Filistinli gençlerin travmaları üzerine çalışan psikolog Şafik Massalha bu çocukların rüyalarında karşı koyma, savunma halinde olduklarını ve maruz kaldıkları şiddetin etkilerini hayat boyu yaşadıklarını açıklar. Filistin’de kadın olmak, erkek olmak, çocuk olmak elbette zor genç olmak ise keskin dişli bir yokuşu tırmanmak kadar ağır. Bilirsiniz, güne kruvasan kahve ile başlayan çağdaş ergenlerin konfor hayalleri her şeyin önündedir. Her mevsimi bahardır onların, kış nedir bilmezler. Kan kokulu topraklarda dünyaya gelen Filistinli genç ise bunların çok uzağındadır, o hayatta kalabilmek için verdiği mücadelenin içinde savrulurken sesini kimseye duyuramaz. Burada doğup büyüyen gençlerin iki hayali vardır; Filistin’in özgürlüğü için mücadele etmek ve ailenin güvenliğini sağlamak. Genç bu iki şey için şiddete maruz kalır, hapsedilir, cezalandırılır, sorgulanır, şehit edilir ve o topraklarda bütün şarkılar özgürlük için yazılır.
Muhabir Filistinli bir çocuğa gelecekte ne olmak istiyorsun diye soruyor, çocuk biz büyümeyiz, erken yaşlarda şehit oluruz diyor. Şehit olmanın üst bir mevkii olduğunun bilincinde çocuk ancak terk edilmişliğin verdiği burukluğu yaşıyor ve başını yere eğerek dünyaya kırgınlığını ifade ediyor. Çocuk her an, her dakika kurşunlanabilir ve dünyaya veda edebilirim düşüncesi ile katılıyor hayata ve ölümü o kadar yakınında hissediyor. Çocuk bahara kurduğu saatini kontrol edip yola revan oluyor.
Filistinli gençlerin bilindik ergen şımarıklığına kapılacak vakitleri yok, boylarını aşan sorumlulukları, omuzlarına yapışmış yükleri var onların. Tarihin göbeğine zafer yazan o kahramanlar hayatı cihat meydanlarında tanımışlardır. Kurşunların sağanak sağanak yağdığı topraklarda doğan gençler omuzlarındaki yükü taşıyabilmek için çocukluğa, gençliğe veda etmiş ve bütün saatleri zafere kurmuşlardır. Kimlik gelişimlerini inşa ederken birey olmaya değil kendilerini aileye ve topluma feda etmeye yönelmiş ve özgürlüğün çileden geçtiğine inanmışlardır. Her şey Filistin içindir, her şey Mescidi Aksa içindir ve bu şiarla yola çıkan gençler çağın en ağır silahlarına karşı direnirken kararlı bir tutum sergiler ve onurlu duruşlarından ödün vermezler.
Filistin’de anne baba olmak da, çocuk olmak da, genç olmak da zor… Güne bomba sesleri ile başlayan anneler sabah evden çıkan oğullarının yüzüne hüzünle bakar ve vurulmadan dönebilmeleri için dua ederler. Acı ve neşe aynı kapta barınır fakat burada yaşayanların hayatları acıya ve ağıtlara boyanmıştır. Güneş doğar, batar, mevsimler gelip geçer yaşlı dünyadan. Ne acıdır ki bu topraklarda dört mevsim kış yaşanır ve gençler baharın gelişini görebilmek için direniştedirler. Ellerinde çocukların, gençlerin kanları vardır katillerin ve gök kubbeyi inleten acılar yaşanır o topraklarda. Çocukların izini süren katiller sokaklarda dolaşır ve çatışma, katliam, şiddet ve tutuklama haberleri eve ulaştığında yüreklerine ateş düşer annelerin. Herkes, her şey susar onlar konuşurlar…
Bugün Filistin’de tarihin en vahşi soykırımı yaşanıyor… Düşmanların tarafgirliğini anlayabiliyoruz da bizim mahallenin sessizliğine, tepkisizliğine bir anlam veremiyoruz. Kabul etmelisiniz ki; yaşanan süreçte eylemler, söylemler ve kâğıt üzerinde yapılan tüm anlaşmalar geçerliliğini kaybetmiş ve vicdan sahiplerinin bir araya gelip köklü bir çözüm üretmeleri elzem hale gelmiştir. Görmüyor musunuz? İsrail katlettiği Filistinli halkı ekmek, su, ilaç gibi temel yaşamsal haklardan dahi mahrum bırakarak ölüme terk ediyor. Bölgede bir Kerbela vakıası yaşanıyor… Yezidin taraftarları var Filistin halkı ise yalnızlığa terk edilmiş.