Filistin’de medyaya yansıyan görüntülerin çok ötesinde dramlar yaşanıyor. Ölüm kamplarına dönüşen şehirlerde hemen her gün evler, okullar, sokaklar taranıyor ve insanlar kefenlerini başlarının altına alıp uyuyorlar. Babalar evlerinden çıkarken eşleriyle ve çocuklarıyla helalleşip ayrılıyorlar. Burada ölüm insanlara soludukları nefes kadar yakın…

Filistin’de savaş 7 Ekim’de başlamadı, burada savaş hep vardı, katliam hep vardı, işgal ve zorbalık hep vardı fakat biz ölüm görüntülerine, işgallere aşina olmuş ve tepkilerimizi kaybetmiştik. 75 yıldır onlar öldürüldü biz seyrettik, onlar açlığa maruz kaldılar biz seyrettik, onlar hücrelere hapsedildi biz seyrettik. Ağır hak ihlallerine maruz kalan Filistinli halk yalnızlığa terk edildi ve başlarının üzerine düşen bombalara karşı sabrı kuşanıp tek başına direndiler.

Bugün sergilediğimiz tavırla dünkü arasında ne fark var ki! Onlar ölüyor biz yine seyrediyoruz. Onlar açlığa, susuzluğa terk ediliyor biz yine seyrediyoruz.  Kötülüğe karşı duyarsız kalma, harekete geç ve adaleti tesis et diyen Peygambere tabiyiz fakat katledilen çocukların çaresizliğine kardeş olamıyoruz. Aramıza demirden köprüler kurmuşlar ve bu köprüleri yıkacak gücümüz ve cesaretimiz yok.

Gazze’de katledilen çocuklarının yasını tutan anneye eşlik ederken önüme Filistin halkının yaşadığı baskı ve şiddeti özetleyen bir görüntü düştü. Şeyh Cerrah mahallesinde bir ailenin kapısına yapışan Siyonist evi sahiplenmek istediğini ifade ediyor ve direniyor. Kadın “sen benim evimi çalıyorsun” diyor ve evin kendisine ait olduğunu izah etmeye çalışıyor. Adalet ve özgürlük kavramlarının yüksek sesle dillendirildiği bir çağda yüzsüzlüğün varabileceği en son noktaya işaret eden bu tavrı ne ile açıklarsınız? Evde tuzunuz biter, yağınız biter komşunun kapısını çalar ve talep edersiniz ama evi, eşyaları, araçları talep edemezsiniz. Şehirleri işgal etmek, zeytin ağaçlarını kesmek, evleri yıkmak, toprağı zehirlemek, çocukları katletmek Siyonistlerin karakteridir ve bütün dünya bu zorbalığı sessizce seyreder.

Evinizin kapısı çaldığında gelenin misafir olduğunu düşünür ve heyecanla kalkarsınız değil mi?  Filistin’de evin kapısı çaldığında gelenin cellat olduğunu bilir ve o an hangi kayıpları yaşayacağınızı kestiremezsiniz. Dört karanlık yüzlü adam içeri dalar ve ya oğullarınızın eline kelepçe takıp götürürler ya da sizi kara kışta sokağa terk edip evinizi işgal ederler.

Adam kapıya yapışmış gitmiyor, evin sahibi ise evinin kendisine ait olduğunu izah etmeye çalışırken derin bir endişe yaşıyor. Hırsız ısrar ediyor ve eve sahip olmak için direniyor hatta eğer evi bana vermezseniz bir başkası gelip alacak deyip tehdit ediyor.

Dünyada özel mülkiyet kavramını hiçe sayan tek zihniyet onlar. İnsanları kendilerine tahsis edilmiş köleler olarak gören Siyonistler, canlarının istediği her şeyi yapma hakkına sahip olduklarına inanırlar. Evin tapusunun sizde olmasının, evi inşa edebilmek için verdiğiniz emeğin hiç önemi yoktur onlar için hırsız kendisine efendi payesi biçmiştir ve evinize konmaktadır.

Çalmak bütün dinlerde haram kılınmıştır; hak etmediğiniz şey haramdır, size ait olmayanı sahiplenemezsiniz. Bu bütün kültürlerin nesilden nesile aktardığı bir değerdir.

Çocuklar çalmanın haram/yasak olduğunu yaşamlarının ilk yıllarında öğrenir ve mülkiyet kavramını içselleştirirler. Fakat ne ilginçtir dünyada Siyonist karakteri diye bir şey var ve bunlara ne kurum ve kuruluşlar ne de uluslararası anlaşmalar söz geçirebilir. Kendilerini her şeyin sahibi olarak gören bu zihniyet bütün dinlerin yasakladığı öldürmeyi, çalmayı, hileyi ve zulmün her türlüsünü mubah görür ve kötülüğü yayarlar.

Yaşını başını almış bir Siyonist anlatıyor; görevim Filistinleri baskı altında tutmak ve rahatsız etmek diyor ve ekliyor; gün içinde herhangi bir evi gözlemlerim ve içeri girer herkesi dışarı çıkarır, arama yapar ve rahatsızlık veririm. Sonra başka bir eve girerim ve aynı rahatsızlığı buradaki kişilere de veririm. Amacım bunların huzurunu kaçırmak ve tedirgin etmektir. Şimdi siz bu belirtileri gösteren bir kişiyi ruh hekimine yönlendirseniz eminim ki kişilik bozukluğu teşhisi konulup tedaviye dâhil edilecektir. Peki, bu patolojiyi dünya halkları nereye koyuyor?  Şunu biliyoruz ki bu şer zihniyet tarihin ve insanların kalbinden sürgün edilmiş ve hak ettiği cezayı almıştır.