Talat İçöz Sözlü Tarih çalışmamızın ikinci bölümünde değerli büyüğümüzün çocukluk yıllarına gidiyoruz!
İbrahim Ethem Gören ve Talat İçöz
İbrahim Ethem Gören: Talat Bey, anneannenizden bahsediyordunuz;
Talat İçöz: Anneannemi hatırlar gibiyim. Ben 2-3 yaşlarımda iken vefât etmiş. Onun çok inançlı bir insan olduğu söylenirdi. Babam 'onun saçının telini görmedim' derdi. Bir keresinde sobanın yanında Kur`an-ı Kerî m okurken elbisesinin hararetten yanmaya başladığını annem fark etmiş. 
Anneanneniz aslen nereli?
Kendisi Batumlu bir Gürcü kızı imiş. Rize`nin belki de en eski ve önde gelen ailelerinden Tuzcuoğlu Memiş Ağa`nın oğlu Murat Bey ile evlenmiş. Murat Bey`in ilk hanımından altı kız çocuğu olmuş, anneannemden ise iki kız çocuğu daha varmış. Anneannem, dedem vefât edince, İnegöl`de ve Fındıklı köyünde yakın akrabaları olduğu için, iki kızı ile İnegöl`e yerleşmiş.
Talat İçöz ün annesi, babası, amcası, teyzesi, ağabeyi ve yegesiyle aile fotoğrafı. Bursa-1965
Sonra;
Dedem, İnegöl`de nahiye müdürü olan bir akrabasının kızı ile evlenerek de İnegöl`e gelmiş olabilir. Bu da ikinci ihtimal, bunların hangisinin esas neden olduğunu bilmiyorum. 
Babanızın hikâyesi;
Babamım hikâyesi ise daha değişik. Dedem Osmanlı devletinin son döneminde Musul bölge valiliğinde mal müdürü iken İngilizlerin o bölgeyi işgali sırasında Diyarbakır`a göçetmiş. İlk hanımından olan Sırrı Amcam çok iyi eğitim görmüş ve dört dil bilirmiş, Diyarbakır`da vali muavinliği, Amasya ve Muğla`da Valilik yaptığını biliyorum. 
Teşekkür ediyorum. Muhterem babanız Edip Nevres Bey ne zaman, nerede, kimlerin evladı olarak dünyaya gelmişler?
Babam Edip Nevres İçöz, 1919 yılında Diyarbakır`da doğmuş kendisi (Gümüşgerdan) Hoca Ahmet Efendi ile Çelebizade (İpekoğlu) Abide hanımın oğludur.
Babanızın tahsil durumu ve memuriyeti hakkında bilgi verir misiniz? 40 yıl öncesine kadar memurlar, emekli devlet memurları çocuklarının düğün davetiyelerine isimlerinin hemen altına 'devlet memuru, memur emeklisi' gibi unvanlar ekliyordu. Şimdiki zamanın efemeralarında bunları göremiyoruz. Devlet memuru vasfını teşrih masasına yatıralım; Memuriyet yıllar içerisinde değer erozyonuna mı uğradı, ya da ne oldu? 
Eski yıllarda devlet memuru olmak özel bir statü sayılırdı. Belki Cumhuriyet`in ilk yıllarında devlet memurlarının iş güvencesine sahip olmaları, emeklilik dönemlerindeki düzen ve öngörülebilirlik, sosyal statülerinin yüksek olması onları 1955 yılına kadar özel bir konumda göstermiştir.
1960 ihtilalinden sonra, subay ve astsubaylar memurlara göre bir seviye yukarıda konumlandı.
Sonraki yıllarda ise özel sektörün hem işveren ve hem de çalışanları ekonomik ve sosyal kazanımlarla öne geçtikçe devletin ihtiyacı üstünde memur çalıştırması ile memuriyetin yıllar içerisinde değer kaybettiğini söyleyebiliriz. 
