşağıya doğru koşarak âvâzı çıktığı kadar, 'Yazıyooooor, bombalandı, yazıoooor; ' diye bağırıyor. Bağırdıkça koşuyor, koştukça ellindeki gazeteleri satıyor; Nefes nefese, Kapalıçarşı`nın Kuru Kahveci Mehmet Efendi`nin dükkânına bakan kapısındaki mahşerî kalabalığın içine daldığında elindeki 100 gazetenin tamamını nerdeyse satmış bulunuyor...
Sekiz yaşındaki tüccar namzedi Mehmet Akyol bu alışverişten günde 5 lira net para kazanıyor; 'O zaman bir futbol topu, meşin top 20 lira civarındaydı bu iyi bir paraydı,  dört günde bir futbol topu alabilecek para kazanıyordum, cebimiz para görüyordu hani;
Hayatımın güzel yıllarıydı; Cibali İlkokulu`nun sınıf birincisiydim.
Çocukluk işte... Yemiş iskelesinden (bugünkü Zindan Han önü) Kadıköy`e kalkan tenezzüh motorlarına bilet parası hiçvermedim' dedikten sonra konuşmasına devam ediyor: Eminönü`nden Kadıköy`e geçer, sahilden Moda`ya yürür, tel örgülerin altından Moda plajına kaçak girerdik.
Zorda kalan öğrenir
Kimsenin cebinde para yok, ama benim var; Moda plajında tost, sandviçalabiliyordum. Bu durum, fakir çocukların rüyasında göremeyeceği bir hadiseydi, hamle çapında bir işti...
Yüzmeyi Moda`daki ahşap iskele üzerinden beni denize attıklarında öğrendim: 'Sanki doğuştan biliyordum, suyun içene düşer düşmez çırpınışlarla öğrendim. Zira arkadaşlarımın arasında karizmayı çizdirmemek lazımdı. 'Zorda kalan öğrenir. Asıl kural bu.'
Küçük dünyasında denizlerin yeri büyük
Mehmet Akyol haritalara baktığında dünyanın ne kadar küçük olduğunu ve çok küçük olarak tavsif ettiği yer kürede denizlerin ne kadar fazla yer kapladığını görüyor.
İnanması güç, lakin vakıa bu. İnebolulu Deniz Taciri dünya üzerinde dolaşan gemilerin büyük bir kısmının adını ve ne taşıdığını biliyor.
Sohbetin bir yerinde, gözlerini alamadığı İstanbul boğazından geçmekte olan bir gemiyi görerek heyecanlandı, pencerenin yanına kadar gidip 'Bak Bu Aliyev`in gemisi, her ne kadar mübariz gemileri işletiyor gibi görünse de, Azerbaycan petrolünü taşıyor' dedi.
Gemilere gönülden bakınca işler kolaylaşır
İstanbul`da boğazdan her gün yüzlerce gemi geçiyor. Her birinin künyesini bilmek bir hayli zor zanaat olsa gerektir. Deniz taciri Akyol`un son cümlede ifadesini bulan keyfiyete ilişkin değerlendirmesi şöyle: 'Bunlar çok zor şeyler değil, gönülden bak gemilere iş kolaylaşır.'
Syros Island
Mehmet Akyol, bir seferinde San Francisco Golden Gate`de limanda ufukta beliren bir gemiyi görür görmez siluetine nazar ederek eşine, 'Hayatım, bak bu Yunanlı Livanos`un 'Syros Island' adlı gemisi' diyor. Dakikalar sonra gemi limana yaklaştığında bordrosundaki 'Syros Island' yazısı Akyol ailesine ötelerden selâm taşıyor!
Şimdiki zaman Mehmet Akyol`un suallerimize verdiği cevapları okuma vaktidir.
Denizcilik tarihi insanlık ile başlar
Mehmet Bey, denizciliğin kısa tarihini özetler misiniz?
Denizcilik, insanlık tarihi ile başlar. Bilinen ilk denizciler olan Fenikeliler aynı zamanda gemilerine başka coğrafyalarda olmayan yükleri alarak götüren, koloni kuran, ticaret yapan, risk alan tüccarlardır. Fakat oldukça acımasızlar. Rakiplerinin ayaklarına taş bağlayıp denize atan vicdansızlar. Fenikeliler işte bunlar!
Fransız tarihçi Fernand Braudel, Akdeniz`deki son 2 bin yılı anlatan kitabında denizciliğin tarihini ve belli başlı olayları mufassal bir şekilde anlatır. İlgilenenler Braudel`e müracaat edebilir.
Dünya tarihindeki büyük kırılma;
Dünyayı değiştiren bir kaçolay sizce nelerdir?
Dünya tarihinde bir kaçbüyük kırılma var, bana göre en önemlilerinden birisi 15. yy. ortalarına doğru İstanbul`un Müslümanlar tarafından fethedilmesidir. İstanbul`un fethi Portekizli ve Avrupalı tüccarların ekmeğinin azalmasına yol açtı. İstanbul`un fethi bence denizcilikte, ticarette ve buna bağlı olarak kültürde, sosyal alanda dönüm noktasıdır.
