Yıl içinde yorucu bir tempo ile çalışan Rus eğitimci, eşi ile birlikte tatil için gittiği Avustralya’da güneşin, doğanın ve denizin tadını çıkarmaya çalışır. Çift bir akşamüstü denizden ayrılıp kaldıkları otele doğru giderken yolun tam ortasında adım adım ilerleyen bir kaplumbağaya rastlarlar ve araçlarını durdurup kaplumbağayı ellerine alır ve severler sonra da hayvanı hedeflediği noktaya bırakır ve araçlarına geçerler. Hareket ettikleri anda bir şey dikkatlerini çeker;  hayvan korkudan kafasını içeri sokunca yön tayin edemeyip, ters koyduklarını ve kaplumbağanın geriye, geldiği yöne doğru yürüdüğünü fark ederler. Araçtan tekrar inip kaplumbağanın kafasını tespit eder ve doğru istikamete koyarlar. Eğitimci çift yol boyunca kaplumbağa ile aralarında geçen olayı değerlendirir ve dikkatlerden kaçan küçük şeylerin bütün kazanımları bir çırpıda yok edip en başa döndürebileceğini kritik eder ve bu olayı günlüklerine aktarırlar.  

Yolun karşısına geçmeye çalışan ve kıyıya yaklaşan kaplumbağayı alıp hedeflediği noktaya koyuyorsunuz fakat yaptığınız küçük bir hata onu en başa döndürüyor ve yolu daha da uzatıyorsunuz. Tıpkı bunun gibi gündelik hayatta yaptığımız dikkatsizliklerimiz, ihmalkârlıklarımız, dalgınlıklarımız, umursamazlıklarımız bütün kazancımızı bir çırpıda silip götürecek bir etkiye sahip olabilir ve kat ettiğimiz yolu yeniden yürümek zorunda kalabiliriz. O yüzden ekmeği korumak için gösterdiğimiz hassasiyeti sahip olduğumuz itibarı korumak için de göstermek zorundayız.

Hayatınızı kolaylaştıran bir eşyayı kaybettiğinizde eksiklik hissedersiniz, hayatınızı anlamlı kılan itibarınızı kaybettiğinizde ise hem kendi dünyanızda hem de insanların nazarında bir eksilme ve değer kaybı yaşarsınız. İlmek ilmek ördüğünüz bina biranda çöküverir ve kendinizi dev bir enkazın altında bulursunuz. Kaybettiğiniz şeyi yerine koyabilmek için uzun ve zahmetli bir yolculuğa çıkarsınız fakat inşa ettiğiniz bina bir önceki değildir.

Dinin haram kıldığı şey insanın doğasıyla uyumlu olmayan patolojilerdir ve bu davranışlar toplumun nezdinde de “kötü” olarak kabul edilmiş ve sınırlar doğal yollardan çizilmiştir. Her kötülüğün somut hukukta bir karşılığı yoktur belki ancak insanların vicdanında bir yaptırımı mutlaka vardır ve olmuştur. Yere tüküren, küfreden, yüksek sesle konuşan insan hukuken suç işlemiş kabul edilmez ancak bedevi kültürünü sürdüren bu kişi insanların vicdanlarında yargılanacaktır.

Bahçelievler’de yaşadığım dönemlerde apartmanın girişinde ikamet eden iki çocuk babası bir beyefendi vardı komşularımız bu kişiyi saygılı ve nazik bulurlardı. Bir akşam vakti iki polisin apartmana girdiğini ve bu kişinin eline kelepçe takıp götürdüklerini gördük. Apartmanda herkesin saygı duyduğu bu kişinin iş arkadaşını katlettiğini öğrenen komşularımız büyük bir şaşkınlık yaşadılar ve katille aynı apartmanda yaşamak istemediklerini ifade edip, ailenin apartmandan taşınması için imza topladılar. İnsanlar nezdinde olumlu izlenimler bırakan kişi bir anda gözden ve gönülden düşmüş ve insanların zihinlerine katil olarak kazınmıştı.

Bir anlık öfke, bir anlık dalgınlık, bir anlık heves, bir anlık ihtiras bütün kazanımları birkaç dakikada silip götürüyor ve kaybettiklerinizi yeniden elde etmeniz sanıldığı kadar kolay olmuyor.

Kaynağını dinden alan değerler iyilikler hanesinde yer alır ve itibar kazandırır.  Mesela zayıfları korumak, ihtiyaç sahiplerine yardımcı olmak, hakkaniyetli olmak, fedakârlık yapmak iyiliktir ve toplum iyilik üzere yaşayanlara itibar kazandırarak ödüllendirir. Kazanılmış olan bu itibarı korumak ve güçlendirmek gerekir.