Babam Diyarbakır Lisesinde okumuş. Memurluk hayatında İnegöl Orman İşletmesi`nde, Diyarbakır Devlet Malzeme Ofisi`nde ve İzmir Devlet Malzeme Ofisi`nde muhasebeci, Ankara Devlet Malzeme Ofisinde (Genel Müdürlükte) kontrolörlük yaptı. Emekli olduktan sonra Ankara`da TESTAŞ`Ta ve İstanbul`da İSMAK ve Bayal şirketlerinde çalıştı.
Babanız;
Babam, dedemin Diyarbakır`ın çok önemli bir ailesinin (İpekoğlu Çelebizade Abide Hanım) kızı ile evlendiği ikinci hanımından olan dördüncü ve son çocuğu imiş. Babaannem Diyarbakır`da bugün bile çok sayıda taşınmaza sahip İpekoğlu vakfının mensubu bir aileden geliyor. Bu ailenin içinde Ziya Gökalp, Cizreli oğulları, gibi pek çok Diyarbakır`ın önde gelen aileleri var. 
Babamın Diyarbakır`da doğduğu yıllarda, bugünkü Korona virüsü gibi 1918 yılında görülen İspanyol gribi nedeniyle dedemin ve babaannemin aynı hafta içinde salgında öldüğünü tahmin ediyorum. Babam daha yeni doğmuşken yetim kalmış ve Sırrı amcamın büyütüp hayata hazırladığı bir gençolarak benim 1958 yılında okuduğum Diyarbakır Koleji`nin Dışkapı Fıskayalardaki taştan yapılı tarihi binasında lisede okumuş. 
Babanızın kaçkardeşi var?
Babamın biri kız, üçkardeşi var. En büyük amcam öğretmen olmuş, diğer amcam ise maliye idaresinde memuriyete başlamış. Öğretmen olan amcam, tarih şuuru ve bilgisi derin, çok iyi matematik bilen, çok sert görünüşlü fakat sevgi dolu, çalışkan bir insandı. Askerlik görevini, üvey teyzelerimden birinin üst rütbeli subay olan beyinin emir yedek subayı olarak yaparken komutanın kendisini dürüst bir insan olması nedeni ile eşinin üvey kardeşi ile evlendirdiğini görüyoruz.
Amcam, evliliğinin altıncı yılında babamı teyzemin kız kardeşi ile evlendirmiş. Annem Zehra (Gincan) İçöz İnegöl`de 1921 yılında doğmuş. Annem ablasının eşi (amcamın) kardeşi (babam) ile 1939 yılında evlenmiş.
Bu evlilikten 1940 yılında ağabeyim dünyaya gelmiş. Babam bir süre Diyarbakır`da çalışmış. Annem çok sağlıklı bir kadın olduğu halde, o sırada yaygın alan sıtmaya yakalanmış ve bir kaçyıl bu hastalığı yaşamış. Bunun da tesiri ile Babam, ağabeyinin öğretmenlik yaptığı İnegöl`de Orman İşletmesi`nde muhasebeci olarak çalışmak üzere iş değiştirmiş.
Amcanız;
Amcam ilkokul öğretmeni idi milli duyguları çok yüksek Matematik zekâsı çok gelişmiş babacan, çalışkan ve lider özellikli bir kişiydi. O zamanlar ünlü Feridun Fazıl Tülbentçi`nin tarih kitaplarından bize de bazı eserler okurdu. Müellif Tülbentçi`nin stergon Kalesi adlı kitabını uzun yıllar sakladım.
Amcamın eşi teyzem de çok girgin, mahallemizin bütün sorunlarının danışıldığı bir kişiydi. Kendi evinde de, bizim evimizde de hatta komşularımız arasında da her dediği yapılan, hem çekinilen ve hem de sevilen bir insandı. Amcam ve teyzemin ortak tutkuları günde 10`dan fazla kahve ve ikişer paket sigara içmekti.
O zamanlarda ya tütün ya çok ucuz olmalı ya da Amcanız çok zengindi. Günümüzde en ekonomik sigara 25 TL. 
