İsmet Özel'in "münacat" şiirinde geçen "çiğ tanesi sanmak ne cüret gözyaşıymış insanın insana raptolduğu cevher" mısrası bana hep 6 Şubat saat 4.17'yi hatırlatır...
Allah herkesi farklı fıtrat farklı milliyet farklı renk ve farklı dilde yaratmıştır. Ve Allah'ın buyurduğu üzere insanları bu farklılıkların tarlasında aynı topraktan meydana gelen birbirinden ayrı mahsulleri nispetinde yaratmasının gayesi insanların birbirine kaynaşması birbiriyle bu farklılıklarını uyandırdığı merak cezbesi ile aralarında ünsiyet meydana gelmesidir(Kur-an 49/13). Fakat ne yazık ki insanoğlu bu farklılığı da karşıtlık olarak görmüş ve Allah'ın murad ettiğinin aksine bu farklılıklar insanoğlu için bir çatışma, sürtüşme sebebi olmuştur. Yüzyıllardan beri süregelen ırk tarafgirliği kavgası hiç yoktan nice canların nice soyların dahi kıyımına neden olmuştur.
Fakat bunca ayrışmanın deveranında dönüp duran kişinin kendisini bulunduğu çöplüğün horozu tayin ettiği keskin sınırlarla ve taassubi tutumlarla belirlediği alanı aşabilen tek olgu "gözyaşı" olmuştur.
Birbirinden apayrı coğrafyalardaki birbirinden apayrı onlarca medeniyetin konuştuğu ortak dilin adıdır gözyaşı... Her nerede ağlayan bir göz görecek olursa insan, bunun nedeninin ehemmiyetine bakmaksızın o göz yaşına irticalen bir birliktelik peyda oluverir. Bu insanın tüm hayvanî varlığından sıyrılıp insan şerefine en çok yaraşır şekilde bir mevcudiyete irca etmesi demektir. Tolstoy'un da "insan ne ile Yaşar" kitabında geçen "Acı duyabiliyorsan canlısın başkalarının acısını duyabiliyorsan insansın "sözü insanı yalnızca canlı olma vasfından sıyırıp canda can bulma ve cana can olma mertebesine çıkarır.
Allah'ın Kur'an'da çokça değindiği üzere insanın nefsinin kötü özelliklerinin [Şüphesiz ki insan çok zalim, çok cahildir (ahzab 72) - İnsan çok acelecidir ( İsra 11) - Gerçekten insan çok cimridir (İsra 100) -İnsan gerçekten pek nankördür (hac 66)] açık seçik anlatılmış olmasının yanı sıra insana tüm bu menfi hususiyetlerini terbiye edecek ve güzel bir dönüş ile müspet olana rücu edebilecek istidadı bahşeylemiştir. Böyle olmasa insan yaratılışı gereği Allah'ın tasvir ettiği şekilde olması gerektiğine inanacak ve bunun sorumluluğundan da kaçınmış olacaktı. Halbuki insan her an tekamül ile muvazzaf ve mükellefiyetlerin idrakinde bir ömür sürdürme cehdine taliptir.
İnsanın başkasının acısını kendi acısıymışçasına ta derinden hissedebilme faziletine erişmesi kendisinde zaten varolagelen manevi melekelerin tohumunu yeşertmesi ile ilgilidir. Ve insan gündelik hayatında her ne kadar bir başkasına karşı tahammülsüzleşmiş, ön yargı duvarlarını örmüş olsa da toplumsal acıya sebebiyet verecek herhangi bir musibet insanın tüm ön yargı duvarlarını yıkmaya merhamet pelerinlerini takmaya sevk edecektir. 6 Şubat 2023 depreminde de felaketi bizzat 10 il yaşamış olsa da bu felaket 81 ilin ocağına yangın olmuştur. Belki de insan olduğumuzu en derinden hissettiğimiz an olmuştur bizim için... ta ülkenin öbür ucundan harçlıklarını yollayan çocuklardan bağış gecesinde hac umre parasını göndermiş olanlara kadar her ferdin acısı tüm yürekleri titretmiştir. Bu ülkedeki 7'den 70'e her insan tüm ayrışmaları bir kenara bırakmış ve birbirine gözyaşı ile raptolmuştur.
Biz yine buna benzer bir sahneyi Efendimizin (sav) Medine'ye hicret ettiğinde her şeylerini bırakıp gelmek zorunda kalan mekkelilere kapılarını sonuna dek açan medinelilerde görürüz. Tarihte emsaline bir daha rast gelmemizin olanaksız olduğu muazzam bir kardeşlik örneği olan ensar-muhacir kardeşliği insana adeta beşeriyetin kemalinin vuku bulmuş halini duyumsatır.
İnsan nihayetinde nice ızdırapların değirmeninde öğütülerek kendini bulma yolculuğunda kendini keşfedebilecek kıvama gelecektir. Fakat yalnızca kendi eleminin meşguliyeti ile sarhoş olan bir arpa boyu yol kat edemeyecektir. Ahseni takvim payesine namzet insan tekinin "bir "olmayı aşıp "biz"olmanın keyfiyeti ile nazar etmesi istilzam eder.