Ekim ayıyla birlikte tüm Türkiye`de geleneksel sanatlar alanındaki kurs merkezlerinde öznesinde sanat ve estetik olan çalışmalara başlandı. Hocalar yeni talebeleriyle tanıştı, malzemeler alındı, haftanın belli günlerinde kurs merkezlerinde sanat çalışmaları hız kesmeden devam ediyor. Diğer yandan, sergi ve prestij projeleri için de şimdiden kollar sıvandı.
Bakanlıklar, yerel yönetimler, STK`lar, özel müesseseler kültür ve sanat alanında pek çok çalışma yapıyor. Hafta sonlarında İstanbul`da kelimenin tam manasıyla çoktan seçmeli kültür sanat etkinlikleri düzenleniyor. Hangisine gideceğinize zor karar veriyorsunuz.
Sergiler, söyleşiler, imza günleri, sanat eğitimler birbiri ardına devam ediyor. İstanbul`un hemen her ilçesinde geleneksel sanatlarla ilgili kurs merkezleri açılmış durumda. Katılım Bankaları, yerel yönetimler, kamu STK`ları mezkur kurslara sponsor oluyor. Böylelikle öz sanatlarımızda yeni eserler ve isimler ortaya çıkıyor.
Ahilik ve fütüvvet ahlâkı önemli
Kuruluşları birbirinden ayırmak vakıa mutabık olmaz. Her müessese kendi nezdinde özeldir. Ve hemen tüm projeler prestij projeleridir. Kurumsal projeleri yönetirken kurumsal yönetişim, Ahilik ve fütüvvet ahlâkına sahip insani bir duruş öne çıkar/çıkmalıdır.
Hizmetler şahıslarla kâim olmaz
Hizmetler şahıslarla kâim değildir. Prestij projeleri gerçekleştirilirken şahısların talepleri ya da ihtiyaçları gözetilmez, projeyi gerçekleştiren kurumun ya da kurumların itibarının zedelenmemesine dikkat edilir, bununla birlikte mevcut itibarların artırılması için de ayrıca gayret gösterilir.
Klasik önemli;
Prestij projeleri kamuoyunu yönlendirmek gibi önemli bir görevi de î fâ edeceğinden, bir geleneği olan ve geleneğinin yaşatılması gereken sanatlarımızı icra etme ve kurumlarımızı temsil etme sorumluluğunu üstlenen sanatçıların seçimi titizlikle yapılarak geleneği, bir başka deyişle klasiği temsil eden ve yaşatan sanatçıların tercih edilmesine özen gösterilmelidir.
Caminin mumunu yiyen kedinin gözü kör olur
Özellikle kamu kuruluşlarının ve dahi evkafın ortaya koyduğu/koyacağı kültür-sanat tabanlı projelere yönelik olarak bütçelenen kurumsal imkânların, mezkû r kuruluşların itibarını artıracak ve ülkeye kültürel anlamda bir şeyler katacak şekilde kullandırılması gerekir. Vakıflar, medeniyeti ayakta tutan, bir adım öte yaşatan ve yaşayarak gelişen ulvî değerlerdir. İslâm medeniyeti bir nevi vakıf medeniyeti olup temelinde barış, kardeşlik, dayanışma ve dahi vakıf ruhu ve infak kültürü vardır. Caminin mumumu yiyen kedinin gözü kor olur` kavli, vakıf ruhuna vâkıf olmayanlar için söylenmiştir.
Hüsn-i hat, tezhip, minyatür, ebrû , kaatı`, kalem işi gibi sanatlarımız, Osmanlı dan bize miras sanatlarımızın önde gelenleridir. Toplumda çok saygın yerleri olan önemli kurumlarımızın, bu ve benzeri sanatlarımıza destek olmak, bilinirliklerini artırmak ve sanatların gelişimine katkıda bulunmak amacıyla yapacakları projeler, yeni yapılacaklara misal teşkil etmesi açısından da ayrıca önem taşımaktadır.
Sanatçı seçimi titizlikle yapılmalı
Kurs ve eğitim merkezlerinde görevlendirilecek sanatkârlar netice itibarıyla kamu idaresi vakıflarını, STK`ları, yerel yönetimleri, katılım bankalarını temsil edeceklerinden söz konusu projeler için sanatçı seçimleri titizlikle yapılmalı, emrivakilere ve oldubittilere müsaade edilmemelidir.
Kamuoyu önündeki kurumların böyle durumlarda nasıl davrandıkları ve sanatçıları hangi kriterlere göre belirledikleri de ilgili kamuoyu tarafından dikkatle takip edilmekte ve yapılacak hatalar bittabi eleştirilmektedir.
Usul olmadan vusul olmaz
Öz sanatlarımızda gelenek ve dahi usul, yordam takibi önemli. Sanatkâr ecdadımız silsilelerini devam ettirdikleri sanat ve zanaat dallarında usulün önemine binaen 'Usul olmadan vusul olmaz' demişler. Şüphesiz öz sanatlarımızda usulün ayrı bir yeri ve ehemmiyeti vardır.
Ebru için gusül abdestine gerek yok!
Bu meyanda gözümüze ilişen pek çok olumsuz misal var. Birine değinelim. Diyanet İşleri Başkanlığı`nca 2016 Klasik Sanatlar Yıllığı`nda ebru sanatı ile alakalı bir yazı yayınlanmıştı. Yeterli denetimden geçmediği için yayınlanmasına göz yumulduğu anlaşılan makalede 'Ebrucu tekne başına geçmeden evvel gusül abdesti alır' ifadesi kullanılmaktaydı. Bu söylem/iddia haliyle sanat camiamızda istihzaya sebep oldu. Akl-ı selim tab`ı müstakim sahipleri ebru yapmaya başlamazdan önce gusül abdesti almaya gerek olmadığını, ebru sanatımızın kurucu üstatlarının böyle bir beyan ve uygulamalarının olmadığını bilir. Haliyle, tekne başına geçmezden önce gusül abdesti alınması önerisi (!) Diyanet İşleri Başkanlığımızın itibarına da gölge düşürdü. Aman ha! Misaller çok, dikkatli olunmalı, erbabına danışılmalı ve benzer durumların yaşanmasına izin verilmemelidir.
Sanatta cıvıklık olmaz
Kurs merkezlerinde sanat ve estetik güzellikleri talebeleri marifetiyle asırlar sonrasına sarkaçlandıracak olan usta, uzmanı olduğu sanat dalının gerektirdiği maharetle birlikte hadisenin özü olan edebi ve güzel ahlâkı da muhataplarına hâl ve kâl lisanıyla aktarmanın gayreti içerisinde bulunmalıdır. Çünkü öğrenci öncelikte ustasından edep ilmini öğrenir. Ve dahi sanat bizatihi edeptir. Edep herkese lazımdır. Bunun için 'Edepsizlik heder eder padişahı' denilmiştir. Dolayısıyla sanatta cıvıklık olmaz. Ukalalık hiçkimseye yakışmaz!
Öz sanatlarımız bizatihi zikirdir
Öz sanatlarımız, Osmanlı kitap sanatları bizatihi zikirdir. Kitap sanatlarımız Hakkı Teâlâ`nın kelâm sıfatının tecellisi olan Mushaf-ı Şerif`in hâdimi konumundaki hat sanatına hizmet eder. Hakikat yolundaki sanatkârın eserleri de dili ve kalbi gibi Mevla`yı zikreder, böylelikle kemâlat yolunda sırat-ı müstakimde bulunur.