Tütün, sigara ucuz olmalı o dönemde. İnegöl`de çok kaliteli tütün üretildiği ve sokaklarda aynalara (tahta çerçevelere) ipe dizilerek kurutuldukları için sigaraya başlamak çok kolaydı.
'Bi duman, bi duman!'
O zamanlar bütün yetişkinler sigara içerler, yetişme çağında olanlar da sokaklarda kuruyan tütünlerden bir yaprağı eliyle ufalayıp kâğıda sararak büyüklerini taklit ederdi. Bir zaman ağabeyimin de gizli gizli böyle içtiğini ve içerken 'bi duman, bi duman' daha dediğini hatırlıyorum.
Bereket ki ailemizde annem dışında hiçbirimiz sigaraya alışmadık. 
Talat İçöz,   babsı   Edip Nevres İçöz ve annesi Zehra İçöz ile 1947 yılında Bursa Çelik Palas Oteli nin bahçeesi
Evinizi/evlerinizi de konuşalım;
İnegöl`deki evimiz Kemalpaşa mahallesinde, bir fırını geçince ve sonradan yapılan camiye gelmeden yol üzerinde iki katlı kerpiç(kargir) bir yapıydı.
Çocukluk ve ölçülerime göre, evimiz çok büyük bir arsa içinde anneannemden kalma bir evdi. Bahçemizde iki katlı büyük bir ahır vardı. Ü st katta saman depolanır, alt katta hayvan beslenirdi. Bazen bir bazen de iki ineğimizin dışında tüyleri parlak ve kızıl kırmızıya çalan boynu küpeli bir maltız keçisi beslerdik. Annem bir süre rahatsızlandı, keçi sütünü faydalı demişlerdi. Keçi beslememiz onunla ilgili olmalı. Bahçemizde bunların yanında tavuklar, horozumuz, kedilerimiz olurdu. 
Benim İnegöl`de çocukluk yıllarımı geçirdiğim ev, anneanneme ait büyük bir arsasının üzerinde iki katlı, ahşap çapraz direkler arasına kerpiçten yığma bir evdi. Çocukluk ölçülerime göre büyük bir ev olarak hatırlıyorum. Girişte bir uzun antre, sol tarafında yukarıya çıkan ahşap merdiveni, alt katta bir büyük yaşam alanı ve yanında sokağa bakan bir küçük oturma odası vardı. Büyük yaşam alanında yemek pişirmek için bir ocak (şimdiki şöminelere benzer) ile bir işporat sobamız vardı. Yine o mekânda üst katta geniş bir hole açılan 3 odamız bulunuyordu.
Evimizin çocukluk ölçülerime göre çok büyük bulduğum arsasının içinde üstü samanlık, altı ahır olarak kullanılan 2-3 büyük baş hayvan barındıracak bir müştemilat, diğer yarısında Teyzem (ve Amcamın) inşa ettirip yaşadıkları kargir iki katlı bir bina, bahçemizde ise duttan kiraza, vişneden eriğe, elmadan armuta kadar çok sayıda meyve ağacı bulunuyordu. 
Yaz akşamlarında bahçemizin meyvelerinin yanında karpuz kavun çok tüketilirdi. Karpuz, kavun yenmişse kabukları küçük parçalar halinde kesilir ve ahırda beslenen ineklere verilirdi. İneklerin bu kabukları büyük bir iştahla yediklerini zevkle seyrederdim.
Talat İçöz ağabeyi  Akar içöz ve yeğeni Arif İçöz ile birlikte yıllar sonra tekrar İnegöl de
Komşularınız;
Evimizin karşısında oturan Sadık abimizin evi vardı. Sadık abi çok zeki, çok nüktedan bir kişiydi. Bütün İnegöl`de çok sevilirdi. Çocuk yaşlarda evlerinin rutubetli olması yüzünden romatizmaya yakalanıp iki bacağı da tutmadığı için bastonları ile yürürdü. Sadık abi haftanın pazartesi ve perşembe günleri bizim evimize gelir, evde biriktirdiğimiz Yeni Sabah gazetelerinden tefrika hikâyeler okur ve yazılanlara bazen kendi hayallerini de katar, durum anlaşılınca da 'bak sen şimdi' der ve topluca gülerdik. Kış akşamlarında işporat denen fırınlı sobalarda kestane, patates, cin mısırı, pişirir yerdik.
