Herkesin çocukluğa ya da gençliğine dair yüzleşecek acı bir  hikayesi vardır. Ne  yapıp edip o acıyla bir kez daha yüzleşmeyi başarmak gerekir. Yoksa, saplandığı yerden çıkmayan bir ok gibi  kanatmaya devam eder yarayı. O yara da hayatı zehir etmeye devam eder durur.
O yüzden şartları zorlayıp yüzleşmenin yollarını aramalıyız. Gerekirse geçmişe bir yolculuk yapmalıyız.
Acılarla yüzleşmekten korkulmamalıdır. Yüzleşmek 'karşılıklı olarak görüşmek, yüz yüze, karşı karşıya gelmek' demek değil midir?
Peki, psikolojide yüzleşmek ne demektir?
'Yüzleşme kendimizle, başkalarıyla veya çeşitli durumlarla yüz yüze gelmek işidir. Cesaret isteyen bir durumdur. Aynı zamanda objektif, vicdani ve adil davranmamızı gerektiren de bir durumdur. Başka şeylerle ve kişilerle yüzleşmek zor kendimizle yüzleşebilmek çok daha zordur.'
Ağlamaya, can acısına, üzülmeye, hayal kırıklığına, sarsıcı gerçeklere hazır olmak gerekir. Yüzleşmek her ne kadar zor olsa da sonu genellikle iyidir. Birçok travma ve acının geride kalma ihtimali çok yüksektir.
Bu yüzleşme bazen kişinin en yakınlarıyla babasıyla, annesiyle, kardeşleriyle, sevdikleriyle olmak zorundadır. En zoru da en yakınlarla hatta kişinin kendisiyle olan yüzleşmesidir. İnsan en zor kendine itiraf eder bazı şeyleri. 
Halbuki birçok düğüm de o itirafın ardından çözülür.  Kabullenmek bir başlangıçtır, gözyaşları peşinden gelse de. 
Sizleri bilmem ama ben yakın çevremde yüzleşme olaylarında, son zamanlarda ciddi bir artış gözlemliyorum. Çocukluğunda ya da gençliğinde ailesinin ya da yakın çevresinin  baskısı ile alınan kararların ne denli çetin yüzleşmelere sebep olduğunu görüyorum. Herkeste bu yüzleşmeyi yapacak cesaret de olmayabilir. Belki onlar ömürlerinin sonuna kadar istemedikleri bir hayatı yaşamak zorunda kalacaklardır. O yüzden ne kadar erken fark eder ve yüzleşmeyi yapabilirseniz o kadar iyidir sizin için. Bu konuda profesyonel destek de alabilirsiniz.
Her insanın farklıdır hikayesi, biliyorum. Genellemek doğru değildir o yüzden acıları. Yaşayan bilir sadece. Her kapı, ardından ne sırlar barındırır bilinmez. Her çocukluk, her gençlik, her evlilik, her aile kendi çapında özel ve biriciktir.  Nasıl ki hikayeler birbirinden farklı ise yüzleşmeler de farklı olacaktır birbirinden. 
İnsanın kendisiyle yüzleşmesini en güzel anlatan şiirlerden birisi Can Yücel`in '20 Yaş 35 Yaş 40 Yaş ve Bugünkü Ben' şiiridir: 
'20 yaşında ben,
35 yaşımda ben,
40 yaşımda ben ve
bugünkü ben dördümüz.
Birden 20 yaşımı, 35 yaşımın karşısına oturttum.
40 yaşımın karşısına da, ben geçtim.
Yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.
Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.
Yatıştırayım dedim.
-Sen karışma moruk- dediler. Büyük hır çıktı.
Komşular alttan üstten duvarlara vurdular.
Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı.
Evin de içine ettiler.
Bende kabahat.
Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine; '
He ne kadar iyi bir uzlaşma çıkmasa da bu yüzleşmeden,  birbirini olduğu gibi kabul etmesi de güzeldir değil mi insanın?
İnsanın her hali bir olacak değil ya!
Sürekli tekamül devam ediyor. İnsan gelişiyor, öğreniyor, değişiyor. Her insan kendi içinde bir yolculuk yapıyor, bazen geleceğe, bazen geçmişe doğru.
Bu konuda bir film önerisi ile yazıya son verelim isterseniz:  Filmin adı 'Cici'. Berkun Oya nın yönettiği bir film. Tam bir yüzleşme hikayesidir.  Film hakkında şu bilgiler yazmaktadır: Acı bir kaybın ardından köyden kente göçen bir aile yaklaşık 30 yıl sonra eski evlerinde buluşur. Bastırılmış duygular ve sırlar ortaya çıktıkça eski yaralar yeniden açılır.