İbrahim Ethem Bey, az önce 'zorda kalan öğrenir' ve 'mutlaka bir yol bulur' demiştik ya, bu olay, gözü pek, cesur Portekizli denizcilerin ortaya çıkmasına sebep oldu.
Nasıl ortaya çıktılar?
Kilise vasıtasıyla örgütlendiler. Bu konuların duayen ismi, hocam Mustafa Özel, 1565 tarihinde Manila`nın İngilizler tarafından ele geçirilmesini denizcilik tarihi açısından önemli bir tarih olarak kodluyor. İngilizlerin yaptığı ilk iş Manila`nın ismini Filipinler olarak değiştirmek oluyor. Sonraki dönemlerde karabiber, baharat savaşları ile birlikte altın ve gümüş Avrupa`da bollaşma eğilimine giriyor.
Amerika`ya doğru yola çıkan Cristof Colomb`un derdi neydi?
Genovalı Colombo`nun çocukluğu Batı İtalya limanlarında geçmiş. Erken yaşta denizlere açılmış, 15 yaşındayken Ege adalarına Sakız`a gitmiş.
İngiltere`ye, İrlanda`ya seferler yapan gemilerde tayfalık yapan, soru soran, merak eden, böylelikle de yelken dilini anlayan bir denizci Colomp; Ve dahi korkusuz, rüzgârı ve akıntıyı bilen, sezgisi yüksek işin mutfağından miço`luktan yetişme bir denizci o.
Colamb`un derdi altındı!
Böyle pek çok denizci var. Alamet-ifarikası nedir Colomb`un?
Onu diğerlerinden ayıran özellik 'altını bulma derdinde' oluşudur. Bu yönüyle zalim ve kötü niyetli bir denizciden söz etmemiz mümkündür.
Altını bulma derdi dediniz;
Evet, altını bulma derdi. Colomb`un derdi altındı. İspanya kraliçesi Isabella`ya 13 yıl projesini anlatmak için uğraştı ve hiçbir zaman hiçpes etmedi.
Peki, Colomp, Isabella`dan gemileri için ne kadar bir meblağ istedi?
Bugüne kıyasla çok değil ama geçmiş asırların ekonomisine nazaran büyük bir para. Projesi için istediği gemi donatmak için gereken paranın önemli bir kısmı 1.800 bin Maravedi.
Maravedi?
Bugünün parası ile 200 bin USD.
Bu parayla Colomb neler yaptı?
Ü çgemi kiraladı.
Büyük gemiler mi?
Kısmen büyük, boyları 22 ile 25 metre arasında değişiyor.
Ekibinde kimler vardı?
Kimler yoktu ki? Hapishanelerden şartlı bırakılan, başıbozuk tayfaları aldı ve böylelikle 2 Ağustos 1492 Cuma günü, sabaha karşı San palos`tan yola çıktılar. Bu çıkış hayranlık uyandırıyor, bize çok ders var.
Zorda kalan risk alır!
Nedir o dersler?
'Zorda kalan risk alır.'
Çünkü, İstanbul`un Müslümanlar tarafından fethi ile batının ekmek kapısı kapanmıştı. Batıda ticari piyasa kilise tarafından örgütlendiği için, kilise bir çıkış yolu arıyordu.
Denizci Hanry yolu bulan adam;
Yolu kim buldu peki?
Denizci Hanry yolu bulan adam oldu. Manastırı kendine ofis yapan oyun kurucu -papaz-Henbri (Hanry) 1486 yılında doğuya iki casus yolladı. Böylelikle 2 yıl sonra raporları aldı. İpek yolu gibi kârlı ticaret kapıları artık onlar için zordu. Ve seçtiği bir denizciyi Captan Bartelemo Diaz`ı 3 gemi ile birlikte Afrika kıyılarına yolladı.
Diaz neler yaptı Afrika kıyılarında?
Diaz, 9 ay sonra iyi haberler ile döndü. 1496 yılında bu kez başka cesur, gözü pek, tecrübeli, kurt denizci Vasco de Gama`yı Afrika`ya yolladı.
Tam da adamlarını bulmuşlar hani?
Sormayınız, bulmuş. 'İşi ehline veriniz' tavsiyesine uymuşlar, liyakati ve tecrübeyi önemsemişler. Sonuçortada. Henry`nin seçtiği denizciler, aristokrat aileden, konfor çocukları değil. Hepsi rüzgârı, suları ve suda olup bitenleri bilen tipler. Böyleleri yeni karşılaşacakları olaylarda apışıp kalmayan, güvertede en alt sınıftan yetişme denizciler. Bu çok önemli;
Eyvallah. Sonra...
Vasco de Gama, Batı Afrika`nın güneydeki burnundan dolandı, doğuya geçti ve Kenya`nın Mombasa limanına kadar geldi. 1498`de Lizbon`a geri döndü; Haberler iyiydi. İpek yoluna alternatif başka bir yol buldular.
Risk aldılar, Baharat Yolu artık Portekiz`in elindeydi. Vasco de Gama ikinci seferine bu kez yirmi gemilik filo ile çıktı.