Karşımızda muhacir gelen ve demircilik yapan bir Boşnak komşumuzun (Ahmed Usta) evi ve altında dükkânı vardı.
Yanımızdaki evlerde de Arnavut ve Boşnak komşular yaşardı.
Beslediğimiz inekleri çevredeki pek çok komşumuz gibi sığırtmaçdediğimiz çoban sabahları sürüye katar akşama kadar otlatıp tekrar geri getirirdi. Sürüler dönerken her hayvan sürüden kendisi ayrılırdı. Bizim ineklerimiz de evin hizasına gelince sürüden ayrılır, yandaki ara sokağa açılan ahıra bitişik küçük tahta kapıya boynuzu ile vurup bahçeye, oradan da ahırlarına girerlerdi. Bir süre sonra annem eline temiz bir bakraçalarak onların sütünü sağardı. Güzelce kaynatılan sütü kaymak, süt ve yoğurt olarak tüketirdik. Yoğurtlar büyük tencerelerde ılık süte biraz eski yoğurt mayası katılarak ve evin serin ve loş bir köşesinde üstüne battaniyeler sarılarak katılaşıncaya kadar bekletilirdi. Bazen merak edip örtüyü açacak olsam annem kızardı.
İlkokul yıllarınız;
İlkokula önce kayıtsız gittim. Amcam öğretmen olduğu için beni İnegöl`de Gazi Paşa İlkokulu`nda bir arkadaşının sınıfına kayıtsız misafir öğrenci olarak gönderdi. Bu öğrenciliğim kısa sürdü.
İlkokula yine Gazi Paşa İlkokulu`nda başladım. 
Talat İçöz ortaokul arkadaşıyla Diyarbakır Maarif Koleji nde-1958
İlkokul öğretmeniz;
İlkokul birinci sınıfımda Dürdane öğretmende okula başladım. Öğretmenimiz İnegöl`de sevilen ve değer verilen bir kişiydi. 
Nasıl bir öğrenciydiniz?
Çok çalışkan bir öğrenciydim. Kolay öğreniyordum. Hatta bir yazıyı okuyup bir kerede ezberleme gibi bir yeteneğim vardı. Öyle ki okuldan gelince ders çalışmam o kadar kısa sürerdi ki bir gün Abim 'dersini bitirmeden sokağa oyun oynamaya gitme' dedi. Ben de kendisine 'dersimi çalıştım' deyince, o günkü verilen ödevi anlattırdı. Ben iki sayfalık ödevi, tümüyle ve ezberlemiş gibi anlatınca çok şaşırdı. Oysa yazıyı bir kere okumuştum.
Bu yeteneğim, ortaokul birinci sınıfa kadar sürdü. O yıllarda hazırlık sınıfından başlayarak İngilizce eğitime başlanması mı, yoksa ergenliğe geçişim mi bunun sonu oldu bilmiyorum.
Diyarbakır;
Diyarbakır`da hepsi sur içinde 4 ayrı evde kısa süreler oturduğumuz kiralık evlerde yaşadık. Bunların hepsi siyah bazalt taşından yapılmış üstleri toprak damlı, kışın kar yağınca silindirik taşlarla loğlanarak, yazın taht denilen yatakların o damlarda kurulup kullanıldığı, etrafı yüksek taş duvarlarla çevrili, ortalarında küçük havuzları ve kuzey yönde eyvan denilen ve yazın serinlik veren bir yaşam alanı bulunurdu.
