'Bazılarımız şiirlere tutunuyor,
Bazılarımız şarkılara,
Bazılarımız filmlere tutunuyor,
Bazılarımız kitaplara.
Sanırım artık insan,
Tutunamıyor insana.'
Evet, çok doğru ve etkileyici  değil mi?
'Sanırım artık insan,
Tutunamıyor insana.'
Yukarıdaki güzel mısralar, Ramazan Samet Yılmaz`ın 'Düş Uçurumu' isimli şiir kitabından.
İnsan insana tutunamayınca insan çareyi başka yerde arıyor değil mi? Bazen bir kedi, bazen bir köpek en büyük yoldaşı, dert ortağı oluyor insanın.
Romanlar, hikayeler, şiirler, şarkılar, türküler de öyle...
Bazen yalnızlık da öyledir. Öyle iyi gelir ki insana...
Tutunmak, tutunacak bir yer bulmak öyle kıymetli ki hayatta. Herkes bir ömür bunu arar. Hayat biraz da bununla bir anlam taşır. Tutunmak öyle güçlü bir duygu ki bunun üzerine edebiyatımız da oldukça zengindir. Oğuz Atay`ın meşhur 'tutunamayanlar' romanı ilk akla gelenlerdendir mesela. Eminim daha pek çok roman, hikaye, şiir kaleme  alınmıştır tutunmak konusu üzerine. Bu konuda filmler de çekilmiştir ne bileyim.
Hayatımızı bu kadar derinden etkileyen tutunmak kelimesine biraz daha yakından bakalım isterseniz. Tutunmak iki farklı anlama geliyor sözlükte. 1) Tutup bırakmamak, dayanmak, sarılmak ya da asılmak. 2) Olduğu yerde ve durumda kalmak, yer etmek, dayanmak, direnmek.
Kelimenin bizim baktığımız ciheti, insanın dayanacak, güvenecek bir dayanağının olması anlamındaki tutunmak. İnsana hayatı daha anlamlı hale getiren, insana yaşama enerjisi ve gücü veren tutunmaktan söz ediyorum.  Güçlü bir bağdan söz ediyorum. Bazen bu tutanak ailedir, bazen arkadaştır, bazen dosttur, bazen dindir, bazen inançtır, bazen işimizdir, bazen de bir hayaldir. Her insan kendi içinde bir tutanak oluşturur işte. 
Tutunmanın, tutmak, tutku ve tutulmak ile ilişkisi olduğu da kesin. Hepsi aynı kökten geliyor çünkü. Bir de tutunan ile tutunulan (tutanak) var. Tutunan ile tutunulan arasında güç  bağı var. 
İnsan hayatı boyunca bir şeylere tutunmak ihtiyacı içinde olmuştur. Tutunmak çok temel, çok doğal bir ihtiyaçtır. Kimi  insan güce, kimi insan servete, kimi insan makam ve mevkiye tutunur. Kimi insan ailesine, kimi sevdiğine, kimi eşine,  kimi çocuklarına tutunur. Kimi insan doğaya, kimi insan toprağa, kimi insan börtü böceğe, kimi insan bir karıncaya tutunur. 
Tüm hayatını bir şey uğrunda feda eden tutkulu insanlar görürsünüz. Belgesellerde izlemişsinizdir bütün ömrünü bir mirket ailesinin ya da bir aslan ailesinin peşinde harcayan bilim insanlarını;  
Kimi insanlar sanata, kimi insanlar şiire, kimi romana, kimi insanlar yazıya tutkundur. İnsan birden çok şeye de tutunabilir elbette. Bazı insanların tutkuları zaman zaman değişe de bilir. 
Okumaya ve yazmaya tutkulu  insanlar da vardır aramızda. Ömrünü kütüphanelerde geçiren kitap kurtları vardır değil mi? 
Ama şu da bir gerçektir. Tutkuyla yapılan işlerde nitelikli eserler ortaya çıkar. Tutkulu insanlar olmasaydı, ne bilim, ne edebiyat gelişirdi bu denli. Tutkulu sporcular olmasaydı, olimpiyatlarda madalyalar gelmezdi. 
Bazı göz bebeği kurumlar, bazı markalar, bazı şirketler, bazı alanlardaki sıra dışı başarıların arkasında o tutkulu insanlar vardır.
O yüzden tutkulu insanlara saygı duymalıyız diye düşünüyorum.
'Tek tutkum okuma ve yazmaktır' diyen  aşağıdaki mısraların sahibi Aziz Nesin`in şu mısraları ile devam edelim isterseniz.
'...
yok başka hiçbir umarın
en granit kayanın en ortasında
balta girmemiş karanlıklarında kıpırtısız
ya ölmektir kurtuluşun
ya da şiir tutunmak
o en gergin tele şöyle bir dokun
son tınıyla tel kopsun
ayak sesleri duyulsun ölümün
her yanın her yönün çıkmaz
nereye baksan yok
hiçbile herşey sayılır o bulunduğun yerde
kurtarırsa kurtarır ancak
yine şiire tutunmak
...'
Yazının ilk başında ifade ettiğim gibi insan bir şeylere tutunmak ister. İnsan insana tutunamayınca da çareyi başla yerde arar. 
Bu konuda hepten de ümitsiz olmayalım.  Hala tutunacak dostlarınız, tutkuyla yaptığınız bir uğraşınız varsa onların kıymetini iyi bilin derim.