Bunlar denizlerde ne arıyordu?
Eski bir söz var.
Nedir o?
Anlamlı ve sarsıcı bir söz. 'Biz kaderi insanın kendi eline verdik'. Denizlerde ne arıyordu? Sorunuzu 'ekmeğini; ' şeklide cevaplayabilirim.
Aradıklarının ne kadarını buldular?
Nasiplerinde olan kadarını; Evvela risk aldılar. Doğu Afrika`da askeri ve ticari üs kurdular. Hindistan`a sefer yaptılar. Osmanlı ile savaştılar, neredeyse gemicilerinin tamamını kaybettiler. Ancak pes etmediler, kalan gemileri ile Müslüman tüccarların gemilerini ele geçirdiler. Müslüman coğrafyaların kıyılarına baskın düzenlediler. Korsanlık yaptılar, Hindistan kıyılarında yağma ve katliam yaptılar.
Şimdiki Batı devletlerini tarif ediyorsunuz sanki;
Bittabi, ataları olurlar zaten. Mozambik, Malindi ve Kalküta`da üs kurdular Hindistan`a geçtiler. Şimdi sorunuza net bir şekilde cevap verebilirim. Aradıklarının fazlasıyla buldular, ancak büyük bedeller ödediler.
O tarihlerde Müslümanlar neler yapıyordu?
O yıllarda bizim atalarımız Safaviler ile uğraşıyordu. Mısır`ı ele geçirdik. Kutsal emanetleri aldık. Osmanlı zirvedeydi, Yavuz Sultan Selim, oğluna devasa bir toprak ve hazine bırakmıştı. Oğlu ise batı derdindeydi, muhteşemdi. Akdeniz`de aslanlar gibiydik.
Kimdi o aslanlar?
Midilli doğumlu Hayrettin, Gelibolu doğumlu Kemal, Bodrum menteşe doğumlu Turgut Reis ile tozu dumana katıyorduk. Ancak Osmanlı tacirlik işlerine soğuktu. Venedik ve Ceneviz bizim adımıza bu işleri görüyordu.
Biz daha çok ele geçir, esir al, kurtarma akçesi ödesinler veya vergi al modelini seviyoruz!
Rıhtım demek kavga demektir!
Konuyu değiştirelim! Rıhtımlar size ne ifade ediyor?
Benim çocukluğumun önemli bir kısmı Galata rıhtımlarında geçti. Rıhtımlar, 'Marlon Brandon`un filmi; On The Waterproof ne filmdi amma! Rıhtım demek, kavga demektir. Ekmek kapma savası rıhtımlarda yaşanır.
Osmanlılar rıhtımları es geçti!
Osmanlılar rıhtımların anlamını pek kavrayamadı, çözemedi. Cenevizliler, Venedikliler, daha sonra da Fransızlar ve İngilizler, Osmanlı adına rıhtımlarda ticari imtiyaz belgesi aldı. Osmanlı`ya vergi veriyorlardı ve serbest ticaret yapıyorlardı. Osmanlı`ya her türlü malı satıyorlardı.
Ama Osmanlı da vergi alıyordu. İşin vergi boyutunda ekonomik büyüklükler hangi seviyelerdeydi?
Doğrudur, vergi alıyordu ecdadımız. Vergi, yani hakiki adı ile 'rıhtım rüsumu'; Kayıt altında olan rakamlar fena değil gibi amma, işler öyle değil!
Ölçemeyen yönetemez;
Nasıl peki?
Kayıt altına almadan içeriye mal/hamule sokuluyordu. Bu işler kurnaz tüccarlar için kolay bir şeydi. Netice itibarıyla gümrük Kolcuların emrinde! Rüşvet ile işi çözüyorlar.
Payitaht görmüyor mu?
Göremez, payitahtta da adamları var çünkü. Kimi nereye tayin ettirecekleri hususunda muktedirler. Dolayısıyla vergi kaçağı yarıdan fazla, ölçmesi zor. Ölçemeyen yönetemez.
Osmanlı kayıt altına almakta iyiydi, ancak yanlış ölçüyordu. Oysa akl-ı selim ile dünyayı daha doğru okuyabilirdik. Ticarete daha çok yoğunlaşabilir, doğru rol modellerin yetişmesini sağlayabilirdik. Hammadde kaynaklarının birçoğuna yakındık. Yemen çöllerinden çıkan zift yağını bile doğru analiz edemedik. O dönemde azınlık tüccarları bu türden haberleri İngiltere`ye aktarıyorlardı. Sözün özü, rıhtımı: Porto limanını) ele geçiren, sırları ve parayı ele geçirir!
İbrahim Ethem Bey, bakınız, bugün rıhtımlar hem stratejik öneme sahip hem de katma değeri yüksek bölgeler. Ü lkelere giren, çıkan her türlü emtia bu kapılara uğramak zorunda;
-Mülakatımızın birinci bölümü burada nihayete eriyor. II. Bölüm için İnebolulu Deniz Taciri Mehmet Reis ile yeni bir oturum yapacağız inşaallah.-