Aynalıkavak Kasrı, Roma döneminde imparatorlara ait bir bağ olan bölgede Tersane Bahçesi’nde inşa edilmiştir.
Kasır, Sultan I. Ahmed’in buyruğu ile yapılmıştır. Padişahlar Tersane Bahçesi’ne genelllikle kayıkla ulaşıp ardından Okmeydanı Namazgâhı ile tekkesinin bulunduğu bahçenin arka tarafından Okmeydanı’na giderek cirit ve cevgan oynamışlardır.
Kostantiniyye fethedildikten sonra büyük bir koruluk olan Okmeydanı’nda Fatih Sultan Mehmed’in otağını kurdurup ok atmaya çıktığı çeşitli kaynaklarda yer almıştır. Fetih sırasında padişahın Tersane Bahçesi yakınındaki Şahkulu İskelesi’ne kızaklarla kadırgaları indirmesi, saray erkânının bölgeyi önemsemesi ve ilgi göstermesine sebep olmuştur. Döneminin halka açık mesire ve bir spor alanı olan bölge, okçuluğa meraklı padişahları hasbahçe yapılarına çekmiştir.
Haliç, Osmanlı Devleti’nin erken döneminde kısa sürede ticaret limanı hâline gelmiştir. I. Selim zamanında genişletilmeye başlanan Kasımpaşa tersanesi, Kanuni Sultan Süleyman döneminde kapudan-ı deryalık makamının kurulması ile Osmanlı Donanması’nın inşa ve ikmâl merkezi olmuştur. Kapudan Derya Divânhanesi eski resim ve gravürlerde görünmektedir. Bu Divânhane, III. Ahmed ve II. Mahmud dönemlerinde yenilenmiştir.
Kasırda dünyaya gelen Sultan İbrahim, saltanatı boyunca (1640-1648) Kasra ve bahçeye ilgi göstermiş, ikinci bir kasır inşa ettirmiştir. IV. Mehmet (1648-1687) döneminde bir yangın geçirmiş, padişahın emr ile onarım ve yeni inşalar kısa sürede bitirilmiştir. Lale Devri ile birlikte Aynalıkavak Kasrı, en itibarlı yapı olmuştur. III. Ahmed dönemi ile özdeşleşen Lale Devri, Patrona Halil İsyanı ile bitmiş ve Aynalıkavak Sarayı’nda da hayat durmuştur. Saray halkını ağırlamaktan çok antlaşmaların imzalandığı, yabancı elçilerle görüşmelerin yapıldığı resmi bir devlet dairesi hâline gelmiştir. Küçük Kaynarca Antlaşması başta olmak üzere Rus ve İngiliz elçileri ile yapılan toplantılar kayıtlara geçmiştir.
III.Selim döneminde(1789-1808) sarayda köklü değişiklikler yapılmıştır. Arazinin büyük bir bölümü tersaneye bırakılmış, birtakım yapılar yıktırılmış, bugüne kalan tek yapı olan Aynalıkavak Kasrı onarılmıştır. Aynalıkavak, 1718 Pasarofça Antlaşması imzalandıktan sonra Venedikliler tarafından hediye edilen aynalarla süslendiğinden Aynalıkavak adı ile anılmıştır.
Kasır, çifte divânhane çevresinde gelişen üç sofa planı ile 18. Yüzyıl Osmanlı mimarisinin özelliklerini taşımaktadır. Yapıda kullanılan desenler ve motifler, dönemin sanat anlayışını yansıtan barok, rokoko, ampir üsluplarını işaret eder. İç kapıların üzerinde Enderunlu Fazıl’ın yazdığı, Yesârî Mehmed Efendi’nin zer-endud ta’lik hattıyla kaside bulunur. III. Selim’in beste odası, yaldızlı tavanı, açık sedirleri ile geleneksel Osmanlı mimarisinin görülmeye değer son örneklerindendir. Sultanın birçok bestesini bu mekânda yaptığı düşünülmekte ve Osmanlı kültür tarihi açısından büyük önem taşımaktadır. Şeyh Galib’in Aynalıkavak Kasrı için yazdığı kaside, Yesârî Mehmed Efendi’nin hattı ile beste odasını kuşatır.
Haliç gerdanında bir zümrüt gibi parlayan Aynalıkavak Kasrı, 1975 yılında Milli Saraylar yönetimine geçmiş ve 1984 yılında müze-saray olarak ziyarete açılmıştır. 90’lı yılların başında tarihi Türk çalgılarının sergilendiği bir müze hâline getirilmiş, restorasyonları bitimi ile 2015 yılında Milli Saraylar’ın yeni bir projesi olarak kapılarını yeniden açmıştır.
Mûsikî Müzesi’nde, Bülent Ağcabağ’a ait kemençe, kanun, yaylı tanbur, rebab, nevbe takımı, zilli masa halile, Osmanlı def, kudum, bendir, ahenk sazı, Süha Umur’a ait kaval çifte rebab, Sadrettin Özçimi’ye ait ney, İhsan Özgen’in udu, Cüneyt Kosal’ın kanunu, Cemil Özbal ve Necdet Yaşar’a ait tanburu görmek mümkün. Müze’nin bir odasında Cumhurbaşkanlığı Koro Şefi Mehmet Güntekin’in yıllarca büyük emeklerle toparladığı albümünü bağışladığı, her bir çalgının en büyük ustalarının fotoğrafları bir mûsikî belgeseli gibi hafızalara kazınıyor.
Kasır günümüzdeki formunu, şiir ve musîkî başta olmak üzere güzel sanatlar eğitimi alan, sanatkâr padişah III. Selim’e borçludur. III. Selim, İlhami mahlası ile şiirler yazmış, çeşitli makamlardan oluşan yüz üç eseri Klasik Türk Müziği’ne kazandırmıştır. Tambur çalan, ney üfleyen, besteler yapan bir padişahın izlerini sürerken, fonda Klasik Türk Musîkisî eşliğinde Mûsikî Müzesi’ni gezmek muhteşem bir deneyim.
Bir ikindi vakti, som altın gibi parlayan güneş, Aynalıkavak Kasrı’nın bahçesinde kolalanmış yaprakları ile ışıldayan manolya ağaçları, dev çamlar ile oksijenin yanı sıra huzuru ve sessizliği teneffüs etmek hücrelerimizi yenilemenin tanımı olsa gerek…