“Her gün sınıfa girdiğimde, öğrencilerimin birbirinden farklı dünyalarına adım atıyorum. Ancak son zamanlarda, bu renkli dünyaların ortak bir sorunu olduğunu fark ettim:

Temel becerilerde zorlanan çocuklar… Bu, beni oldukça düşündürüyor. Üçüncü sınıf, çocukların okul hayatında önemli bir dönüm noktasıdır. Bu yaşta, öğrencilerin ince ve kalın motor becerilerini, iyi bir okuma ve yazı gibi temel akademik yeterlilikleri kazanmış olmaları beklenirken, birçok öğrencimin bunlarda zorluk yaşadığını görüyorum.”

Bu cümleler geçtiğimiz gün, bir meslektaşımla yaptığımız kısa sohbetten aklımda kalanlar.  Yine onunla kaldığımız yerden konuşmaya devam ediyoruz. O, elindeki çalışma kağıtlarını kontrol ederken, "Senin sınıfta da aynı sorun var mı?" diye sordu. Ben de derin bir iç çekip, "Evet," dedim. "Her gün kalemini, silgisini kaybeden, defterini çantasından bulup çıkaramayan, suluğundan yere su dökmeden su içemeyen ya da ödevini evde unutan bir öğrenciyle karşılaşıyorum. Hatta sırasının gözündeki kitabı bulup çıkaramayan ve öğretmenden yardım isteyen bir çocukla da karşılaşıyorum. Çoğunun temel becerilerde zorlandığını görüyorum. Kalem tutuşları zayıf, defter düzenleri dağınık... Daha başlık yazmadan ‘Öğretmenim yazmayalım’ diye yalvaran öğrenciler var. Birkaç hafta önce matematik dersindeydik; basit bir toplama işlemini yaparken bile sayıları karıştıran o kadar çok öğrenci var ki!"

Meslektaşım başını salladı. "Aynı şeyi ben de fark ettim. Öğrenciler dikkatlerini toparlamakta zorlanıyorlar ve sanki başka bir alemde yaşıyorlar.”

Bu diyalog, düşündüklerimi daha da pekiştirdi. Günümüz çocukları, okul öncesi dönemde daha çok akademik temelli bir eğitim alıyorlar artık. Bu eğitim elbette çok önemli ama temel becerilerin sistematik olarak öğretilmemesi, çocukların okul hayatında zorlanmasına neden oluyor. Ayrıca, tabletler ve akıllı telefonlar gibi teknolojik cihazların yaygın kullanımı, çocukların el becerilerini geliştirmediği gibi zayıflatıyor ve dikkat sürelerini kısaltıyor. Buna bir de çalışan anne babaların çocuklarına yeterince zaman ayıramamaları eklendiğinde, durum daha da zorlaşıyor.

"Teknoloji bu kadar yaygın olmasaydı belki bu kadar sorun yaşamazdık," dedim, içimden geçeni yüksek sesle ifade ederek. "Ama bu sadece teknolojiyle de ilgili değil, eğitim sistemi de çok yoğun. Müfredatın yoğunluğu, öğretmenlerin temel becerilere yeterince zaman ayırmasını zorlaştırıyor. Halbuki çocukların bu yaşlarda bu becerileri tam anlamıyla kazanmış olması gerekiyor."

Meslektaşım ümitsiz bir şekilde omuz silkti, "Haklısın, ama ne yapabiliriz?"

Bu sorunun cevabını bulmak kolay değil. Öncelikle, okul öncesi eğitimde temel becerilere daha fazla yer verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ailelere yönelik seminerler düzenleyerek, onların çocuklarına evde nasıl destek olabilecekleri konusunda bilgi verilebilir. Okulda oyunlaştırma yöntemlerini daha fazla kullanmak da işe yarayabilir. Yine çocuklar için becerilerin geliştirmesini merkeze alacak tarzda bir eğitim tasarlanabilir.  Böylece öğrenciler hem eğlenir hem de öğrenirler.

Ayrıca, her öğrencinin farklı bir öğrenme tarzı var. Öğretmenler olarak, bunu dikkate alarak ders materyallerimizi çeşitlendirebiliriz. Bireysel çalışmalar, grup etkinlikleri ya da görsel materyallerle bu becerilerin pekiştirilmesi sağlanabilir.

Üçüncü sınıf öğrencilerinin yaşadığı bu zorluklar, eğitim sistemimizde bazı eksikliklerin olduğuna işaret ediyor. Ancak bu, yalnızca öğretmenlerin değil, velilerin, eğitimcilerin ve hatta toplumun ortak çabasıyla çözülebilecek bir sorun. Hep birlikte çalışarak, çocuklarımızı daha donanımlı bireyler haline getirebilir ve onlara daha iyi bir gelecek sunabiliriz.