Lisedeki edebiyat hocam Mehmet Ali Candar’dan dinlemiştim. Öğrencinin biri, imla kurallarını, özellikle noktalama işaretlerini hiçbilmiyormuş. Bu cehaletinden kaynaklanan sıkıntıyı, daha çok kompozisyon derslerinde yaşıyormuş. Yazılılardan tabii ki hep zayıf alıyormuş. Bir gün bu zayıflardan kurtulmak için kendine göre bir çare bulmuş. Yine bir kompozisyon imtihanında, hiçbir noktalama işareti kullanmadan kâğıdı doldurmuş. Alt tarafına da bir çizgi çektikten sonra bütün noktalama işaretlerini sıralamış. Sonra, 'Marş, marş, herkes yerine; ' diye yazmış.
Esefle belirtelim ki, imla kuralları ve noktalama işaretleri konusundaki vahim yanlışları, bugün anlı şanlı köşe yazarlarının yazılarında bile görülüyor. Ayrı yazılması gereken (-de), (-da)’ları birleştiren, birleştirerek yazılması icab eden aynı (-de), (-da)’ları ayıran profesörlere bile rastlıyoruz. Hele bir (-ki) bağlacı var ki, onu da yanlış kullananların ne kadar çok olduğunu görüyoruz, biliyoruz. Hocaları, yazarları bir tarafa bırakın, eskiden böyle bir imla yanlışı yapan bir ortaokul öğrencisi bile öğretmeninden geçer not alamazdı.
İşte bir örnek:
Kubbealtı Akademi Mecmuasının 176. sayısında bir mülakatı yayımlanan Aydın Yüksel Bey, hocası Ârif Nihat Asya’dan bahsederken onun imla konusundaki titizliğine de vurgu yapıyor. 'Talebeleri ile arası nasıldı?' sualine şu cevabı veriyor: 'Çok iyiydi ama bir 'ki', bir 'mi' veya 'de' yüzünden sıfır atardı. Hani, bitişik mi, ayrı mı yazılır meselesi yüzünden; '
Bir gün, Emre Aköz’ün Sabah gazetesindeki yazısını okurken dikkatimi çekti. Yazar, 'Cumhuriyet Çuvalı' başlıklı köşe yazısına şöyle başlıyor:
'Türkçeyi en iyi kullanan kesimlerden biri de kurumsallaşmış reklam ajanslarıdır. Zaten tartışmalı olan bazı kelimeler haricinde, metinleri doğru Türkçeyle yazarlar. Dün gazetelerdeki Cumhuriyet’in 92’nci yılı reklamlarına göz gezdiriyordum. Baktım, büyük ve köklü bir görüntü ses firmasının ilanında, ‘tabii’ kelimesi ‘tabi’ şeklinde yazılmış. En az dört denetleme aşamasından geçen bir metin bile böyle yayınlanabiliyorsa, geçmiş olsun.
Belki diyeceksiniz ki, bu kelimeyi iki (i) ile yazmak çok mu önemli? 'Tabii' ki çok önemli. Çünkü tek (i) ile yazarsanız 'tabii' haliyle yazmamış olursunuz, o zaman da 'tabii' ki anlam değişmiş olur. Düzgün yazmak ve doğru telaffuz etmek için 'tabii' ki Osmanlı Türkçesine vâkıf olmak gerekiyor. Mesela, ben bu cümlede geçen 'vakıf' kelimesindeki 'a' harfine şapka giydirmeseydim, o zaman mânâdeğişecekti. Demek ki, 'Vakıflara ait bilgilere vâkıf olabilmek için Osmanlı Türkçesine vukûfiyet gerekiyor.'
Osmanlı Türkçesi’ni konu alan lügatlere bakıldığı zaman bu 'tabii' kelimesinin altı yedi anlamda kullanıldığı görülür. Mesela, 'Misalli Büyük Türkçe Sözlük'de 'tabiiye', 'tabii', 'Tâbiin', 'Tâbiun', 'Tebe-i Tâbiin', 'Tabiiyat', 'tâbi', 'tabiiyyûn' kelimeleri misallerle izah ediliyor.
Müsaade ederseniz bunlardan birini, Muallim Naci’nin 'Lügat-i Nâci'sinden nakledeyim:
'Tâbiin: Ashab-ı Kiram zamanında yetişip, meclislerine dahil ve onların ahval-i şerifesini nâkil olan zevat-ı muhtereme. Üveysü’l-Karâni, kibar-ı tâbiinden olup Sıffîn’cenginde taraf-ı Murtazâvi’den bulunduğu halde ihrâz-ı rütbe-i şehadet etmiştir.'