Talat İçöz ve ağabeyi Akar İçöz le Diyarbakır daki evlerinde-1960
İzmir`de;
İzmir`de yine hep kirada yaşadık. Orada da bir buçuk iki yılda bir ev değiştirdik. İlk evimizi (20 Ağustos - 20 Eylül tarihleri arasında İzmir`de Enternasyonal Fuar olduğu için) hemen Basmahane istasyonuna ve fuara yakın bir yerde kiraladık. Fuar bitince önce Eşref Paşa`da 2 odalı bir betonarme evde sonra da Halil Rıfat Paşa`da, Asansör üstünde, manzarası şahane bir dairede oturduk.
Talat İçöz 1965 29 ekim bayramı okul bayrağını taşırken-izmir maarif koleji
Talat İçöz, İzmir Maarif Koleji okul takımında arkadaşlarıyla birlikte-1964
ODTÜ `yü 1965 yılında kazandım. Babam İzmir`den Ankara`ya tayin oluncaya kadar bir yıl Cebeci`de doğumevinin karşısında, teyzemin oğlunun benim yanımda daha iyi okuyacağını düşünerek Bursa`dan gelip tuttuğu evde yaşadım.
Babamın Ankara`ya tayin olduğu ODTÜ öğrenciliğimin ikinci yılında ben hem okuyor hem de Tuzcuoğlu Nakliyat şirketinde part-time çalışıyordum. Aynı dönemde bir süre Kennedy Bursu kazanmış, Ankara Koleji`nde okuyan talebelere İngilizce-Matematik dersleri vererek çok para kazanmaya başlamıştım. Babamın maaşı ile bu imkânları birleştirince ilk kez kaloriferli ev kiralamaya başladık. Bunların da Anıtkabir çevresinde, birini Hedef Sokak ve diğerini Ata Sokak`ta tutmuştuk
1969 yılında ODTÜ İşletme Bölümünü yüksek bir ortalama ile bitirdim. Bunu takip eden zamanda ODTÜ Mimarlık Şehir ve Bölge Planlama bölümünde yüksek lisans eğitimi aldım.
Benim ODTÜ `de master eğitimim sona ererken biraz rahatlamıştık, babam emekliliğini istedi, bedelinin yarısını emekli ikramiyesini ödeyerek, kalanını takside girerek Yunus Emre caddesinde ev aldı. Ankara`daki son adresim orası oldu (1987-1991 yılları arasında kullandığım milletvekili lojmanı dışında). Master eğitimini bittiğinde Deniz yedek subay öğrenci olarak Yassıada`ya gittim. Buradaki süre zarfında amcamın İstanbul Harem`de eşsiz manzarası olan evine hafta sonları evci çıktım.
Yassıada`da yedek subaylık okul dönemi sonunda Ankara`da Dz. K. Komutanlığında muvazzaf göreve başladım. Bu dönemim de Yunus Emre Caddesi`ndeki evde geçti.
Askerliğimi bitirince İstanbul`a yerleştim. Halen İstanbul`da oturuyorum. İstanbul`da evlenmeden önce Ortaklar Caddesi`nde, 2 odalı, kiralık bir evde oturdum. Evlenince Saatçi Bayırı`nda 3 odalı, ferah güzel bir ev kiraladık. Bir yıl sonra kayınpederim bize Pehlivan Sokak`ta 2 odası olan bir ev satın aldı. Çocukların doğumu ile biraz küçük gelen o evde beş yıl kadar yaşadık, daha sonra kırk yıldır oturduğumuz yine kayınpederimin bize aldığı Fenerbahçe`deki evimizde oturuyoruz.
Talat İçöz 1953 yılında Diyarbakır daki evlerinde
Çocukluk yıllarınızın geçtiği şehre dair neler hatırlıyorsunuz?
1950`li yıllarda çocukluğuma ait çok güzel anılarım var. Yedi yaşıma kadar Bursa`nın İnegöl ilçesinde yaşadık. O yıllarda Merhum Adnan Menderes Balkanlardan göç`e izin vermişti. Kısa süre içinde etrafımızdaki evlere Boşnak ve Arnavut komşular taşındılar. 
-İkinci bölümün sonu-
YARIN: 'Zehra Hanım, huuu, kumpil pita piştum'